Burada bir tıp bilgini olarak ünlendi ve kabul gördü. Roma İmparatorluğu Konsülü olan Flavius Boethus’un karısını hiç kimse tedavi edemezken Galen tedavi etti. O günden sonra Boethus onun yakın dostu ve destekçisi oldu. Roma’daki diğer meslektaşlarını sürekli olarak eleştirmesi birçok ciddi düşman kazanmasına neden oldu. MS 166’da Bergama’ya döndü. Fakat bu dönüşü uzun sürmedi. Üç yıl sonra Roma İmparatoru Marcus Aurelius tarafından saray hekimi olmak üzere Roma’ya çağrıldı. Roma’da yaşadığı bu dönemde en önemli eserlerini yazdı. Tahminen MS 210 yılında öldü.
Galen
Bergama Akropol
Bu kadar ünlü bir hekimin Pergamon’dan (Bergama) çıkmış olması doğaldır. Tarihi boyunca birçok ilke imza atmış, antik dünyayı şekillendiren kentlerden biridir Pergamon. Bu bölümde sadece sağlıkla ilgili kısımlarını konu edineceğim şehrin, diğer önemli yönlerini başka bölümde açıklayacağım.
Batı Anadolu’da bugün İzmir’e bağlı Bergama ilçesinde kurulmuş olan kent, MÖ 282 – MÖ 133 yılları arasında Bergama Krallığı’nın başkentiydi. Son kral III. Attalos MÖ 133’te topraklarını Roma İmparatorluğu’na miras olarak bırakınca kent Roma’nın bir eyaletine dönüştü. Dolayısıyla bu kentte doğan Galenos bir Roma vatandaşıydı.
Bergama tıbbın, eczacılığın ve hekimliğin beşiğidir. Bergama’da tıp bilimine temel oluşturan iyileştirme yöntemleri keşifleri şunlardır:
İlkler Bergama’sında Galenos, tıpta ve eczacılıkta birçok ilke imza atmıştır. Toplardamar ve atardamar arasındaki farkı kavramış, kalbin anatomisini ve damar sistemini keşfetmişti. Galenos’un adı dolaşım sistemi ile ilgisinden dolayı, beyin lobları arasında arka tarafta yer alan bir toplardamara verilmiştir. Bu damarın adı “Vein of Galen” (Galen Damarı) olarak bilinmektedir. Nabız sayısının sağlığın ölçütü olduğunu keşfeden de odur. Her gözlemini ya da ulaştığı her sonucu yazıya geçirdi. Böylece kendinden sonra gelen tıp bilginlerine eşsiz bir kaynak ve birçok anahtar miras bıraktı.9
Galen Damarı
Bergama’da ovaya hâkim bir tepenin üzerine kurulu ve surlarla çevrili olan, içerisinde Athena Tapınağı, Zeus Altarı, saray, tiyatro ve diğer yapıların bulunduğu Akropol’ün aşağısında Orta Kent kısmında Hekim Tanrı Asklepios’a adanmış bir sağlık merkezi olan Asklepion bulunur. Burada rahip hekimler çalışırdı.
Asklepios; tıp tanrısı, hekimler tanrısı ve sağlık tanrısıdır. Yunan mitolojisinde Apollon’un oğlu olarak geçer. Apollon çocuğunu yetiştirmesi için at adam Kherion’a verir. Asklepios’a hekimlik sanatını öğreten Kheiron bütün at adamlar gibi doğanın içinde yaşayan, doğanın sırrına ermiş bir varlıktır. Sağlığın kaynağı da doğada olduğuna göre; Kheiron açık havada, güneşin altında şifalı otlardan ve sulardan yararlanma yollarını bilir. Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin ve cerrahlığın tüm bilgilerini edinir. Elinden hiç ayırmadığı ve yorulduğunda yaslandığı asası ile tasvir edilir. Asklepios’un asa ile temsil edilmesi, hekimliğin kısa sürede öğrenilmediğini, ihtiyarlayıp asaya dayanıncaya kadar hekimin öğrenmeye ve tecrübe kazanmaya gereksinim duyduğunu belirtmek içindir. Asklepios’tan sonra yerine sağlık ve temizlik tanrıçası “Hygieia” geçer. Bugün pek bilinmese de sağlık ve temizlik anlamında kullandığımız “hijyen” kelimesi ondan gelir.
