David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür


Скачать книгу

de Gaulle

      Fransa 20. yüzyılda büyük sorunlarla karşılaştığı bir sırada, ülkenin düzenini sağlamak ve bağımsızlığını korumak için birçok kez tek bir adama yöneldi. General Charles de Gaulle (1890–1970). Eleştirmenlerine göre o baskıcı bir otokrat, kendisi ve ülkesi için büyük hırslara sahip olan bir adamdı. Öte yandan bu hırslar, Fransa’nın II. Dünya Savaşı’nda yaşadığı acıların telafisi noktasında önemli bir rol oynadı. 1950’lerin sonuna doğru iç savaşın eşiğine gelen ülkesini kurtarmayı başarmıştı.

      1940 yılında Fransa’nın Almanya’ya teslim olmasını kabul etmedi ve Londra’ya gitti. Sürgünde, Özgür Fransa adında bir Fransız hükümeti kurdu. Fransız askerlerini ve vatandaşlarını direnişe katılmaya ve Almanya’ya karşı mücadele etmeye davet etti.

      1944 yılında Paris’in özgürleşmesi ile birlikte, Charles de Gaulle ülkesine bir kahraman gibi döndü. Yeni kurulan geçici hükümetin başkanı oldu. Ne var ki Charles de Gaulle’e göre Dördüncü Cumhuriyet’i kuran yeni anayasa, başkana gerekli yetkileri vermiyordu. Bu nedenle 1946 yılında görevden ayrıldı.

      De Gaulle sonraki on yıl içerisinde de Fransız politikasının önemli bir figürü olmaya devam etti. 1958 yılına kadar ön plana çıkmamıştı. O yıl Kuzey Afrika’daki Fransız sömürgesi Cezayir’de bir isyan patlak verdi. Fransa’daki politik çalkantılar hükümetin düşmesine neden oldu.

      Endişeli Fransız liderler Charles de Gaulle’un yardımını istediler. Altı aylığına Fransa’yı yönetmesi için kendisine mutlak bir otorite verildi. Gaulle bu otoriteyi kulandı. İsyan bastırıldı (Sonunda 1962 yılında Cezayir’in bağımsızlığı kabul edildi). Fransa daha bağımsız hareket eden güçlü bir ülke haline geliyordu.

      De Gaulle, başkana daha fazla otorite veren yeni bir anayasanın yazımı sürecine liderlik etti. Nükleer silahların geliştirilmesine onay verdi. Fransa’nın NATO’nun askeri kanadından ayrılmasını sağladı.

      De Gaulle 1968 yılına kadar başarılı bir biçimde yola devam etmişti. O sene öğrenci protestoları başladı. Sokak gösterileri ve grevlere rağmen otoritesinden hiçbir şey yitirmemişti. Sonraki yıl kendi otoritesi ile ilgili küçük bir yasal düzenlemeyi referanduma götürdü. Öneri reddedilince istifa etti. On dokuz ay sonra hayata veda etti.

Ek Bilgiler

      1- I. Dünya Savaşı’nda Fransız ordusunda görev yaptıktan sonra Charles de Gaulle, Fransız ordusunu ve askeri sistemini eleştiren bir dizi makale ve kitap yayınladı. Onun önerilerine Fransa’da dudak bükülmüştü. 1940’ta onun önerilerine benzer taktikleri kullanan Naziler, Fransa’yı işgal ettiler.

      2- De Gaulle ilk çocuğuna, askeri alanda akıl hocası olan Marshal Philippe Pétain’in (1856–1951) adını verdi. Pétain daha sonra Vichy hükümeti safında yer alarak Nazilerle işbirliği yaptı ve Charles de Gaulle’ün baş düşmanı oldu.

      3- “Time” dergisi 1958 yılında Fransa’yı kaostan kurtardığı için Charles de Gaulle’ü yılın adamı seçti.

      James Joyce

      James Joyce (1882–1941), Batı edebiyatının çehresini neredeyse başka hiçbir modern dönem yazarının yapmadığı bir biçimde değiştirmiştir. Onun romanları ve öyküleri kendi çağına göre son derece yenilikçi olmuş ve bugün dahi yazarlar üzerinde etkisi olan edebi yenilikler getirmiştir. Çocukluğunu Dublin’de geçiren Joyce Avrupa’da baştan başa dolaştı. Bu süreçte sürekli yazılar yazmıştı. İrlanda’ya dönerken yazılarını yayınlatabileceği umudunu taşıyordu. İlk büyük eseri olan Dubliners 1914 yılında ortaya çıktı. Eseri halen 20. yüzyılın en önemli kısa öykü derlemelerinden biri olarak görülmektedir. Kitaptaki son öykü olan “The Dead”de, kendisiyle özdeşleşen bir yazım tekniği kullanılmaktadır: epifani. Bu teknikte karakter, kendisiyle ve dünyayla ilgili olarak yaşamını değiştiren bir farkındalık anı yaşar.

