David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür


Скачать книгу

Asıl adı Joseph Louis Barrow’du. Joe Louis adıyla maçlara katılmasının nedeni boksa başladığını annesinden gizlemek istemesiydi.

      Looney Tunes

      1929 yılında Walt Disney Stüdyoları, Mickey Mouse’a eşlik etmeleri için bir dizi kısa animasyon hazırlamaya başladı. Silly Symphonies olarak adlandırılan seri çok sevilmişti. Bu serinin en iyi kısa animasyon dalında verilen ilk altı Oscar Ödülü’nü kazandı. Ayrıca bu seri, rakip bir stüdyoya ilham verdi: Warner Bros. Onlarda müzikli iki animasyon serisi hazırladılar: Merrie Melodies ve Looney Tunes.

      Warner pek çok popüler şarkının yayın hakkına sahip olduğundan çok geniş bir müzik arşivini kullanma imkanı vardı. Merrie Melodies’ten farklı olarak Looney Tunes kısa sürede Walt Disney’in daha önce yarattıkları gibi popüler animasyon karakterleri üretmeyi başardı. Bunların arasında Bugs Bunny, Daffy Duck, Porky Pig, Sylvester, Tweety ve Foghorn Leghorn tiplemeleri bulunuyordu.

      Looney Tunes uzun metrajlı film olarak gösterilmeden önce ve daha sonrasında 1969’a kadar sinemalarda gösterildi. Kimi bölümler ırkçı önyargılar içerdiğinden günümüzde nadiren yayınlanmaktadır. Özellikle II. Dünya Savaşı dönemindeki Japonlarla ilgili animasyonlar ciddi tartışmalara konu olmaktadır. Ancak Looney Tunes arşivinin büyük bir kısmı geniş bir biçimde dağıtılmıştır. 1960’lardan itibaren Warner Bros programı televizyona uyarlamıştır. 1948’den önce çekilen serilerin hepsi siyah beyaz olduğundan, The Bugs Bunny/Road Runner Hour ve The Bugs Bunny & Tweety Show gibi TV programlarında yayınlanan bölümlerin hepsi Warner Bros’un 1948 yılında serileri renkli hale getirmesinden sonra çizilmişlerdir.

Ek Bilgiler

      1- Mel Blanc, çeşitli Looney Tunes karakterlerinin yanında Taş Devri’ndeki Barney’i de seslendirmiştir.

      2- Looney Tunes karakterleri sıklıkla uzun metrajlı filmlerde de yer almışlardır. Bunların arasında 2003 tarihli “Looney Tunes: Back in Action” isimli yarı animasyon film de vardır.

      3- Disney’in Donald Duck karakteri ilk olarak 1934’te “Silly Syphonies”in “The Wise Little Hen” isimli bölümünde yer almıştır.

      Anne Frank

      Holokost’un içinden yükselen hiçbir ses Anne Frank’ın sesi kadar dünyada yankılanmamıştır. O, Nazilerin Hollanda’yı işgali sırasında ailesi ve dört arkadaşı ile birlikte saklanmak zorunda kalan bir Yahudi kızıydı. Babasının şirketine ait bir binanın gizli bölmelerinde sekiz kişi birlikte hayatta kalmaya çalıştılar. Temmuz 1942 yılından bir ihanet sonucu yakalandıkları 1944 Ağustos’una kadar burada saklanacaklardı.

      Saklandıkları iki yıl içerisinde Anne (1929–1945) ölümünden iki yıl sonra yayınlanacak olan bir günlük tutmuştu. Bu günlük, günümüzde altmış yedi dile çevrilmiştir. Günlüğün Amerikan versiyonu Anne Frank: The Diary of a Young Girl olarak isimlendirilmiştir.

      Bergen-Bersen toplama kampında ölümünden yaklaşık bir yıl kadar önce şöyle yazmıştır: “Çevremdeki henüz beni tanımayan insanlara faydalı olmak, onları mutlu etmek istiyorum. Öldükten sonra bile yaşamaya devam etmek istiyorum.”

      Frank ailesi, 1933 yılında Almanya’dan kaçarak Hollanda’ya gelmişlerdi. 1940 yılına kadar Amsterdam’da güven içerisinde yaşadılar. Daha sonra Nazi işgali ile birlikte Yahudi karşıtı yasalar uygulanmaya başladı.

      Sürgünden korkan Frank ailesi; baba Otto (1889–1980), anne Edith (1900–1945) ve kızları Margot (1926–1945) ile Anne, saklanmaya başladılar. Otto’nun dört çalışanından giysi, gıda ve erzak alıyorlardı. Bu arada onlar da binanın alt katlarında çalışmayı sürdürüyorlardı.

