cevabı zor bir soruyla karşı karşıyayız: Işınlarını yitirip ihtişamından yoksun bırakılmış Işık Tanrısı gökyüzünden kaybolunca, daha önce dünyayı şaşaaya boyamış olan o parlak ve ok gibi delip geçen ışıkları nerede kalmıştı? Yoklardı, gitmişlerdi ve nereye gittiklerini bilmiyoruz.
Tolteklerin esas yuvasının Tlapallan’da olduğu söyleniyordu. Burası Quetzalcoatl’ın geri döndüğü anlatılan Kızıl Topraklar’ın aynısıydı. Yalnız birincisi Hue Tlapallan “Eski Tlapallan” yani Quetzalcoatl ile Tolteklerin ortaya çıktığı yer olarak ayrılıyordu. Öteki mitler buraya Xalac “Kum Yeri” adını vermişti. Bu isim, o kumlu sahile yani Quetzalcoatl’ın son kez görüldüğü söylenen yere açık bir göndermeydi. Güneş, bu yerin ardında doğup aşağısında ise batardı. Quetzalcoatl, sürüldüğü Tollan’a buradan dönmüş ve yıllar boyu tebaasını yönetmişti.62
Eski ya da yeni olması fark etmez, bu Tlapallan’ı bir diğeriyle karıştıramayız. İster gün doğumunun moru ve altın sarısına isterse akşamın kızılına ve pembesine boyanmış olsun, Sahagun’un bize söylediği üzere gereken tüm belirginliğiyle “Güneşin şehri”ydi, liderleri Quetzalcoatl’ın geldiği ve geri dönmesi için çağırıldığı ışık ve renk yuvasıydı.63
Dünyevi Quetzalcoatl’ın kökeni farklı şekillerde verilir. Efsanelerin bir döngüsü Tollan’da olağanüstü bir şekilde gerçekleşen doğumunu anlatır. İkinci bir döngü Azteklerce bilinen bir ülkede doğmadığını, aksine bir yabancı olarak onların yanına geldiğini ileri sürer.
Birinci döngüdeki muhtemelen en eski versiyonlardan birine göre Camaxtli ismiyle bilinen Tezcatlipoca’nın oğlu ya da torunuydu. Şansölye Ramirez’e64 anlatılan buydu. Torquemada ise bunun Quetzalcoatl’ın ibadet merkezi olan kutsal şehir Cholollan’da öğretilen kanonik doktrin olduğunu söylemektedir.65 Bu şeffaf bir metafordur ve başka ulusların mitlerindeki yüzlerce benzer ifadeye benzetilebilir. Gece, gündüzü ortaya çıkarır, karanlığın ardından aydınlık gelir ve dolayısıyla, bu metafor baba ile oğulun ilişkisine uygulandığında aralarındaki mücadelenin ebediyen devam edeceği anlamına gelir.
Bir başka mit Quetzalcoatl’ı, Citlallatonac “Sabah” unvanıyla tanınan Yüce Baba Tonaca Tecutli’nin Tollan’da ölümlü bir genç kızdan olma öz oğlu olarak temsil eder. Bu şehirde üç kız kardeş yaşardı. Bunlardan biri tertemiz bir bakire olup ismi Chimalman’dı. Hep beraber oldukları bir gün, söz konusu tanrı bu kızlara gözüktü. Chimalman’ın iki kız kardeşi onun dehşetli varlığından korkup ölmüştü fakat tanrı, Chimalman’ın üzerine yaşam nefesini üfledi ve genç kız hemen gebe kaldı. Doğurduğu oğlan, hayatına mal oldu ancak bu çocuk Topitcin “Oğlumuz” adlı ve doğduğu yıldan itibaren de Ce Acatl “Tek Kamış” diye adlandırılacak olan ilahi Quetzalcoatl’dı. Dünyaya gelir gelmez konuşabilme yetisine, mantık ve bilgeliğe sahip olmuştu. Annesine gelince, dünyada yok olunca semaya aktarılmıştı. Burada ona saygıdeğer Chalchihuitzli “Biricik Kurban Taşı” adı verildi.66
Bunun da şu gerçeği ifade eden kadim ve basit bir mecaz olduğu açıktır: Sabahın nefesi, güneşi ortaya çıkaran ve bunu yaparken kaybolan şafak vaktini haber verir.
Bir başka efsanede bakire anne Chimalman’ın bir yeşim taşı ya da kıymetli bir yeşil taş (chalchichuitl) yutarak gebe kaldığı söylenir.67 Bir diğer mit ise onun bir bakire değil, Camaxtli’nin (Tezcatlipoca) karısı olduğunu68 yahut (Otomikler, Taraskolar gibi) Nahuatl dilini konuşan bütün kabilelerin ve bu dili konuşmayan pek çok kabilenin ataları olan yedi oğulun babası o saygıdeğer ihtiyar adamın ikinci karısı olduğunu iddia eder.69 Bu ikinci mit, incelemeye değerdir.
