çocuk ayağa kalktı. Gece boyunca ayışığında yürüdü. Dumanlı dağların arasından geçip çayır ve kayalıklarla çevrili dolambaçlı patikalardan yürüdü, ırmakları ve çalılıkları aştı. Nihayet sabah olduğunda düşmanının yaşadığı kraala vardı. Burada babasının hayvanlarının sesini işitti.
Hemen kraala girip şefin yanına gitti, onun hizmetine girmek istediğini söyledi. Şef, delikanlıyı kendi sürüsünün çobanı yaptı. Çocuk her sabah hayvanları çayıra götürüp otlatıyor, akşamları ise sihirli şarkıyı söyleyerek onları eve götürüyordu. Böylece tek bir hayvan bile sürüden ayrılıp kaybolmuyordu. Delikanlı, şefe işte bu şekilde, ta ki büyüyüp yetişkin bir erkek olana kadar yıllarca hizmet etti. Ama babasının evine dönme arzusu hep canlı kalmıştı. Bu yüzden sürüyü geri alıp kendi kraalına dönmenin bir çaresini düşünüp duruyordu. Sonunda aradığı fırsat ortaya çıktı. İlk hasat festivali yaklaşmıştı. Kadınlar bira yapıp kraalın her köşesine sukabakları diziyordu. Kutlamaların yapılacağı gün köydeki bütün kadınlar ve erkekler yılın ilk darısını toplamaya çıktı. Çocuklar ise yemeklerin pişirileceği ateş için odun toplamaya gittiler. Böylece kraalda ihtiyar bir kadınla kralın oğlundan başka kimse kalmadı. Bu genç adam sürüden sorumluydu.
Herkes gidince bizim çoban, biraz sango otu topladı. Bu otu tüketen biri hemen sarhoş olup uykuya dalardı. Genç çoban topladığı otları güzelce ezip toz haline getirdi. Ardından akşam eğlencesi için bekletilen içi bira dolu sukabaklarının yanına gitti. Her sukabağına bu tozdan biraz kattı. Sonra herkesin geri dönmesini bekledi.
Şef ve halkı geri döndüğünde tüm kraala büyük bir neşe hâkimdi. Şef için yeşil dallardan bir kulübe yapılmıştı. İlk meyveler buraya getirildi. Sunulan her meyveden bir dal, Şef’in kollarına veya boynuna bağlandı. Ardından büyücüler şifalı otlar ve deniz suyundan hazırladıkları bir içecek getirdi. Orada bulunan diğer herkese de bu içecekten verdiler. Böylece eğlenceler başlamıştı. Herkes yeni toplanan darıdan ve taze yemişlerden yiyip bira içti. Yalnızca Kral’ın oğlu biradan hiç içmemişti. Nihayet bütün ahali uykuya daldı. Gece olup ay doğduğunda uyanık halde ne bir kadın ne de bir erkek kaldı.
Bir süre sonra Kral’ın oğlu ayağa kalkıp hayvanların bulunduğu kraalın duvarına tırmandı ve “Gel sürü, yanıma gel,” diye şarkı söyleyerek kraalın kapısını açtı. Hayvanlar hemen ayaklanıp Kral’ın oğlunun peşine takıldı. Kulübeler ve uyuyan insanların önünden geçerek kırlara çıktılar. Bu esnada kıvrık boynuzlu peri öküz yüksek sesle böğürüyordu. Onun çağrısı üzerine doğudan, batıdan ve güneyden6 hayvanlar gelip Kral’ın oğlunu takip etmeye başladı.
Kral’ın oğlu şimdi babasının evine gitmekteydi.
Sabahleyin düşmanları uyanınca sürünün kraalda olmadığını gördü. Etraftaki otlaklarda da hayvanlardan eser yoktu. Yaşlı şef, hayvanları Kral’ın oğlunun çaldığından emindi. Bütün adamlarına suçluyu yakalamaları için emir verdi. Bunun üzerine Şef’in adamları öküz derisinden kalkanlarını ve assegailerini alıp hayvanların ayak izlerini takip etmeye koyuldu. Kral’ın oğluna yetişmeleri çok uzun sürmedi zira sürü yavaş ilerliyordu. İkinci günün akşamı sürüyü gördüler. Hayvanları yakalayacaklarını düşündükleri için çok sevinmişlerdi.
