David S. Kidder

Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür


Скачать книгу

Churchill’e 1963 yılında onur vatandaşlığı vermiştir.

      Modernizm

      Edebiyatta modernizm hareketi hem ABD hem de Avrupa’da, 1900’lerden 1940’lara kadar yaygınlaşmıştır. Önde gelen ve aralarında James Joyce (1882–1941), Virginia Woolf (1882–1941), Gertrude Stein (1874–1946), William Faulkner (1897–1962) ve T. S. Eliot (1888–1965) gibi isimlerin olduğu modernistler, gerçekliği betimlemek ve gerçekliğe beklenmedik yollarla ulaşmak için radikal teknikler kullandılar.

      Modernizm pek çok Batılı yazarın 19. yüzyılın ikinci yarısında benimsediği bir yaklaşım olan realizme karşı bir tepkiydi. Realistler toplumu ve insanları mümkün olduğunca ayrıntılı ve gerçeğe uygun bir biçimde betimlemeye çalıştılar. 20. yüzyılın başlarında yeni teoriler ve bilimsel keşifler realistlerin meseleye yaklaşımının geçerliliğinin sorgulanmasına neden oldu. Albert Einstein (1879–1955) ve Sigmund Freud (1856–1939) gibi düşünürler zaman, uzay, dil ve hatta insan aklı gibi alışılmış kavramların aslında son derece anlaşılmaz ve karmaşık olduğunu ortaya koyuyordu.

      Bu yeni düşüncelerin ışığında modernist yazarlar, gerçekliği ve nesnel doğrunun mutlak anlamda var olup olmadığını sorgulamaya başladılar. Realistlerin dünyayı birebir betimleme takıntılarını beyhude bir uğraş olarak değerlendiriyorlardı. Bunun yerine gerçeği ve doğruyu açıklamak için yeni yollar bulmaya gayret gösterdiler.

      Sonuç olarak modernist akım deneysel çalışmalarla doluydu. Yapı, dil, anlatım biçimi, kronoloji gibi edebiyatın önceden dil uzatılmamış temel unsurlarıyla ilgili deneysel araştırmalara girişildi. Karakterin iç dünyasının daha bütünlüklü bir biçimde yansıtılabilmesi için Joyce, Woolf ve diğerleri bilinç akışı anlatımını geliştirdiler. Nesnel gerçeğe ulaşabilmek için her çalışmada birden fazla anlatıcıya yer verdiler. Böylece farklı öznel anlatımlar karşılaştırılabilir bir hale geliyordu. Birleşme ve ayrılık noktaları çok daha görünür oluyordu. Geçmişin, bugünün ve geleceğin birbirleriyle bağlantılı olduğunun altını çizmek için kronolojik söylemi bir kenara bırakarak, zamanda geriye ve ileriye giden dağınık bir anlatım biçimi geliştirdiler.

Ek Bilgiler

      1- Edebiyatta modernizm, zirve noktasına 1920’lerde ulaşacaktı. Kimi zaman bu aşamaya yüksek modernist dönem adı verilmektedir.

      2- Modernist şairler katı vezin kurallarını gevşettiler. 1800’lerde bunlar şiire hükmediyordu. Daha serbest ama yine de karmaşık olan serbest nazımı kullanmaya başladılar.

      3- Modernizm edebiyata özgü değildi. Müzik ve görsel sanatlar alanında da etkileri oldu. Örneğin, Pablo Picasso (1881–1973) ve diğer kübistler modernist akımın bir parçasıydı.

      Carter Ailesi

      Appalachian kırsalından bir ailenin çeşitli üyelerindan oluşan, gospel ve bluegrass tarzında eserler veren “Carter Ailesi” adındaki müzik grubu, country müziğin popüler unsurlarından biriydi. Bu grup Country’nin bağımsız bir Amerikan müzik akımı olarak ortaya çıkmasına önemli katkılarda bulundu. Ülkenin country müzik yapan ilk ailesi olan Carter’lar “Poor Orphan Child” (1927), “Wildwood Flower” (1928) ve geleneksel “Will the Circle Be Unbroken” gibi klasiklere imza atmışlardı.

      Virginia, Poor Valley’den gelen Carter’lar kilisede ilahiler ve evde köylü müzikleri söyleyerek yetiştiler. Müziklerinde ilahilerin karmaşık düzenlemeleri ve ses harmonileri ile geleneksel Appalachian müziğinin ritimlerine rastlanabiliyordu. Carter Ailesi’nin çekirdeğini oluşturan A. P. Carter (1891–1960); eşi, Sara (1898–1979) ve gelini Maybelle (1909–1978) kendi düşünce ve üzüntülerini yansıtan hikayelerle 1927’de radyoya çıktılar.