      Dubliners adlı çalışmayı A Portrait of the Artist as a Young Man (1916) izler. Büyük ölçüde otobiyografik nitelik taşıyan bu çalışma, yazarın bir Katolik olarak yetiştirilmesini, eğitimini ve sanata yönelişini ele alır. Kitap çok beğeni toplasa da hiç şüphesiz asıl önemli eseri bir sonrakidir: Ulysses (1922). Homeros’un Odysseia’sının günümüz Dublin’inde geçen bir yeniden anlatımı olan eser, sıklıkla İngilizce yazılmış en iyi roman olarak değerlendirilmektedir. Kitapta Joyce dil, biçem ve anlatımla ilgili radikal denemeler yapar. Özellikle kullandığı bilinç akışı yöntemi son derece yenilikçidir. Herhangi bir düzenleme ya da yorum olmaksızın karakterlerin iç dünyalarını yansıtmaya çalışır. Joyce’un denemeleri son romanında zirveye çıkar: Finnegans Wake (1939). Son derece zor olduğundan yalnızca uzmanlar tarafından okunabilen bir metindir.

      Joyce’un çalışmaları film ya da oyunlara kolayca adapte edilemese de Batı’nın kültürel imgelemi içinde tartışılmaz bir yer edinmiştir. Eserleri, sadece edebi yenilikçiliği ile değil, Katolikliğe, cinselliğe, sanata ve İrlanda politikasına ilişkin ortaya koydukları yaklaşımlar ile de önemlidir.

Ek Bilgiler

      1- Joyce yaşamı boyunca glokom, katarakt ve diğer göz problemlerinden çok çekmiştir. Dönem dönem bu hastalıklar nedeniyle görme yeteneği neredeyse tamamen kaybolmuştur.

      2- Her yıl 16 Haziran’da dünya genelinde Joyce hayranları, 1904 yılında Ulysses’te anlatılan tüm olayların geçtiği o tek günün onuruna Bloomsday’i kutlarlar.

      3- Joyce, Marcel Proust (1871–1922), Virginia Woolf (1882–1941) ve William Faulkner (1897–1962) gibi isimlerle birlikte edebiyat alanında modernizmin temel figürlerinden biri olarak görülmektedir.

      Fats Waller

      Piyanist Thomas Wright “Fats” Waller (1904–1943), 20. yüzyılın etkili Amerikan sanatçılarından ve caz müziğin yenilikçilerinden biriydi. Gösterişli ve komik tarzı ile Waller, Amerikan müzik repertuvarına, aralarında “Ain’t Misbehavin” (1929) ve “Honeysuckle Rose” (1934) gibi şarkıların da olduğu çok sayıda eser kazandırmıştır. Johann Sebastian Bach (1685–1750) eserlerini temel alan bir klasik müzik eğitimi almış olsa da Waller, son derece zor bir caz tarzı olan “stride” icracısı olarak ünlenmiştir.

      Stride piyanonun ustaları arasında Waller’ın yanı sıra Willie “Aslan” Smith (1897–1973) ve New York City’de büyürken Waller’ın kendisinden piyano dersleri aldığı James P. Johnson (1894–1955) da bulunmaktadır. Stride çalan piyanistler parçanın hem ritmine hem de melodisine katkıda bulunurlar. Genellikle kontrbas ya da bateri gibi bir başka enstrüman yardımıyla tutturulan ritim, bu müzik tarzında piyanistin sol eliyle sağlanır. Stride zor bir tarzdır çünkü piyanisttin sol elinin diğerinden bağımsız bir biçimde ritim tutması hiç de kolay değildir. Piyanist piyanonun sol tarafı ile ritim tutarken ortadaki tonlardan harmoniye katkıda bulunmalıdır (Sol elin aşağı yukarı hareketleri bu tarza stride adının verilmesine neden olmuştur). Tüm bunlar olurken piyanist sağ eli ile hızlı ve ayrıntılı melodiler çalmalıdır.

      Stride ustası olabilmek olağanüstü bir yetenek ve uzun yıllar çalışmayı gerektirir. Bu noktada Waller doğal bir avantaja sahiptir. Piyanist George Shearing (1919–2011), Waller ile el sıkışmayı bir grup muzu avuçlamaya benzetmektedir. Bu benzetme hiç de abartılı sayılmaz. Waller’ın elleri o kadar büyüktür ki, on iki piyano tuşunu birden kaplayabilmektedir. 1920’lerin ve 1930’ların ortamında son derece popüler bir sanatçı olmuş ve kayıtları hit listelerinde yer almıştır. Caz, ülke çapında