daha çok dini sorulara cevap aramaya yöneltmişlerdir.
Sinoplu Filozof Diyojen
Bir fıçı içinde yaşayan Diyojen’in namını duyan Büyük İskender onu ziyaret edip ihsanda bulunmak istemiş. Yaşadığı fıçı içinde güneşlenirken Diyojen’in yanına gelen Büyük İskender “Dile benden ne dilersen,” dediğinde, “Gölge etme başka ihsan istemem,” cevabını almış. İskender bu olay üzerine “İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim,” demiş.
Gündüz vakti elinde lamba ile Atina sokaklarında dolaşan Diyojen, “Ne arıyorsun?” diye sorduklarında “Adam arıyorum!” cevabını vermiş.
Bir fıçı içinde yaşayan, tek mal varlığı su içtiği çanak olan Diyojen, bir gün çeşmeden avucuyla su içen bir çocuk görünce çanağından vazgeçerek onu da atmış.
Filozof Diyojen’e çevresindekiler “İhtiyarladınız. Artık bundan sonra dinlenmeniz gerek,” şeklinde telkinde bulunmuşlar. Diyojen, “Niçin? Eğer koşucu olsaydım, koşunun sonuna doğru yavaşlamam mı gerekirdi yoksa tam tersine, bütün gücümle koşmak zorunda mı kalırdım?” demiş.
Ona ait olduğu söylenen bu sözler gerçekten söylendi mi, yoksa bunlar yakıştırma mıdır? Bilmiyoruz ama ünlü felsefecinin böyle bir yaşam tarzını benimsediği yani mutluluğa, bütün tutkularından sıyrılarak, her türlü bağdan kurtulmuş içsel özgürlükle kavuşulabileceğini savunan bir hayat yaşadığı kesindir.
Anadolu’nun Karadeniz kıyısında, kuzeyindeki en uç noktası olan İnce Burun’un bağlı olduğu eski adıyla Sinope (Adını bir Amazon kraliçesinden aldığı rivayet edilir) olarak bilinen Sinop şehrinde, MÖ 412 yılında dünyaya gelen Diogenes (Diyojen), babası banker Hikesios’un kalpazanlık ve para tahribatı suçlamaları sonucu onunla beraber Atina’ya sürgün edilmiştir. Atina’ya geldiğinde Antisthenes ile tanışmış ve onun öğrencisi olmuştur. Kısa bir süre sonrasında burada bütün gelenekleri reddederek dönemin medeniyet anlayışına karşı çıkmış, böylece hiçbir şeye sahip olmadan yaşama yöntemini benimsemiştir. Yunanca “köpek” anlamına gelen kinik öğretisine uygun yaşamasından dolayı kendisine “Kinik Diyojen” lakabı takılmıştır.
Kinik felsefesinin kurucusu Sokrates’in öğrencisi Antisthenes’tir. Temel ilkesi erdem olan bu felsefe, yaşamın amacının insanın ferdi mutluluğu (Eudaimonia) olduğunu ve buna ancak bilgelik ile ulaşılabileceğini savunur. Bu bilgeliğe ulaşması için ise dünyevi hiçbir maddiyata ve beşeri hiçbir unvana ihtiyaç duymadan, kişinin kendisine yeterli olması gerekir. Bu erdeme sahip olan ve başkalarına bağımlı olmayan birey, iç huzuruna ve iç özgürlüğüne kavuşabilecektir. Böylelikle her türlü yapmacıklığın dışında doğal bir tabiat insanı olacaktır.
Diyojen Heykeli – Sinop
Diyojen bir gün ciddi bir konudan söz ederken kimse dinlemek için yanaşmayınca kuş gibi ötmeye başlar. İnsanlar çevresine toplanınca da “Maskaralık oldu mu güzelce gelirsiniz ama ciddi konular söz konusu olduğunda umursamazca ağırdan alırsınız,” diye onları kınamıştır. Müzikçilerin lirin tellerini akort edip kendi ruhlarının eğilimlerini uyumsuz bırakmalarına, matematikçilerin Güneş’e ve Ay’a bakıp ayaklarının altını görmemelerine, hatiplerin doğruları söylemeye özen gösterip hiçbir şekilde doğru davranmamalarına, cimrilerin parayı küçümseyip aslında onu her şeyden çok sevmelerine şaşıyordu. Dürüst insanları parayı aşmışlar diye övüp zenginlere imrenenleri kınıyordu. İnsanların sağlık için tanrılara kurban kesip kurban töreninde sağlığa zararlı yemek yemeleri onu kızdırıyordu. Efendilerini yutar gibi yerken görüp hiç yiyecek çalmayan kölelere hayrandı. İnsanların tencere tava satın alırken kenarlarına vurup sesini dinlemelerine ama insan alırken karşıdan bakmakla yetinmelerine şaşıyordu. Platon ona köpek deyince “Doğru, çünkü beni satanlara geri dönüyorum,” dedi. Bir gün tapınak görevlilerini tapınaktan kupa çalmış bir bekçiyi götürürken görünce “Büyük hırsızlar küçük hırsızı götürüyorlar,” dedi. Zengin cahile de altın postlu koyun diyordu. Dünyada en güzel şeyin ne olduğu sorulduğunda “konuşma özgürlüğü” dedi.7
Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere Platon’un “Çılgın Sokrates” (Hocası Sokrates’in delirmiş halini kastederek) dediği Diyojen, insanlardan sözünü esirgemeyen ve onları eleştirmekten kaçınmayan biriydi.
