yapmaya karar verdiler ama bu, kurbanların yüreklerini yiyip kanlarını içecek türden bir güneşti ve bu kurbanların kurtarılabilmesi için yeryüzünde savaşlar olması gerekiyordu. Ardından Quetzalcoatl büyük bir ateş yakıp oğlunu (bir kadının yardımı olmaksızın kendi kanından olma oğlunu) alevlerin içine attı. Oğlu bu ateşin içinden gökyüzüne yükselerek dünyayı aydınlatan güneş oldu. Işık Tanrısı doğu semalarındaki şafak alevlerini tutuşturduktan hemen sonra güneş, ufkun aşağısından zuhur etti ve gökleri çıktı. Sonra sıra suların tanrısı Tlaloc’a geldi. O da kendi oğlunu odun yığınının kızgın küllerine fırlattı. Onun oğlu Ay olarak göğe yükselecekti.
Tezcatlipoca artık dünyayı insanlarla doldurmayı planlıyordu. Bu yüzden, bir kayaya sopayla vurdu ve buradan dört yüz barbar hâsıl oldu (chichimeca).43 Ne var ki daha önce sekizinci gök katında yaratmış olduğu beş tanrıça aşağı inerek üçü hariç bu dört yüz barbarı öldürdü. Bu tanrıçalar da aynı şekilde güneş belirmeden evvel öldü fakat arkalarında bıraktıkları elbiselerden tekrar doğdular. Dört yüz Chicimec de yeniden doğmuştu. Beş tanrıçadan Coatliene yani “Yılan Etekli” adlı olanı yakmak üzerindeydiler çünkü bu tanrıçanın henüz evli olmamasına rağmen gebe olduğu öğrenilmişti. Halbuki Coatliene gerçekte lekesiz bir bâkireydi ve eline erkek eli değmemişti. Göğsüne birkaç beyaz kuştüyü koymuştu. İşte tanrı Huitzilopochtli yeniden doğmak üzere bu tüylerin arasından Coatliene’nin bedenine girmişti. Bu yüzden, dört yüz barbar, tanrıçayı yakmak için toplandıklarında tanrı Huitzilopochtli tepeden tırnağa silahlanmış olarak ortaya çıktı ve her birini öldürdü.
Güneş doğmadan evvel öldürülen, tekrar diriltilip yeniden yok edilecek olan bu dört yüz gencin kim olduğunu tahmin etmek güç değil. Her sabah çoğalan ışığın söndürdüğü fakat her akşam belirlenmiş yerlerine geri dönen sayısız yıldız resmini böylelikle zihnimizden saklayan mecaz perdesi incedir. Hâlâ şüphe kalmışsa, Guatemala Kiçeleri tarafından korunmuş bu hikâyenin yankısındaki dolaysız ifadeyle giderilecektir. Burada Zipaena tarafından öldürülen ve Hunhun Ahpu tarafından diriltilen dört yüz gencin “göğe yükselip semadaki yıldızlar” oldukları açıkça söylenir.44
Hakikaten, izahlarını takip ettiğim aynı kadim adamlar, Tezcatlipoca’nın yarattığı dört yüz adamın hâlâ göğün üçüncü katında yaşamaya devam ettiğini, buranın muhafızları ve gözcüleri olduklarını eklemiştir. Bu adamlar sarı, siyah, beyaz, mavi ve kızıl olmak üzere beş renkteydi. Dillerinin sembolizminde bu, başucu noktasının etrafına ve dört ana yönün her birine dağıtıldıkları manasına geliyordu.45
Bu bilgeler, karanlık Tezcatlipoca’nın Işık Tanrısı’nı alt etme mücadelesinin sona erdiğini düşünmüyordu. Hayır, o sadece fırsat kollamaktaydı; amacı belliydi ve başarısı kesindi. Göğün ikinci katında etsiz kemiksiz korkunç kadınlar olduğunu biliyorlardı. Bu kadınların adı Korkunç Olanlar ya da İnce Ok Atanlar’dı. Bu dünya sona erene dek orada bekleyecek, sonra aşağı inerek bütün insanları yiyip bitireceklerdi. Bu yıkımın vakti sorulduğunda gününü ya da mevsimini bilmediklerini fakat bunun “Tezcatlipoca güneşi gökten bizzat çaldığında”, başka bir deyişle, evrenin üzerine ebedi karanlık çöktüğünde olacağını söyleyerek cevap veriyorlardı.46
Burada kısaca verdiğim mit, Aztek kozmogonisinde öne çıkar ve “Dünyanın Çağları” ya da “Güneşlerin Çağları” miti olarak bilinir. Mevcut zamanın, dünya tarihinin beşinci çağı yahut dönemi olduğu fikri yaygın bir şekilde kabul ediliyordu. Dünya çeşitli nedenlerle dört kez yıkıma uğramıştı ve mevcut dönem de bunlara benzer başka bir felaketle sonlanacaktı. Böylesi evrensel bir yıkımın etmenleri ise büyük bir tufan, dünya çapında bir yangın, dehşetli kasırgalar ve kıtlık, depremler ve vahşi hayvanlardı. Bu yüzden, bitişlerinden itibaren Çağlar, Güneşler ya da Dönemler; Su, Ateş, Hava ve Toprak Çağları olarak adlandırılmıştı. Beşinci yani mevcut çağ, akıbetini bilmediğimizden henüz adlandırılmış değildir.