Düşmanlarının hemen arkadaki dağlardan inmekte olduğunu gören Kral’ın oğlu, çok korkmuştu. Hayvanlar çok yavaş yürüdüğünden ne yapacağını bilemedi. Küçük bir ırmak boyunca uzanan dağlardan aşağı indirmişti sürüyü. Irmağın iki yanı ağaç ve uzun kamışlarla kaplıydı. Bunların arasında ise küçük iğne yastıklarını andıran sarı çiçekli kalın dikenler ve küçük meyveli yaban incirleri vardı. Ağaçların dallarından sarkan maymun ipleri kayalara ve suya değiyordu. Her yanda eğreltiotları bitmişti. Berrak sular bir göletten diğerine geçip yapraklar ve hasır otlarıyla oynayarak taşların arasından hızla akıyordu. Ağaçların arasından sızan küçük güneş ışıklarında gezinen parlak sinekler suların üstünde sallanıyordu. İşte Kral’ın oğlu sürüyü buradaki çalılıkların arasında saklamış, kendisi ise ne yapacağını düşünmek üzere büyük bir incir ağacının altındaki çimlere oturmuştu.
Ne var ki sürüyü kurtarmak için hiçbir çare gelmiyordu aklına. Akşam vakti gelip çattı, derenin üzerine düşen gölge dağ yamacına doğru ilerledi.7 K urbağalar vıraklamaya ve cırcır böcekleri ötmeye başladı. Tatarcıkların vızıldaması da işitiliyordu. Genç adam incir ağacının altında oturup düşmanlarının bulunduğu dağa bakıyordu ve sabah olduğunda onu öldürüp hayvanları alacaklarını farkındaydı.
Gece karanlığında bir yarasa kanat çırpmaktaydı. Hayvan iyice yaklaşmıştı. Genç adam başını kaldırıp baktığında bu kuşun ona yardım eden Peri olduğunu gördü. “Üzülme,” dedi kadın. “Görevin neredeyse tamamlanmak üzere. Dediklerimi yaparsan her şey yoluna girecek. Şimdi gidip beyaz bir öküz öldür ve derisini kesip on bin küçük kalkan hazırla. Ben de sana asker bulacağım.”
Bunun üzerine Kral’ın oğlu öküzü öldürüp derisini yüzdü ve tam on bin adet beyaz kalkan hazırladı.
Ardından Peri derenin kenarında yaşayan kurbağalara seslendi. O sırada tepe boyunca uzanan taşların altında oturan kurbağaların sesleri bütün vadide yankılanıyordu. “Kurbağalar!” diye bağırdı Peri, “Bu kalkanları elinize alıp Kral’ın oğlunun emrine uyacak mısınız?”
Kurbağalar, vadinin dört bir yanından haykırarak cevap verdiler: “Evet, uyacağız.”
Bunun üzerine Kral’ın oğlu kurbağaların her birine bir kalkan verdi ve gece boyunca ayışığında onlara tatbikat yaptırdı. “Hey!” dediğinde kurbağalar ayağa kalkıp haykırarak kalkanlarını uzatıyor, “Ho!” diye seslendiğinde ise yere kapanıp saklanıyorlardı.
Şafak vaktinden önce kurbağaları uzun bir sıra halinde dağ yamacına yerleştirdi. Böylece düşmanları ordusunu rahatça görebilecekti.
İlk düşman birliği görününce kurbağalar hep birlikte ayağa kalktı. Sonra kalkanlarını kaldırıp “Heey!” diye gürlemeye başladılar. Gürültüleri öyle etkili olmuştu ki düşmanları korku içinde geri çekilip Şef’in yanına döndü. “Derenin karşısında binlerce adamlık bir impi8 var,” dediler. “Kimse onlara karşı duramaz.”
Bunun üzerine Şef daha büyük bir birlik gönderdi ama bunlar da aynı bahaneyle geri döndüler.
Sonra Şef bütün ordusunu toplayıp bizzat geldi fakat binlerce beyaz kalkanı görüp savaş naralarını işitince korkudan az daha kalbi duracaktı. “Hayatımızı kaybetmektense, sürüyü kaybetmeyi yeğlerim,” diyerek ordusuyla birlikte eve döndü.
Böylelikle Kral’ın oğlu kurtuldu. Kurbağalara teşekkür edip sürüsünü topladı ve babasının kraalına gitti. Kral onu büyük bir sevinçle karşılayıp onurlandırdı. Ayrıca bir prensesle evlendirdiği oğlunu diğer bütün oğullarının şefi ilan etti. Kral’ın oğlu her gece sihirli şarkısını söylemeye devam etti. Böylece sürüsüne bir daha hiçbir zarar gelmedi.
Mağarada Yaşayan Minik Kuşlar
Bir Zulu Çocuk Masalı
Evvel