dilek dilemek. İstediğin her şeye anında ulaşacaksın.”
“Öyleyse,” dedi Prens, “güzel kulübelerim olsun; Prenses’e hizmet etmekten asla yorulmayacak çalışkan hizmetçiler ve ona tavsiyede bulunup yol gösterecek bir de bilge kadın olsun.”
Bir anda hayal edemeyeceğiniz kadar güzel kulübeler belirdi dört yanda. Üstelik, ihtiyaç duyabilecekleri her şey vardı bu kulübelerde. Otuz güçlü kuvvetli ve iyi huylu hizmetçi kız emirlerini bekliyordu. Ayrıca bilge bir kadının bilmesi gereken her şeyi bilen sevimli bir Kraliçe vardı aralarında. Bu yaşlı kadıncağız dünyanın en iyi kalpli insanıydı.
Böylece Tavşan Prens karısının güvende olacağından ve ona çok iyi bakılacağından emin oldu. Prenses’i Ağaçkakan’a emanet ederek Fare ile birlikte asker ve büyükbaş hayvan bulmak üzere yola çıktı.
Elleri boş dönmeyeceklerdi. Kısa bir süre yol aldıktan sonra binlerce savaşçısı ve büyükbaş hayvanı olan şanlı bir kralın ününü işittiler. Ağaçkakan’ın vermiş olduğu küçük torbalar sayesinde Prens bu büyük kralı alt ederek onun bütün ordusunu ve hayvanlarını Prenses’e götürdü.
Sonra büyük bir krallık kurdu. İki sadık dostunu ödüllendirmek için Fare’yi bir prens ve Ağaçkakan’ı ise bir prenses yaptı. Fare’ye askerler verip yeni ülkeler fethetmesi için uzaklara yolladı. Korkarım, Fare’nin maceralarını hatırlayamıyorum. Tek bildiğim büyük bir şef olduğu ve hâlâ karısıyla beraber Tavşan Prens’e sadakatle hizmet ettiğidir.
Tuhaf Anne
Bir Swazi Masalı
Uzun yıllar önce bir gelin ve bir damat yaşardı. Güney Afrika halkının geleneklerine göre yeni evli bir çift ilk senelerini damadın annesiyle geçirirdi zira gelin kendi evinden sorumlu olmadan önce tamamlanması gereken ritüeller vardı.
Bu nedenle gelinle damat, yaşlı annenin kulübesinin hemen yakınındaki küçük bir kulübede yaşıyordu. Her gün tarlalarını çapalamaya gidiyorlardı. Burada darı, şeker kamışı, kabak ve sukabağı yetiştiriyorlardı. Sukabakları yeşilken pek lezzetli olur, olgunlaşıp kabuğu sertleşen sukabaklarından ise su kapları ve taslar yapılır. Damadın annesi tarlanın kendine ait kısmında çalışırken, genç çift de onlara ayrılmış toprağı ekiyordu.
Genç kadın her sabah kocası için güzel yemekler hazırlar ve tarladan dönünce yemesi için evde bırakırdı. Kahverengi kil tencerelere konmuş bu yemekler genellikle şekerkamışı suyuyla tatlandırılmış yeşil mısır lapası, taze sukabağı ve ıspanak olurdu. Yanında da büyük bir sukabağına konmuş soğuk bira. İşte yine böyle bir gündü. Genç kadın bütün gün çalıştığından eve yorgun ve aç dönen kocası için akşama kadar bütün bunları hazır etmişti. Ne var ki damadın ihtiyar annesi bu güzel yemekleri görünce canı çekti. Bu yüzden genç çift tarlada çalışırken siyah öküz derisinden fistanını çıkarıp kazmasının sapına astı. Sonra kazmaya döndü: “Kazma, haydi ben dönene kadar git çalış.”
Kazma bu emre itaat etti. Dolayısıyla, oğlu ne zaman annesinin arazisine baksa orada çalışan birini görüyordu.
Yaşlı kadın her şeyi yoluna koyunca oğlunun kulübesine geri döndü, içeri girdi ve genç adamın çakal ve kedi derisinden yapılmış güzel kaftanını giyip boncuk takılarını taktı. Bu güzel giysileri ve takıları gelini hazırlamıştı. İhtiyar kadın, oğlunun oyma başlıklı ve hayvan kuyruklarıyla süslü uzun bastonunu da aldı. Bu, kadınların kullandığı bir şey değildi. İşte bu sayede yaşlı kadın oradan geçen herkesi kandırmayı başardı. Sofraya oturup neşeyle bir şarkı tutturdu:
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.