      Gizli bölmede saklanan grup keşfedilince toplu halde Almanya’daki toplama kamplarına gönderildiler. Edith, Margot ve Anne kamplarda öldü.

      Frank ailesinden geriye sadece Otto kalmıştı. Otto’nun iki eski çalışanı Miep Gies (1909–2010) ve Bep Voskuijl (1919–1983), mucizevi bir biçimde Anne’nin günlüğünü buldular. Otto Amsterdam’a dönünce günlüğü ona verdiler.

      Otto kimi çekincelerine rağmen günlüğü yayınlamaya karar verdi. Günlük ilk olarak 1947 yılında Felemenkçe basıldı. Roger Rosenblatt 1999 yılında Time’a şöyle yazmıştı: “Kitabın alevlendirdiği tutkular herkesin Anne Frank’i sahiplendiğini ortaya koyuyor. O Holokost’un, Judaizmin, genç kızlığın ve iyiliğin içinden yükseldi ve modern dünyanın totemik bir sembolü oldu. Bireyin ahlaki benliği yıkım makinesi tarafından kuşatılmışken yaşamak, insan türünün geleceği için umutlanmak ve sorular sormakta ısrar etmişti.”

Ek Bilgiler

      1- Günlük, Frances Goodrich (1890–1984) ve Albert Hackett (1900–1995) tarafından çok başarılı bir biçimde sahnelendi. İlk gösterim 1955 yılında Broadway’de yapıldı ve drama dalında Pulitzer Ödülü kazandı. 1959 yılında bir Hollywood filmi haline getirildi.

      2- Mayıs 1960’ta Amsterdam’daki 263 Prinsengracht adresinde saklandıkları yer müze haline getirilerek Anne Frank Evi açıldı.

      3- Anne ve Margot, Mart 1945 tarihinde Bergen-Bersen’de tifüs geçirerek öldüler. Üç hafta sonra kamp İngilizler tarafından kurtarıldı.

      T. S. Eliot

      Anglo-Amerikan şair ve eleştirmen T. S. Eliot (1888–1965), şiirleriyle olduğu kadar çok sayıdaki önemli oyunu ve deneme yazıları ile de tanınmaktadır. The Waste Land gibi yapıtlarındaki sürreal ve sıklıkla rahatsız edici temalar modernist şiirin tipik özelliklerini içeriyor, I. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı kuşatan keder ve karmaşayı yansıtıyordu.

      St. Louis’de doğan Eliot, Harvard’a gitti. Bir yıl kadar Paris’te okuduktan sonra 1914’te kalıcı olarak İngiltere’ye gitmeye karar verdi. Bu sıralar I. Dünya Savaşı patlak vermişti. Savaşın Avrupa’da yol açtığı yıkım çok büyüktü: Yaşananlar sırasında yok yere 10 milyon insan hayatını kaybetti. Savaşın anlamsızlığı Eliot ve çağdaşlarının Avrupa medeniyetinin geleceğini ve yaşama imkanını sorgulamalarına yol açtı.

      Eliot’un en önemli eserlerinden olan “The Love Song of J. Alfred Prufrock” (1915) döneminin en çok okunan şiirlerindendi. Şüphelerle boğuşan ve felçli bir adamın monologu olan şiir -“Şeftali yemeğe cesaret edebilir miyim?” cümlesi ile ünlenmiştir- okuyucuların zihnini bulandıran ve kendisine hayran bırakan muğlak bir bilinç akışı portresi çizmektedir.

      Eliot’un başyapıtı olan The Waste Land (1922), Batı’nın ve Eliot’un kendisinin savaş sonrasındaki ruhsal durumunu yansıtan uzun ve kinayeli bir şiirdir. Savaştan sonra Avrupa’ya çöken çoraklık hissiyle ilgili kafa karıştıran betimlemelerini yaratabilmek için antik ve Ortaçağ kaynaklarından ilham almıştır. Eliot’un unutulmaz cümlelerinden biri ile biten “The Hollow Men” (1925) şiiri de The Waste Land’in kötümser duyarlılıklarını tekrarlar: “Dünyanın sonu gelecek / Bir patlamayla değil ama, fısıltıyla.”

Ek Bilgiler

      1- Sonraki yıllarda Eliot ünlü bir oyun yazarı oldu. 12. yy Canterbury piskoposu Thomas à Becket hakkında “Murder in the Cathedral” (1935) isimli bir oyun yazdı. “The Cocktail Party” (1950) ise sorunlar yaşayan evli bir çifti anlatıyordu.

      2- Eliot’un çalışmalarının hepsi karmaşık değildi. Andrew Lloyd Webber