güvende oldukları söylendi çünkü imparator tedaviden vazgeçmişti ve artık kanlarına ihtiyaç duymuyordu. Kadınlar, büyük bir coşkuyla imparatoru öylesine övüyorlar, ona öylesine teşekkür ediyorlardı ki bu mutluluk ortamını tam olarak anlatmak imkânsızdır. Ve Konstantin üst düzey memurlarını çağırıp onlara, çocuklarını doyurup giydirebilmeleri ve böylece herhangi bir kayıp yaşamadan evlerine dönebilmeleri için tüm hazinesini fakir kadınlara dağıtarak çektikleri acıları bir ölçüde telafi etmelerini söyleyince kadınların sevinçleri ve minnettarlıkları katbekat arttı. Böylece Konstantin, merhametin buyruğuna itaat etti ve kalben rıza gösterip halkına neredeyse yapmak üzere olduğu yanlışı telafi etmeye çalıştı.
Kurbanlar Evlerine Mutlu Bir Şekilde Yollandı
Roma İmparatorluğu’nun her yerinden kadınlar, yanlarında mutlu çocukları ve aldıkları kıymetli hediyelerle evlerine gittiler. Her biri imparatora minnettardı ve onu kutsadı. Daha önce gözyaşları döküp lanet ederek geçtikleri yerden bu defa imparatoru öven şarkılar söyleyerek geçiyorlardı. Her kadın sevincini komşularıyla paylaştı ve çocuklar, annelerinden ve babalarından, kendi iradesinden vazgeçen ve merhametli olmak uğruna kendi tedavisine yüz çeviren yüce efendilerinin şifa bulması için dua etmeyi öğrendiler. Böylece tüm dünya Konstantin’in iyileşmesi için dua etti.
Bir Rüya
Hayırseverliğin karşılıksız kaldığı hiçbir zaman görülmemişti ve Konstantin bunu kendi güzel deneyimiyle öğrenmişti. Zira aynı gece uyurken Tanrı rüyasında ona, çok saygı duyduğu ve ona şunu söyleyen asil yüzlü ve vücutlu iki yabancının görüntüsünü gönderdi: “Ey Konstantin, merhametin sesine kulak verdiğin için merhameti hak ettin. Dolayısıyla öyle bir merhamet bulacaksın ki Tanrı, yüce merhametiyle seni kurtaracak. Çifte şifa bulacaksın, önce bedenin sonra kederli ruhun için; ikisi bir bütün oluşturacak. Ve umutsuzluğa kapılmayasın diye Tanrı sana bir işaret bahşedecek. Cüzamın Celion Dağı’ndaki Sylvester ve onun tüm din adamlarına haberci gönderene kadar artmayacak. Mesih’in kanununa düşman olan ve onun kutsal adını kullanarak vaaz verenleri yok edenler senin korkun yüzünden orada gizlice yaşıyorlar. Şimdi, yaptığın iyi işlerle Tanrı’yı bir şekilde yatıştırdın çünkü masum kana merhamet ettin ve onu bağışladın; bu yüzden Sylvester’da hem bedenin hem de ruhun kurtuluşu için bir öğreti bulacaksın. Artık sahte doktorlara ihtiyacın olmayacak.” Bunları şevkle ve huşu içinde dinleyen imparator şöyle konuştu: “Çok teşekkürler, size borçluyum efendilerim ve gerçekten de söylediklerinizi yapacağım ama sizden rica edeceğim bir şey var. Sylvester’a beni ona gönderenlerin ismi veya sınıfı hakkında ne söyleyeceğim?” İki yabancı şöyle dedi: “Bizler, Mesih’in kutsal adı için Roma’da canlarını veren Havariler Peter ve Pavlus’uz ve Sylvester’ın sana gerçek inancı öğretmesini ve seni vaftiz etmesini istiyoruz. Böylece Roma İmparatorluğu, Tanrı’nın ve onun mesihinin krallığı olacak.” Böyle söyleyerek onu kutsadılar ve gözünün önünden kaybolarak cennete geçtiler. Konstantin uykusundan uyandı ve bir rüya gördüğünü anladı. Mutlu bir şekilde bağırınca odanın dışında bekleyen hizmetkârları hızla ona koştular, çünkü sesinden bir şeylerin acil olduğu anlaşılıyordu. Konstantin onlara rüyasını ve kendisine verilen emri anlattı.
Haberciler aceleyle Celion Dağı’na gittiler ve Sylvester’ın nerede olduğunu araştırdılar. Sonunda onu kutsal ve saygıdeğer bir adam olarak buldular ve onu çağırarak şöyle söylediler: “İmparator seni çağırıyor, bu yüzden hemen gelmelisin.”