Bütün Meksika ve Orta Amerika’da yerlilerin türediği Yedi Oğul, Yedi Kabile ve Yedi Mağara ile yaşadıkları Yedi Şehir hakkındaki bu efsane sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Aztekler bu topraklardan eskiden yaşadıkları yer olarak söz eder. Burası kuzey ya da kuzeybatıya doğru Tollan’la aynı yönde ama kesin olmayan bir uzaklıkta yer alıyordu. Bu toprakların ismi dikkat çekiciydi: Aztlan yani Beyaz ya da Parlak Topraklar.70 Ortasında İlahi Colhuacan Tepesi yani Teoculhuacan71 yer almaktaydı. Bu tepenin dibinde Chicomoztoc “Yedi Mağaralar” vardır. İşte burası yedi kabilenin kendi tanrılarıyla beraber ortaya çıktığı yerdi. Quetzalcoatl, Huitzilopochtli ve Tezcatlipocalar, bu tanrılar arasındaydı. Onların dönüşünü bekleyen anneleri orada yaşamaya devam edecekti.
Bu ülkenin hükümdarı ve yedi oğulun babası, farklı ve müphem şekillerde adlandırılır. Bir efsanede ona Bulutların Beyaz Yılanı ya da Beyaz Bulut İkizi anlamındaki Iztac Mixcoatl72 ismi verilir. O kim olursa olsun, içinde ya da üzerinde yaşadığı dağı bir diğeriyle karıştırmamız mümkün değil. Colhuacan, eğik ya da kıvrık dağ anlamına gelmektedir. Burası, dört bir yanda aşağı doğru kıvrılan Sema Tepesi’dir. Tüm zamanlarda tanrılar bu dağın üzerinde yaşamıştır ve kayırdıkları insanlara yardım etmek için yine buradan inip gelmiştir. Çoktavlar da kendi atalarının ilk kez gün ışığına çıktıkları yer olduğunu söyledikleri efsanevi tepeye aynı adı vermiştir. Çoktavlar oraya Nane Waiyah yani Eğik ya da Kıvrık Tepe73 demiştir. Böylesi bir mecazi ifade benzerliği tartışmaya yer bırakmıyor.
Aksi iddia edilse bile mistik dağı çevreleyen öteki mitler, herhangi bir şüpheyi ortadan kaldıracaktır. Colhuacan’ın, “Tanrıların Muhteşem Annesi”nin yaşadığı yer olmaya devam ettiğini biliyoruz. Burada çocuklarının dünyadan dönüşünü bekliyordu. Hiç kimse bu dağı tamamen tırmanamazdı çünkü ortasından zirvesine kadar ince ve kaygan kumdandı. Ancak şöyle bir sihirli özelliğe sahipti: Bu dağa tırmanan kişi ne kadar yaşlı olursa olsun, tırmandığı oranda yeniden gençleşir ve böylece eski gücüne ulaşırdı. Ne var ki etrafında yaşayan mutlu insanların bu dağın gençleştirici gücüne gereksinimi yoktur zira o topraklarda hiç kimse yaşlanmaz ve yılların öfkesini tanımaz.
Bu yüzden, Quetzalcoatl’ın Yedi Mağaralar Efendisi’nin oğlu olduğunun ileri sürülmesi, onu Ulu Semaların Efendisi’nin oğlu ilan eden efsanenin bir varyasyonundan ibaretti. Bunların ikisi de aynı anlama gelmektedir. Her iki mitte de Quetzalcoatl’ın annesi olarak ortaya çıkan Chimalman, ikisini birbirine bağlar ve özdeş hale getirir. Mixcoatl ise Tezcatlipoca için kullanılan bir başka isimden ibarettir.
Böyle bir yorum, doğru olması durumunda, Yedi Şehirler ya da Mağaralar ile buralardan gerçekleştiği varsayılan göç hikâyesinin tarihten çıkarılmasına yol açacaktır. Esasen, vakanüvislerin bu efsanevi yerleşimlere bir yer atamak için mükerrer çabaları, etkileyici bir keşmekeş ve kafa karışıklığından başka bir sonuç getirmemiştir. Bu yerleşimlerin nerede olduğunu aramak, Cennet Bahçesi ve Avalon Adası’nın yerini aramak kadar nafiledir. Bu diyarlar bu dünyada yer almaz ve asla da yer almamıştır. Aksine, düşüncenin yarattığı ve hayal gücünün resmettiği o göksel dünyaya aittirler.
Yukarıdakilerin hepsinden daha yavan bir açıklama, tarihçi Alva Ixtilxochitl tarafından verilmektedir. Bu açıklama öyle sıkıcıdır ki muhtemelen gerçeğe dair kırıntılar içermektedir.