Özellikle de yakın zamanda Meksikalı eskiçağ uzmanı Chavero tarafından büyük bir ihtimamla incelendiği için bu mitin ayrıntılarına girmeyeceğim.47 Ben yalnızca şuna işaret etmekle yetineceğim: Bu mit, Meksika ve hatta Amerika topraklarına has bir köken aramamıza imkân vermeyecek kadar çok sayıda benzer mitle fazla yakından özdeşleşmiş durumdadır. Oregon’da yaşayan Tualatilere bakabiliriz. Bize insanlığın dört kez yaratılması ve yok olmasından, ilk çağın sonunda insanların yıldızlara dönüştürüldüğünden, ikinci çağın sonunda taş olduklarından, üçüncü çağın sonunda balıklara çevrildiklerinden ve dördüncü çağ kapandığında ise balıkların kaybolup yerlerini şimdi dünyada yaşamakta olan kavimlere bıraktıklarından bahsedeceklerdir.48 Yahut da eski Babil’in çivi yazısı yazıtlarını okuyarak insan ırkının uğradığı dört yıkımının nedenlerinin bir tufan, vahşi hayvanların saldırısı, kıtlık ve salgın hastalık olarak belirtildiğini görebiliriz.49
Sayıları kolaylıkla artırılabilecek olan bu tesadüflere dair getirebileceğim açıklama, dört ana yönü temsilen dört sayısının seçildiği ve içinde yaşadığımız beşinci ya da mevcut çağın ise Işık Ruhu yani dört ana yönün hükümdarı tarafından yönetiliyor olduğudur. Esasen ilk şafak vaktinin uzayın ilişkilerini belirleyerek yaptığı gibi Işık Ruhu’nun da insanları yönettiğine, hareketlerinin rehberi ve yöneticisi olarak davrandığına inanılıyordu.
Bütün Aztek mitolojisinde, geleneklerinde ve âdetlerinde dört kardeşe dair bu kadim miti bulabiliriz. Bunlar, o halkın dört atasıdır ya da söz konusu halkın ilk atalarını kendi yerleşim alanlarına götüren dört kabile reisidir. Tezcatlipoca ve Quetzalcoatl’a bilhassa coşkuyla tapmış ve Quetzalcoatl’ın sembolü kutsal beş noktayı topraklarındaki muazzam bir uçurumun kenarına devasa figürlerle kazımış olan Meztitlan’ın kaba dağlıları, o ilk dördüze sembolik unvanlar vermişti:
Ixcuin: Dört yüzü olan.
Hueytecpatl: Kadim çakmaktaşı.
Tentetemic: Öldüren dudak taşı.
Nanacatltzatzi: Nanacatl denilen zehirli mantarla zehirlendiğinde konuşan.
Mite göre bu dört birader, adı “büyük, kadim annemiz” anlamına gelen Hueytonantzin adlı tanrıçadan doğmuştu. Ancak bir evlada yakışmayacak şekilde ona karşı gelerek onu katledip güneşe kurban ettiler ve kalbini yine bu ilaha sundular.50 Başka bir deyişle bu, dört ana yönün hikâyesidir. Bu yönler, seher vaktinde şafakla belirlenir. Öte yandan şafak, doğan güneşte kaybolur ya da ona kurban edilir.
Bu dört biraderden ilki olan Ixcuin yani “Dört tarafa bakan” ya da “Dört yüzü olan”ın Quetzalcoatl’dan başkası olmadığını düşünüyorum.51 Kadim çakmaktaşı ise muhtemelen Tezcatlipoca’dır. Dolayısıyla bu mit, önceki sayfada verilen İrokua mitiyle bilhassa yakın bir ilişkiye ulaşır.
Azteklerin bir diğer miti ise bu dört kardeşi yahut ilksel kahramanı şöyle verir:
Huitzilopochtli
Huitznahna
Itztlacoliuhqui
Pantecatl
Bu