William D. Westervelt

Hawaii Mitleri


Скачать книгу

leisini alıp vadiye bıraktı. Malo ile lei, bırakıldıkları yerde çok güzel ağaçlara ve asmalara dönüştü. Bunun üzerine Hina, Hiilawe’nin tekrardan yaşamasını sağladı. Böylece Hiilawe, şelalelerin aumakua24 oldu. Makani-kau, onun bedenini eline alıp gök gürültüsü ve şimşekler arasında taşıdı. Daha sonra da vadinin en yüksek uçurumunun bir kenarına gömdü. Gömdüğü beden, şimdilerde yıllardır orada bulunan bir taşa dönüştü. Ama hayaleti, her zaman Waipio’nun muhteşem, sisli şelalelerine bürünebilsin, insanların gözlerinin içine bakabilsin diye Hina tarafından bir kupuaya dönüştürüldü.

      Aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra Hina, sonsuza dek o güzel ohia ağacına dönüştü. Hawaii volkanlarının etrafındaki ormanda yaşamaya başladı. Hâlâ sihirli güçleri vardı, insanlar onu Hina-ula-ohia olarak bilip ona tapıyorlardı. Makani-kau, Lau-ka-ieie’ye göz kulak oldu. Lau-ka-ieie, insan bedenini terk etme zamanı geldiğinde vücudu yapraklarla kaplı bir halde gözleri alev alev yanan, narin ve zarif bir kadın olarak Makani-kau’ya gitti. Makani-kau, “Sen bir sarmaşıksın, yalnız olamazsın. Seni ormana götürüp Hina’nın yanına yerleştireceğim. Sen ieie25 sarmaşığısın. Ağaçlara tırman! Uzun yapraklarını ağaçların etrafına dola! Alev alev yanan kırmızı çiçeklerinin yaprakların arasında ateş gibi parlamasını sağla! Ormandaki bütün ohia ağaçlarına güzelliğini ver!” dedi.

      Lau-ka-ieie, Makani-ku (yüce rüzgâr) tarafından taşınıp görkemli gözüken uzun ağaçların yanına bırakıldı. Ieie sarmaşığı, yüzyıllardan bu yana Hawaii Adaları’ndaki ormanlarda bulunan en güzel bitkilerden biridir.

      Gökkuşağı Kızı Anuenue, bütün takılarını eski zamanlardaki arkadaşlarına ödünç verebilsin diye Makani-ku, ruhani bedenindeyken adalardaki altın renkli bulutları güneş ışınlarına dönüştürmüştür.

      VII

      Molokai’nin Köpekbalığı Tanrısı Kauhuhu

      Köpekbalığı tanrısı Kauhuhu’nun hikâyesi, “Aikanaka” (Yamyam) efsanesinde anlatılır. Aikanaka, küçük bir liman olan Pukoo’nun eski adıdır. Bu liman, Molokai adasının güzel vadilerinden birinin girişinde bulunur. Efsaneyi aktarmanın en iyi yolu, bu yamyamın en iyi yönlerini açıklamaktır. Köpekbalığı tanrısı, çocuklarının öldürülmesinin intikamını almak isteyen bir rahibin arkadaşıydı. Rahibin adı Kamolo’ydu. Tapınağı, Molokai ve Maui adaları arasındaki kanala bakan Kaluaaha adında bir köydü. Kanalın karşısında bulunan Eeke Dağı’nın engebeli, kızıl kahve renkli yamaçları, dağın tepesinde sürekli dolaşan bulut kümeleri arasında kaybolmuştu. Rahibin iki oğlu, güneşin doğuşunu ve batışını büyük bir zevkle izledi. Güneş doğarken ve batarken bulutlar farklı renklere büründü, bu renkler kanaldan geçen sulara yansıdı. Gökyüzü ile denizin cesareti, iki oğlanın da kalplerinde bir yer edindi, cesaret gerektiren birçok iş yaptılar. Babaları onlara tapınağın birçok sırrını öğretti, ama bazı şeylerin tanrılara özel olduğu, onlara asla dokunulmaması gerektiği konusunda da uyarılarda bulundu. Adanın o bölgesinden sorumlu yüce şefin (alii) Kaluaaha’dan çok da uzakta olmayan bir tapınağı vardı. Bu tapınak, Aikanaka denilen bir limandaydı. Bu şefin adı Kupa’ydı. Şefler, kendi evlerini her zaman tapınak duvarlarının içine kurarlardı. Yılın belirli dönemlerinde bu evlerden ayrılırlardı. Kupa’nın tapınaktaki evinde tuttuğu dikkat çekici iki davulu vardı. Davul çalma konusunda öylesine yetenekliydi ki bu davullar, adamın düşüncelerini kendisine eşlik eden rahiplere aktarabiliyordu.

