William D. Westervelt

Hawaii Mitleri


Скачать книгу

gerçekleşirdi.

      Çok şiddetli yağmurlar yağmış, dağın yamaçlarında dereler akmış. Yağmur, vadiye öylesine çok kızıl toprak taşımış ki ırmaklar ve şelaleler kırmızı akmış. Yerliler de buna kanlı yağmur demeye başlamış.

      Fırtına esnasında ve hatta güneş ışığı vadiyi doldurduktan sonra bile genç şefin doğduğu evin üzerinde gökkuşağı duruyormuş. Bu gökkuşağının, etrafındaki güneşten dolayı değil de kendiliğinden pırıl pırıl parlayan yeni doğan çocuğun olağanüstü güçlerinden ortaya çıktığı düşünülmüş. Yüzlerce yıllık Hawaii efsanelerinde, birçok şefin hayatları boyunca etraflarında bu gökkuşağını taşıdığı söylenegelmiştir.

      Hau-pu, çocukluğunda çok güçlüydü, büyüdüğünde ise büyük bir savaşçı olarak ün saldı. Düşman ordularına kimsenin yardımını almadan saldırır, onları yenerdi. Kullandığı mızrak o kadar kuvvetli bir silahtı ki bazen düşmanlardan oluşan kalabalığı deler geçerdi, bazen ise Hau-pu onu düşman saflarına sapladığında hepsini bir kenara savururdu.

      Eğer mızrağını fırlattıysa ve çıplak ellerle savaşmak düşmanlarını mağlup etmeye yetmediyse dağın yamacına doğru atlayıp bir ağaç bulup kökünden sökerdi. Sonra da sanki devasa bir süpürge tutuyormuş gibi önündekileri silip süpürürdü. Hawaii Adaları’nın tümünde bilinirdi, herkes ondan korkardı. Çok çabuk sinirlenir, sinirlenince de düşünmeden hareket ederdi.

      Bir gece, dağın komşu ada Oahu’ya bakan yamacında bulunan evinde uyuyordu. İki ada arasında 50 km uzunlukta geniş bir kanal vardı. Bulutlar, okyanusun üzerini kapladığında bu iki ada birbirini görmez, fakat bulutlar gidince adanın birinde yer alan dağların engebeli vadileri, diğer adadan rahatlıkla görülebilirdi. Ayışığında bile gölgeleri belli olurdu.

      O gece, bu kuvvetli adam uykusunda kımıldanmaya başladı. Evinin etrafını belli belirsiz sesler sarmış gibiydi. Adam, diğer yanına dönüp yeniden uykuya daldı.

      Çok geçmeden ikinci kez uyandı, bu sefer birkaç adamın çok uzaklardan gelen bağrışmalarını duydu. Dalgaların uğultusuna karışan sesler yükseldi ve adam, seslerin okyanustan geldiğini anladı. Bunun üzerine kendini ayağa kalkmaya zorlayarak sendeleye sendeleye kapıya doğru gitti.

      Oahu’ya doğru baktı. Uykulu gözlerle okyanusun üzerinde birçok defa şimşek çaktığını gördü. Bir sürü farklı sesin az işitilen mırıltısı dans ediyormuş gibi duran ışıkların olduğu yerden geliyordu. En sonunda bunların Oahu’dan, halkına saldırmaya gelen bir düşman ordusu olduğunu anladı.

      Hızla, karanlıkta hiçbir şey göremeden, kanalı yukarıdan gören yüksek bir uçurumun kenarına gitti. Aşağıya bakınca birçok geminin ve insanın okyanustan geldiğini gördü.

      Güldü, öne eğilip yerden büyük bir kaya parçası kopardı. Kendi olağanüstü gücünü de katarak iyice hızlanmasını sağlayana kadar kayayı öne arkaya sallamaya başladı ve sonra okyanusa doğru fırlattı. Kaya, sanki kuvvetli bir rüzgâr uçuruyormuşçasına kocaman bir bulut gibi gökyüzünde yükseldi ve hızlandı.

      Oahu kıyılarında ise Kaena adındaki şef, halkını o gece balık tutmaya çağırmıştı. İnsanlar, kıyının her bir köşesinden küçüklü büyüklü kanolarla geldi. Sayısızca meşale yakılarak kanolara yerleştirildi. En büyük balık ağlarını da yanlarında getirmişlerdi.

      Sessiz kalmaya gerek yoktu. Ağlar, okyanusun en iyi kısımlarına atılmıştı. Her türden balık oraya gelip ağlara takılıyordu. Meşaleden gelen ışıklar, okyanusa girip çıkan kürekler ve yüzlerce insanın gürültüsü ağların etrafında yankılanıyordu.