Nitekim bir gün Atina’dan Aegina’ya (Ege Denizi’nde bir ada) gemiyle giderken korsanlarca tutsak edilip Girit’e götürüldü ve köle pazarında satışa kondu. Çığırtkan “Elinden ne iş gelir?” diye sorunca “İnsanları yönetirim,” dedi. Sonra erguvan işli giysi giymiş bir Korinthosluyu gösterip “Beni ona sat, onun bir efendiye gereksinimi var,” dedi. Bahsettiği kişi Kseniades’di ve onu satın aldı. Korinthos’a götürüp çocuklarına öğretmen yaptı ve evinin tüm yönetimini ona bıraktı.
Doksan yaşlarında iken Korinthos’ta öldüğü söylenir. Ölümüyle ilgili farklı söylentiler vardır. Kimine göre çiğ ahtapot yedikten sonra rahatsızlanıp ölmüştür kimine göreyse intihar etmiştir. Kuduz bir köpeğin ısırması sonucu öldüğü söylense de bu muhtemelen köpek yakıştırmasını ironik hale getirmek isteyenler tarafından uydurulmuştur.
Atina Okulu Freski, Vatikan
Etkileyici güzellikte konuşmayı bilen ünlü filozof bütün garipliklerine, sataşmalarına ve anormal görülebilecek davranışlarına rağmen saygı ve sevgi görmüştür. Onun bu davranışlarının ardındaki bilgeliği görebilen ve hayata karşı duruşuna hayran olan insanlar tarafından ismi ve ünü, ardında yazılı kalıcı bir eser bırakmamasına rağmen yaşatılmıştır. Aslında o herkesin kendi gibi yaşamasını istememiştir; sadece insanlara en kısıtlı şartlar altında bile bir insanın mutlu, bağımsız, erdemli ve yeterli şekilde yaşayabileceği felsefesini anlatmaya çalışmıştır. Doğal ve sade bir yaşama inancını asla yitirmemiştir. Ayrıca çocukların bütün bir toplumun ortak sorumluluğunda olduğunu da söylemiştir.
Günümüzde felsefe kitaplarında, Antik Yunan medeniyetinin en ünlü filozofları ve bilim adamlarının bir arada olduğu bir resim bulunmaktadır. Esasen bu resim 1509 yılında Raffaello tarafından yapılmış ve “Atina Okulu” adıyla bilinen ünlü fresktir. Bu fresk günümüzde Vatikan Müzeleri içinde yer alan Papalık Odaları’ndan “Stanza della Segnatura”nın bir duvarını kaplamaktadır. İçerisinde Platon, Aristo, Sokrates gibi ünlü isimlerin yer aldığı bu freskte, merdivenlere uzanmış ve elindeki kağıdı inceleyen kişi Diyojen’dir.
Ölümünden sonra Korinthoslular, Diyojen’in anısına bir köpeğin yaslandığı mermer bir sütun dikmişlerdir. Doğduğu yer olan Sinop’un girişine ise 2006 yılında elinde bir fener yanında bir köpek olan ve altta içinde yaşadığı fıçının tasvir edildiği bir Diyojen heykeli dikilmiştir.
Bergamalı Hekim Galen
Antik çağın en ünlü sağlıkçılarından Hipokrates kadar önemli biri de Bergamalı Galenos’tur. MS 129 ya da 130 yılında doğan Galenos, tıpta birçok buluşun sahibi ve eczacılığın atasıdır. Galenos’un Roma İmparatorluk hekimi olarak görev yaptığı dönemde Roma İmparatoru Marcus Aeurelius kendisine bir madalyon armağan etmiş, üzerindeki işlemeli yazı ile Galenos’u “Hekimlerin İmparatoru” ibaresi ile onurlandırmıştır. Galenos, 81 yaşında Bergama’da öldüğünde tıp ve eczacılığa ilişkin birçok yeni tedavi yöntemi ve buluş bırakmıştır. 8
Antik