      Bir gün Kupa, balık tutmayı en çok sevdiği yere doğru teknesiyle açıldı. Bu sırada, iki oğlanın Kupa’nın tapınağına gidip davulları çalma fikriyle akılları çelindi. Küçük liman Aikanaka’nın bulunduğu vadinin ismi Mapulehu’ydu.26 Kamalo’nun iki oğlu, kumsal boyunca, bayırdan yukarı aceleyle çıktı. Hemen tapınağa girip yüce şefin evini buldular. Şefin davullarını çıkartıp çalmaya başladılar. Bazı insanlar, davullardan gelen o tanıdık sesi duydu. Tapınağın kutsal kapılarından içeri girmeye cesaret edemediler, fakat çocuklar çalmaktan yorulup evlerine dönünceye kadar onları izlediler.

      Kupa döndüğünde, insanlar ona iki oğlanın kutsal davulları nasıl çaldığını anlattı. Kupa, bu duruma çok sinirlenerek Mu’ya (tapınağa adak arayan kişi) çocukları öldürüp tapınağa getirip sunağa koyması emrini verdi. Rahip Kamolo, iki oğlunun öldürüldüğünü öğrendiğinde duyduğu acıyla intikam arayışına girdi. Yüce şefle baş edebilecek gücü yoktu. Bu yüzden kendisine yardım etsinler diye Molokai’de bulunan en ünlü falcı ve kâhinleri aramaya başladı. Ama herkes Şef Kupa’dan korktuğundan kimse ona yardım edemedi. Gittiği herkes onu başka bir kâhine (kaula) veya evininin diğer tarafında bulunan birilerine danışmaya gönderdi. Tüm bu arayış boyunca yanında hediye ve kurbanlar taşıdı. Bunlar sayesinde tanrıların rahiplerinin kendisine yardım edebileceğini umdu. En sonunda Kalauappa ve Kalawao’ya yukarıdan bakan dik bir uçuruma geldi. İnsanlar burada büyük köpekbalığı tanrısına taparlardı. Uçurumun alt kesimlerine tırmanmaya başladı, en sonunda köpekbalığı tanrısına hizmet eden rahibi buldu. Rahip, ona yardım etmeyi reddetti. Fakat Kalawao’nun güneyinde, gitmesi cesaret isteyen uçurumlarda bulunan büyük bir mağaraya yönlendirdi. Mağaranın adı Anao-puhi’ydi (yılanbalığı mağarası). Büyük köpekbalığı tanrısı Kauhuhu, muhafızları veya gözcüleri Waka ile Mo-o, Polinezya efsanelerinde geçen büyük ejderhalar ya da sürüngenler burada yaşıyordu. Bu ejderhalar, köpekbalığı tanrısını koruma konusunda çok güçlüydü. Tanrı uyuduğunda veya yokluğunda mağarasına göz kulak olunması gerektiğinde onun muhafızlığını (kahu) üstleniyorlardı. Yorgun ve bezgin hale gelen Kamolo, mağara girişinde yığılı sert volkanik taşlar arasından ağır ağır yürüdü. Omuzlarında siyah bir domuz taşıyordu. Bu domuzu, kendisine kim yardım ederse ona bir hediye olarak verebilmek için kilometrelerce taşımıştı. Mağaraya yaklaştığında, muhafız kendisini gördü ve, “İşte büyük Mano’nun (köpekbalığı) yemeği olacak bir insan yaklaşıyor. Kauhuhu’nun yemesi için bir balık!” dedi. Fakat Kamolo, gittikçe yaklaşarak bir nedenden ötürü ejderhaların sempatisini kazandı. “E hele! E hele!”27 diye bağırdı ejderhalar. “Uzaklaş buradan! Burası sana ölüm getirecek! Burası tabu bölge.” Kamolo bunun üzerine, “İster ölüm, ister hayat versin. Çocuklarımın intikamını almama yardım edin. Bana bir şey olması umurumda değil,” dedi. Muhafızlar, ne derdi olduğunu sordu ve o da onlara oğulları kutsal davulları çaldı diye Şef Kupa tarafından ceza olarak nasıl öldürüldüklerini anlattı. Daha sonra bu hikâyeyi Kupa’nın üstesinden gelecek bir güç arayarak Molokai’de gittiği her yerde anlattığını söyledi. Başvurduğu en son kişi köpekbalığı tanrısıydı. Bu onun son umuduydu. Eğer Kauhuhu da ona yardım etmezse artık ölmeye hazırdı, zaten yaşamaya niyeti kalmamıştı. Mo-o, ona iyi niyetli olduklarını, Kauhuhu’nun balık tutmak için uzaklarda olmasının aslında iyi bir şey olduğunu, çünkü burada olsaydı tanrı tarafından öldürülmekten kaçamayacağını anlattı. Hatta kendisini açıklamaya zamanı bile olmayacağını söylediler. Buna rağmen Kamolo’ya yardım etme kararı vererek çok büyük bir risk aldılar, çünkü yolu açılana kadar büyük tanrıların güçlerinden yararlanarak onu gizlemek zorundaydılar. Eğer köpekbalığı tanrısının yardımını almadan fark edilir veya yenilirse yardım ettikleri için kendileri de onunla ölmek durumunda kalırlardı. Kamolo’yu soyulmuş taro kabuklarının bulunduğu yığına saklamaya karar verdiler. Yapması gereken şey kesinleşene kadar burada sessizce durmasını istediler.