Edward Joseph Harrington O'Brien

Ateşten Düşünceler


Скачать книгу

için hiç de kolay olmadı. Hırsını alabilmek için dostu Rohde’yle ağaçlara pentagramlar kazıyıp, çeşitli tabancalarla Tanrı’nın sembollerine ateş etti. Nietzsche birkaç yıl sonra bu olayları, bilinmeyen bir nedenle Bonn’da yaşanmış gibi yazdı.

      1867 senesinin yazında Rohde’yle tatile çıkan Nietzsche, tatil sonrası evinde keyifli birkaç hafta geçirdi. Ardından 30 Eylül’de askerlik görevine çağrıldı. Normalde görme bozukluğu sebebiyle muaf olması gerekiyordu, ancak tıbbi muayene sırasında yanlış gözlük takmış ve bu yüzden muayeneden geçmişti. Askerliğini güçlü fiziksel sağlığının bir kanıtı olarak Naumburg’daki topçu sınıfında yapmaya karar verdi.

      Lisbeth’e göre abisi, ordu ile öğrenci hayatı arasındaki zıtlığı zar zor kaldırabilmişti ve sonunda Schopenhauer’ın kasvetli felsefesi bir işe yaramıştı. Rohde’ye bir keresinde bu satırları yazdı: “Bazen, atımın karnının altına saklanırken kendi kendime fısıldıyorum, ‘Schopenhauer, yardım et!’ Eve yıpranmış ve ter içinde döndüğümde bana neredeyse Byron gibi, hiç olmadığı kadar sempatik görünen Parerga kitabını açıp okuyorum.” Başka bir deyişle Nietzsche, binici olarak başarısızlığından kaçıp, Yalnız Kahramanların hayal dünyasında Manfred’le dörtnala koşuyordu. Bu aşağılık duygusundan kendisini uzaklaştıracak birine ihtiyacı vardı, neyse ki Lisbeth hafta sonları onu teselli edebilecek kadar yakınlarda oturuyordu.

      1868 Şubat ayında Rohde’ye önemli bir mektup yazdı. “Bir asker için ‘cumartesi’ kelimesinin büyülü bir cazibesi vardır, bu kelime içimde öğrenci olarak hayalini bile kuramadığım bir huzur uyandırıyor. Ertesi sabahın korkunçluğunu düşünmeden huzur içinde uyuyabilmek ve hayal kurabilmek ne güzel şey… Şu an çok yalnızım, hiçbir dostum yok. Artık heyecanı olmayan bu hayat, bana sadece ruhu korkuyla sıkıca saran ve her şeye daha içten bakmanızı sağlayan ağır bir takıntı bıraktı ve kendi ruhuma yabancılaşmama neden oldu.”

      Takıntı veya sahiplik, ne fark ederdi? Her iki durumda da büyük bir korkunun avı haline gelmişti. Ve böylece fotoğrafı yazı masasının tam ortasında duran Schopenhauer’a daha da bağlandı.

      Nietzsche, felsefi çalışmalarını ordudaki görevleriyle yürütebilmek için büyük bir mücadele verdi, ancak çok geçmeden bunun imkânsız olduğunu gördü. Subaylar, Nietzsche’nin askeri gayretinden dolayı övgülerde bulunuyordu, Leipzig yetkilileri, ödül aldığı De Laertii Diogenis fontibus yazısı için ona iltifatlar ediyordu, ancak Lisbeth bir ay aradan sonra şubat ayının sonunda eve döndüğünde, kardeşini perişan bir halde bulmuştu. Nietzsche, yalnızlığını bir tek kız kardeşiyle paylaşabiliyordu, ancak Rosalie halasına verdiği söz onu sessizliğe mahkûm ettiğinden ne yazık ki düşünce ve hayallerini Lisbeth’le paylaşamıyordu.

      Bir gece Nietzsche’nin bölüğünden bir teğmen, büyük bir endişeyle Lisbeth ve annesini ziyaret etti ve onlara Nietzsche’nin o gün iki kez bayıldığını söyledi. Akşamı birlikte geçirdikleri arkadaşlarının yanından aceleyle eve dönen annesi ve kız kardeşi, Nietzsche’yi evde hastalıktan kırılmış bir halde yatarken buldular. Görünüşe göre Nietzsche, iki gün önce vahşi bir ata binmeye çalışırken atın eyerinin kulpu sert bir şekilde göğsüne çarpmıştı. Ancak Nietzsche, göğsündeki keskin acıya rağmen kimseye bir şey dememiş, iki gün boyunca ıstırap içinde ata binmeye devam etmişti. En sonunda acıya dayanamayıp bayılınca, göğsünde iki kasın yırtıldığı ve bunun iki gün boyunca kas ve dokularda yangı ve iltihaba sebep olduğu fark edilmişti.