Sylvester’ın din adamları, bu çağrının ne anlama geldiğini bilmedikleri için sevgili piskoposları ve efendilerinin öldürülmesinden çok korkmuşlardı ancak Sylvester, kaderinin onu nereye götürdüğünü bilmeden seve seve gitti. Saraya getirildiğinde imparator onu nazikçe selamladı ve ona rüyasının tamamını, elçiler Petrus ve Pavlus’un emrini anlatarak sözlerini şu şekilde bitirdi: “Şimdi rüyada söylendiği gibi yaptım ve seni buraya getirdim: yalvarırım bedenime ve ruhuma şifa getirecek müjdeyi söyle bana.” Sylvester bu sözleri duyunca sevinç ve merakla doldu, imparatora gönderdiği rüya için Tanrı’ya minnettarlık duydu ve ardından ona Hıristiyan inancını vaaz etmeye başladı. İnsanın cennetten kovulmasını ve İsa Mesih’in ölümü ve dirilişiyle dünyanın kurtuluşunu, İsa’nın göğe yükselişini ve Yargı Günü’nde geri dönüşünü, tüm insanları yaptıkları iyi veya kötü işlere göre tarafsızca yargılayacak olan Tanrı’nın adaletini ve ahiretteki keyif ve sefalet hayatını anlattı.
Sylvester Çağırıldı
Sylvester öğrettikçe hükümdar dinledi, inandı ve hikâye bittiğinde gerçek inanca geçtiğini duyurdu. Tüm kalbi ve ruhuyla vaftiz edilmeye hazır olduğunu söyledi.
Konstantin Vaftiz Edildi
İmparatorun emriyle, çocukların kanı için yapılmış büyük gümüş kabı aldılar. Sylvester, kabın kuyudan çıkarılan saf suyla doldurulmasını istedi. Bu çabucak yapıldığında Konstantin’e suyun çenesine ulaşması için kabın içinde durmasını söyledi. Kutsal ayin başladığında güneş ışınları gibi büyük bir ışık gökten o mekâna ve Konstantin’in üzerine parladı. Kutsal sözler okunurken korkunç hastalığından geriye hiçbir şey kalmayana kadar vücudundaki pullar bir balığınki gibi döküldü. Böylelikle vaftiz olan Konstantin’in bedeni ve ruhu arınmış oldu.
Büyük gümüş kabı saf su ile doldurdular.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Danimarkali Havelok
Hikâyenin Kökeni
Danimarkalıların İngiltere’yi işgal etmeleri, ülkemizde çeşitli şekillerde (yer adları, ırksal özellikler, dil, edebiyat ve kısmen düşünceler üzerinde) çok güçlü bir iz bıraktı. Danimarkalı Havelok efsanesi, popülaritesi ve yaygın etkisiyle Danimarka hâkimiyetinin bir sonucudur. Zalim gardiyan ve zulüm gören vârisle ilgili yaygın hikâyenin çift yönlü versiyonunu içeren efsanenin kökeninin Galler’de bulunacağı düşünülüyor. Ancak ne olursa olsun, Kelt veya Cermen, İngiliz veya Danimarka gibi küçük kabile krallıklarının sürekli yükseliş ve düşüşlerinde, hikâyenin içinden çıktığı koşulların yeterince ortak olması gerektiği kesindir. Hırslı ve kötü soyluların koruyuculuğuna çaresiz mirasçılar bırakarak ölen krallar Britanya, Galler veya Danimarka’nın erken tarihinde nadir rastlanan bir durum değildi. Vârisin öldürülmesi ve zalim naip tarafından krallığın gasp edilmesi sıradan durumlardı. İlk efsaneyi yerelleştirme fırsatı, Galliler tarafından Abloec veya Habloc olarak bilinen Anlaf (veya Olaf) Sihtricson’un artan şöhretiyle beraber gelmiş gibi görünüyor. Maceracı hayatı, İskoçya Kralı III. Konstantin’in kızı ile bir evlilik ve İngiltere Kralı Athelstan ile akrabalığı üzerinden Northumbria verasetinden dolayı bir üçlü sürülmeyi içeriyordu. Anlaf Curan’da (böyle adlandırılıyordu) maceracı hayatı ve güçlü kişiliği nedeniyle üzerinde çeşitli romantik hikâyelerin yavaş yavaş oluştuğu tarihi bir kahramanla karşı karşıyayız. Bu hikâyeler nihayet İngiltere ve Danimarka’ya özgü fiziksel beceri sevgisini (Havelok, krallıktaki en güçlü adamdır) ve daha özel bir şekilde Danimarka’ya has olan belirli bir intikamcı zalimliği gözler önüne seren bir formda ortaya çıkmıştır. Yiğitlik isteyen işlerde tüm soyluları geride bırakan aşçı yamağının ve Fetih’ten sonraki pek çok Sakson kadın mirasçıda olduğu gibi önemsiz bir bulaşıkçıyla evlenen kadın vârisin gösterildiği bir hikâyenin popülerliğinde Norman üstünlüğünün bulunmasına karşı bir kızgınlık vardır. Bununla birlikte Havelok’un güçlü kolları olan bir kahraman ve yönetici