Asklepion, Bergama
Asklepionlar, Sağlık Tanrısı Asklepion adına yapılır ve dünyanın ilk hastaneleri olarak kabul edilir. Antik çağda iki yüzden fazla Asklepion inşa edildiği biliniyor ve bunlardan üç tanesi en meşhurlarıdır; Epidauros, Kos ve Bergama Asklepionları. Burada perhiz yapmak, sıcak ve soğuk suda yıkanmak, beden hareketi uygulamaları, şifalı sular, tuz odasında kalma, şifalı otlardan yapılmış ilaçlar, otlardan hazırlanmış kremlerle yağlanma ve çamur banyoları hastalara uygulanan başlıca tedavi yöntemleriydi. Fakat burada uygulanan bir yöntem vardır ki aradan yüzyıllar geçtikten sonra modern tıbbın gelişmesiyle birlikte değeri ve önemi anlaşılmıştır. Bu “Telkin Yöntemi” idi. Asklepion’da görevli hekimler uyguladıkları tedavi yöntemlerinin dışında, iyileşme sürecinde en önemli etkenin hastanın morali olduğunu gözlemlemişler. Bu sebeple hastaların kaldıkları odaların koridorlarındaki tepelerde küçük delikler bulunur ve bu deliklerden hastalara, hekimler düzenli aralıklarla moral verici sözler söylerlerdi. Ayrıca hastaların bu süreç içerisinde moral bulacakları etkinlikleri izlemeleri için 3500 kişilik tiyatroda gösteriler düzenlenirdi. Müziğin insan ruhundaki ve bedenindeki iyileşme etkisini keşfeden hekimler, müzikle tedavi uygulaması da yaparmış ve hastalara antik çağ enstrümanlarıyla çeşitli ezgiler çalınırmış. Rahip hekimler, hastaların gördüğü rüyaları da yorumlarmış.
Yılanlı Sütun
MÖ 4. yüzyılın ilk yarısında kurulan Bergama Asklepionu kutsal alanının, Pergamon şehri ile bağlantısı, “Via Tecta” (Kutsal Yol) denilen, üzeri tonozla örtülü bir yol ile sağlanmaktaydı. Giriş kapısı üzerinde “Bütün Tanrıların kutsiyeti için Asklepieion’a ölüm girmesi yasaktır,” yazısı yer almaktaydı. Kutsal Yol (Via Tecta), kutsal alanın giriş kapısına (propylon) kadar devam etmekte ve hastaları havanın olumsuz koşullarından korumaktaydı. Asklepionlara asla ölümcül hastalar kabul edilmezdi. Bundaki en büyük sebep; hastalar tedavi edilemeyen ve ölen bir hastayı gördüğünde, tedavi sürecinin olumsuz etkilenmesiydi. Fakat bir diğer sebebi de Asklepion’un prestijini korumaktı. Eğer prestijini kaybederse bu aynı zamanda gelen hastaların (özellikle varlıklı hastaların) ve yapılan bağışların kesilmesi demekti.
Bergama Asklepionu’nda üzerinde aynı tastan süt içen iki yılan kabartması olan bir mermer kaide bulunur. Rivayet odur ki; Hekimler İmparatoru Galen, iyileşemeyeceği görüşüyle Asklepion’a kabul etmediği hastanın ailesine haber gönderir ve gelip almalarını söyler. Adamcağız bir çam ağacının altında beklerken, yanındaki süt kasesine iki yılanın zehirlerini boşalttığını görür ve intihar amacıyla içer. Oğulları geldiğinde onun öldüğünü sanırlar ancak ölmeyip bayılmıştır. Uyandığında iyileşmeye başladığını fark eder. Galen’e iyileşen hastayı yeniden gösterdiklerinde yılan zehrinin aynı zamanda şifa verici bir panzehir olduğunu anlar. Bundan sonra Asklepion’un sembolü Hekim Tanrı Asklepios’un asasına sarılmış iki yılanın asanın tepesindeki kâseden süt içmesi figürü olacaktır. Sonrasında bu sembol tıbbın ve eczacılığın da simgesi olmuştur. Günümüzdeki modern tıp sembolündeki tek fark asanın üzerinde Hermes’in bir çift kanadının bulunmasıdır.
Galen ve Hipokrat
Hippokrates’in öğretileri, Asklepionlara olan inanç ve Roma İmparatorluğu’nun hekimlere verdiği önem ve değerin artması Galen’in çalışmalarını şekillendirmişti. Günümüzde dünyanın tüm ülkelerinde tıp okulunu bitirenler mesleklerine “Hippokrat Yemini” ederek başlarlar. Hippokrat’ın başlattığı ve ondan sonra gelen Diokles, Empedokles gibi hekimlerin yaptığı işleri geliştiren ve ilerleten, çığır açıcı keşiflerde bulunan ise Galen’dir. Galen, Roma’da yaşadığı dönemde bir hekimin anatomi bilgisinin