      Nietzsche, başlarda hızla iyileşiyor gibiydi, ancak yeniden kötüleştiğinde kaza sırasında göğüs kemiğinin de darbe aldığı ve bu yüzden yarasının kapanamadığı anlaşıldı. Bunun üzerine Halle’li Dr. Volkmann, iltihabın akciğerlerine nüksetmiş olmasından endişe duydu. Neyse ki, Wittekind’in tuzlu su banyolarında üç hafta geçirdikten sonra, Nietzsche’nin yaraları tamamen iyileşti. Ancak tam beş ay boyunca acı çeken Nietzsche, artık hastalık hastası olmuş, kendini papatya çayının ve gümüş nitratın tedavi edici etkisine adamıştı.

      Nietzsche, iyileştikten sonra askerlik görevine devam edecek gücü bir türlü kendisinde bulamadı. Sonuç olarak 1 Nisan’da ordudan terhis edildi. Bu süreyi Schopenhauer’la baş başa geçiren savaşçımız, yine yalnız kalmıştı. Doktora tezi olan Kant’tan Sonra Erekbilim üzerinde çalışmaya başladı. Doktorasını aldığında, özgürlüğüne kavuşacak, özel ders vererek öğrencilerine kendi yaşam görüşlerini aktaracaktı. Gerektiğinde, gururu izin verdiği sürece Schopenhauer’ı bile eleştirmeye hazırdı. Schopenhauer, onun için yalnızca bir kitap değil, aynı zamanda bir dosttu. Üstelik dostluğu öylesine kutsaldı ki, eğer kendi doğrularıyla ters düşecek olursa, büyük bir fedakârlıkla onunla yollarını ayırmaya hazırdı. Bu yüzden zamanı geldiğinde Schopenhauer’ı da tıpkı annesi ve gelecekteki tüm dostları gibi hayatından çıkardı.

      Nietzsche o sonbahar, Leipzig’e bambaşka bir insan olarak döndü. Bu yeni kimliğiyle gurur duyuyordu, ancak yine de kendine yeni bir kahraman arıyordu. Kasım ayında aradığı kahramanı sonunda buldu. O kahraman, Richard Wagner’dı.

      IX

      Osıralar müzik aşkı yeniden depreşen Nietzsche, sık sık konserlere gitmeye başladı. Bu arada, Wagner’ın kız kardeşinin eşi, Profesör Brockhaus’u da sıklıkla ziyaret ediyordu. Çocukluğundan beri Wagner’ın Tristan ve Isolde eserini ne kadar sevdiğini hatırladı. Bayan Brockhaus, bu tutkusunun yeniden canlanmasını sağlamıştı. Bunun üzerine ekim ayında Rohde’ye bu satırları yazdı: “Wagner’den de Schopenhauer kadar hoşlanırım; o ahlaki atmosferden, o Faust16 havasından, haçtan, ölümden ve mezardan.”

      O sonbahar Wagner, henüz fazla ün salmış sayılmazdı. Buna rağmen Bayan Brockhaus, yıllardır kardeşine sessizce hayranlık duyan bu çocuktan bir hayli etkilenmişti. 8 Kasım’da Nietzsche, masasında bir not buldu: “Richard Wagner’le tanışmak isterseniz, saat dörde çeyrek kala Theatre Café’ye gelin.”

      Nietzsche’nin mutluluktan başı dönmeye başladı. Wagner, kimliği saklı bir şekilde Leipzig’de yaşıyor demekti. Bir gün Bayan Ritschl, Bayan Brockhaus’u ziyaret etmiş ve orada Wagner’le tanışmıştı. Kendisine Meisterlied’ı çalan Wagner’a, bu parçayı Nietzsche’den sık sık dinlediği için epey aşina olduğunu itiraf etmişti. Bu olaya bir hayli şaşıran ve sevinen Wagner da bu genç adamla bir an önce tanışmak istediğini belirtmişti.

      Richard Wagner

      Buluşma yerine giden Nietzsche, Wagner’le akşam üzeri görüşeceğini öğrendi. Bunun üzerine terzisi, Nietzsche’ye bu önemli buluşma için yeni bir takım elbise getireceğine dair söz verdi. Terziyi beklemek üzere evine dönen Nietzsche için zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Sonunda saat altı buçukta zil çaldı, gelen terziydi. Nietzsche, hemen yeni takımını denedi, neyse ki takım üzerine tam olmuştu. Faturayı Nietzsche’nin eline tutuşturan terzi, hemen orada ödeme talep etti. Ancak Nietzsche’nin cebinde beş kuruş parası yoktu. Üzerine gömleğini geçiren Nietzsche, kıyafetleri alabilmek için büyük bir savaş verdi. Ancak savaşı terzi kazandı ve diktiği takım elbiseyi de alıp evi terk etti. Nietzsche yıkılmıştı. Siyah paltosu Wagner gibi büyük bir adama layık olabilir miydi hiç?

      Nietzsche, sonunda cesaretini topladı ve yağmur altında hızlı adımlarla Wagner’la buluşmak için yola çıktı. Neyse ki Brockhaus’un verdiği parti, hiç de resmi değildi. Sonunda Wagner’le tanışan Nietzsche, yeni üstadına çekinceyle birkaç iltifatta bulundu. Bunun üzerine Wagner, eserlerini nasıl bu kadar iyi bildiğini sorarak onu biraz rahatlattı. Nietzsche daha sonraları