      Kanolar, gittikçe merkeze yaklaşmaya başladı. Bağrışmalar arttı. İnsanlardan gelen neşeli sesler, dalgaların uğultusunu bastırdı.

      Kanalın diğer tarafında, Kauai dağlarının tepesinde balık tutanların sesi yayılıyordu. Uykulu Hau-pu, bu sesleri gittikçe daha fazla duyuyordu. Coşkulu balıkçıların, yaptıklarının Kauai’de nasıl bir etki bırakacağından haberleri yoktu.

      Hau-pu’nun fırlattığı büyük kaya parçası gelince kanolar parçalanıp sular altında kaldı.

      Şef Kaena ve kanosu, bu enkazın tam ortasındaydı. Kendisiyle birlikte birçok insan orada yaşamını yitirdi.

      Dalgalar, uzun bir kara parçası oluşana kadar kumları kıyıya sürükledi. Ölen şefin sağ kalan halkı o bölgeye “Kaena” adını verdi.

      Hau-pu tarafından fırlatılan kaya, okyanusun derinliklerine gömüldü. Fakat ucu, şiddetli fırtınalar kocaman dalgalarla kendisine vurduğunda bile suyun üzerinden görünecek şekilde dışarıda kaldı. Yerliler, bu ölümcül kayaya “Kauai Kayası” adını verdi.

      Böylece dev kadar güçlü olan bu adamın yaptığı şey ve burun ile kayanın isimlerini nereden aldığı Oahu’da nesillerce anlatılageldi.

      IV

      Ürkek Gölevez Kalo-Eke-Eke

      Mitler, tamamen hayal ürünü olan hikâyelerdir. Efsanelerse içinde biraz olsun gerçeklik payı bulunan hikâyelerdir. Masallar, ahlaki değerleri temel alır. Geleneklerse nesilden nesle aktarılan mitler, efsaneler veya gerçeklerdir.

      Kadim Hawaii halkı sıklıkla mitler oluşturmuştur. Adaların farklı bölgeleriyle ilgili birçok peri masalı kurgulamışlardır. Bu hikâyelerin oldukça ilginç olduğu söylenebilir. Hawaii’nin Güney Kona bölgesine ait, iki gölevez bitkisi hakkındaki mit, Hawaiililerin hayal gücünü çok iyi yansıtan bir örnek olarak verilebilir. Hikâye çok farklı biçimlerde anlatılsa da yazarın kulağına şu haliyle gelmiştir:

      Hookena sahilinin üstünde uzanan dağlarda bir şef yaşardı. Oradaki insanlar gölevez eker, kapa kumaşı yapar, kano yapımı için koa ağaçlarının gövdelerini keserdi. Bu şefin gölevezlerle dolu güzel bir gölcüğü vardı. Gölevezleri hızla ve güzelce büyüdükleri için gururlanırdı.

      Gölevezlerin yetiştirildiği gölcüğün bir tarafında yan yana duran, diğerlerinden daha iyi, daha güçlü ve daha güzel iki gölevez vardı. Sapları daha bir güzel kıvrılmıştı, yaprakları daha zarifti. İki gölevezin de kalpleri birbirlerine karşı hayranlıkla doluydu, bu da ebedi bir sevgi yemini etmeleriyle sonuçlandı.

      Günlerden bir gün şef, festival için yemek hazırlanması konusunda hizmetkârlarıyla konuşuyordu. Bu iki güzel gölevezin kopartılmasını emretti. Hizmetkârlardan biri, birbirine âşık bu iki gölevezin yanına gelip onlara şef tarafından kopartılmalarının istendiğini anlattı.

      Gölevezler, birbirlerine karşı duydukları büyük sevgilerinden dolayı ellerinden geldiğince hayata tutunmaya karar verdi. Bu yüzden gölcüğün diğer tarafına taşınarak kendileri yerine kopartılmaları üzere komşularını geride bıraktılar.

      Fakat şef çok geçmeden onların yaşadıkları yeni yeri bularak kopartılmaları için yeniden emir verdi. Gölevezler bir kez daha kaçtı. Kızgın şef, gölcüğün neresinde olurlarsa olsunlar kopartılmalarını emredene kadar bu durum birkaç kez yaşandı.

      İki gölevez de kaçmanın en iyisi olacağını düşünerek kendilerine birer kanat bulup komşu gölevez gölcüğüne doğru kısa bir yolculuk yapıp uçtular. Düşmanları onları orada da buldu. Onlar da bu sefer ikinci kez Güney Kona’nın başka bir yerine uçtu. Sonra da başka bir yere kaçtılar derken bütün Kona halkı durmaksızın devam eden bu kovalamacayı merak etmeye başladı. En sonunda Kona’nın hiçbir yerinde saklanamayacak hale geldiler. Nereye gitseler kızgın şefin bir arkadaşı saklandıkları