Baldur kadar hürmet görmüyordu. Bir savaşçı olarak ün kazanmamıştı, gücüyle de dikkat çekmezdi; gelgelelim saf kalbi ve erdemli yaşamı sayesinde yargıları her zaman net, kararları ise tamamen adildi. O konuştuğunda kimse onun söylediklerini sorgulamazdı.
Baldur yalnızca kusursuz bir yargıç değildi. Herkesin, hatta acımasızların ve güçlülerin bile onu sevmesini sağlayan başka nitelikleri de vardı. Öylesine nezaket ve anlayış doluydu ki gittiği yerlerde güneş daha parlak bir hal alıyor, herkesin kalbi sevinçle doluyordu. En baştan beri günahsız bir hayat sürüyordu, tek amacı diğerlerini mutlu etmekti. Karakterinin güzelliği, yüzüne ve vücuduna da yansımıştı. Tüm tanrılar arasında en yakışıklısı oydu. Hatta ona sık sık “Güzel Baldur” derlerdi. Midgard’daki insanlar, bulabildikleri en beyaz çiçeğe onun adını vererek bu çiçeğe “Baldur’un Çehresi22” dediler.
Ne var ki, çok seviliyor olmasına karşın Baldur’un amansız bir düşmanı da vardı: Hain ve kindar Loki. Loki içten içe tüm tanrılardan nefret ediyordu, ama en sevmediği tanrı Baldur’du. Vahşi kıskançlığı, Baldur’un Asgard’da gördüğü sevgi sebebiyle gittikçe artıyordu. Ondan, karanlığın ışıktan nefret ettiği kadar nefret ediyor, kötünün iyiden tiksindiği kadar tiksiniyordu. Tüm entrikaları ve planları tek bir sona çıkıyordu; nefret ettiği o tanrıyı öldürmeliydi. Uzun zamandan beri bir şekilde Odin’i alaşağı, Asgard’ı ise harap etmeyi ümit ediyordu, ancak önce Baldur’u öldürecekti; çünkü biliyordu ki onun ölümü, herkesin içinde eşi benzeri olmayan bir keder uyandıracaktı.
BALDUR’UN RÜYALARI
Tanrıların göz bebeği Baldur, kedere boğulmuştu. Sarayı Breidablik23 artık onu memnun etmiyor, eşi Nanna ise onu teselli edemiyordu. Sesi artık tanrıların konsey salonlarında duyulmuyordu. En sonunda, uzun süren bir sessizlik içinde acı çektikten sonra, kederinin sebebini Odin ve Frigga’ya açtı. Uzun zamandır her gece, ölüm gününün çok uzakta olmadığını, çok sevdiği yurdunu terk etmesi ve dostlarından uzakta, yeraltı diyarında yaşaması gerektiğini söyleyen rüyalar görüyor ve bu yüzden acı çekiyordu. Bu düşünce onu öylesine üzüyordu ki gördüğü ya da duyduğu şeyler, ne kadar neşe dolu olursa olsun, Baldur’un hüznünü geçiremiyordu.
Odin, hemen tüm tanrıları ve tanrıçaları divana çağırdı. Birbirlerine danıştıktan sonra içlerinden bazılarını, geleceği kendilerinden daha iyi bilen bilge devlere ve diğer canlılara gönderdiler. Bu varlıkların hepsi, Baldur’un öleceğini belirtti.
Bunun ardından yaşayan her canlıdan, hatta bitkilerden ve metallerden, Baldur’a zarar vermeyeceklerine dair yemin almaya karar verdiler. Bu yeminler Frigga huzurunda edilecekti. Günler boyunca Asgard, bu kutsal yemini etmek için gelen canlı türleriyle dolup taştı. Nihayetinde hepsi yemin etti.
Ne var ki bu bile Odin’i tatmin etmemişti. Aşağı diyarlara inerek oğlunun kaderiyle ilgili bilgiyi orada aramaya karar verdi. Sleipnir’e eyer vuruldu. Herkesin Babası, yine bilgelik arayışında Mimir’in topraklarını ziyaret ederken arşınladığı yollardan gitti. Gökteki köprüyü tekrar katetti, kuzeye doğru yol alarak uyku nedir bilmeyen gözcü Heimdall’ın parlak kalesinin yanından geçti. Bu kez yanında Sleipnir vardı. Sleipnir, Odin’i karanlık buz bölgesinden ve dağ devlerinin kasvetli topraklarından hızla geçirdi.
Güneye doğru yol alırken bir köpekle karşılaştı, besbelli ki bu köpek Hvergelmir Dağı’nın yakınındaki bir mağaradan geliyordu. Köpeğin bağrı kanla kaplıydı, boynu ve çenesi de öyle. Odin’e öfkeyle havladı, o yanından geçtikten sonra bile uzunca bir süre havlamaya devam etti; fakat Herkesin Babası ona kulak asmadı, yoluna devam etti.
Odin, Mimir’in hükümdarlığının doğu tarafında, şafak elfi Delling’in evinin yakınında, daha önce gördüğünü anımsayamadığı sık bir ormana24 vardı. Gelgelelim bölgeye aşinaydı, doğuya doğru biraz daha yol alırsa danışmak istediği Vala’nın25 mezarına ulaşacağını biliyordu. Ormanlığın ıssız derinliklerine doğru uzun bir mesafe kat ettikten sonra bir surla karşılaştı; bu sur, Asgard’ı çevreleyen surlardan çok daha yüksekti. Ne var ki bu engel, Sleipnir’i durduramazdı. Bir an içinde Odin, kendini geniş bir bahçede buldu, bu bahçenin ortasında muazzam güzellikte bir kale yükseliyordu. Kale kapıları sanki konuksever bir halde açık duruyordu, hiç şüphe yok ki orman ve duvar tarafından korunan bu güzide yere bir düşmanın gelmesi beklenmiyordu. Herkesin Babası, atından inip içeri girdi.
Kalenin içinde uzun boylu adamlar, güzel kadınlar dolaşıyordu, küçük gruplar halinde birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Ayrıca gelmesi beklenen onur konuğu için hazırlıklar yapılıyordu. Salonun öteki ucunda altından bir taht vardı, tahtın hemen yanına da halkalar ve süslerle bezenmiş oturaklar konmuştu. Masanın üzerinde likör hazır bir vaziyette bekliyordu, ama üstü bir kalkanla örtülmüştü.
Odin girince zarif bir genç öne çıktı, büyük bir hürmetle “Siz, Mimir’in uzun zaman önce bize müjdelediği iyi ve bilge kral mısınız? Görüyorsunuz, her şey hazır ve kullarınız sizi büyük bir sabırsızlıkla bekliyor,” dedi.
Odin cevap verdi: “Ben gerçekten de hoş bir hükümdarlığın kralıyım, ama sizin kralınız değilim. Size hükmedecek kişinin adı nedir?”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.