      Büyük Buhran atmosferinde onların şarkıları büyük ilgi çekiyordu. Özellikle ekonomik şartlar nedeniyle kır müzikleri…

      Boşanma, yeniden evlenme ve çocukların katılımı nedeniyle Carter Ailesi’nin mevcudu zamanla yenilendi. Orijinal grup Maybelle’nin kızları ile büyüdü: Anita (1933–1999), June (1929–2003) ve Helen (1927–1998). June Carter 1968 yılında kanun kaçağı country yıldızı Johnny Cash (1932–2003) ile evlendi. Bu evlilik pek çoklarınca country ile rock and roll arasında bir birleşme olarak değerlendirilmişti. June, kızı Carlene Carter’ı 1970’lerde sahneye çıkararak aile geleneğini devam ettirmiş oldu.

      1960’larda geleneksel müziğin canlanışı ve yeni folk hareketi Carter Ailesi’nin attığı temel üzerinde inşa edilmişti. Çeşitli sanatçılar Carter Ailesi’nin klasiklerini yeniden seslendirdiler. Pek çok müzik eleştirmeni Carter Ailesi ile Woody Guthrie (1912–1967) ve Bob Dylan (1941–) arasında doğrudan bir bağ kurmaktadır.

Ek Bilgiler

      1- Maybelle Carter, Carter scratch denilen bir penalı gitar çalma stili geliştirmişti. Bu tarz günümüzde bluegrass müzikte kullanılmaktadır.

      2- “Wildwood Flower” Ulusal Halk Radyosu tarafından 20. yüzyılın en önemli 100 Amerikan müzik eserinden biri olarak değerlendirilmiştir.

      3- Reese Witherspoon (1976–) 2005 yapımı “Walk The Line” filminde June Carter’ı canlandırmış ve en iyi kadın oyuncu dalında Oscar kazanmıştır.

      Frank Capra

      Sicilya’da doğan Frank Capra (1897–1991), ailesi ile birlikte 1903 yılında ABD’ye göç etti. Capra, kendi döneminde çevrilen yurtsever Amerikan filmlerinin önde gelen yönetmenlerinden biri oldu. Noel’de TV seyreden hemen hemen her Amerikalı, Capra’nın meşhur It’s a Wonderful Life (1946) filmi ile karşılaşırdı.

      Ürettiği yaklaşık yirmi iki yapımın ardından Capra’nın kariyeri, hasılat rekorları kıran It Happened One Night (1934) filmi ile yükselişe geçti. Clark Gable (1901–1960) ve Claudette Colbert (1903–1996) tarafından başrolleri paylaşılan film, romantik bir komediydi. Columbia Pictures’a büyük bir stüdyo olma imkanı veren film muazzam bir ekonomik başarı elde etti. Övgü dolu yorumlar alarak adından söz ettirdi. Oscar Ödülleri’nde film beş ana dalda ödül aldı (en iyi aktör, aktris, yönetmen, senaryo ve görüntü). Böylesi bir başarıya One Flew Over the Cuckoo’s Nest’e (1975) kadar rastlanmayacaktı.

      It Happened One Night’tan sonra Capra, sinizm ve yozlaşmaya karşı mücadele eden küçük kasaba kahramanlarının öykülerini anlatmaya yoğunlaştı. Mr. Deeds Goes to Town (1936), Lost Horizon (1937) ve You Can’t Take It With You (1938; En iyi film dalında Oscar aldı) gibi filmleri büyük başarılar elde etti. Mr. Smith Goes to Washington (1939) bir Amerikan klasiği oldu. Jimmy Stewart tarafından canlandırılan, Washington’da yozlaşmaya karşı mücadele veren genç bir senatör olan Jefferson Smith karakteri, Capra’nın klasik halk kahramanıydı.

      ABD hükümeti Capra’dan askerleri II. Dünya Savaşı’nın temel yapısı hakkında bilgilendirecek olan Why We Fight’ı yönetmekle görevlendirdi. Bu yedi bölümlük bir belgesel serisiydi. Propaganda başyapıtlarından olan film 1942 ve 1945 yılları arasında ABD’de ve denizaşırı ülkelerde gösterime sunuldu.

      Capra’nın en çok sevilen filmi olacak olan It’s a Wonderful Life, 1946 yılında gişede hayal kırıklığı yarattı. Neyse ki umut ve insandaki inanca ilişkin ilham verici mesajı nedeniyle bir Noel klasiği halini aldı. It’s a Wonderful Life Capra’nın büyük filmlerinden biriydi. Son filmi Pocketful of Miracles’ı 1961 yılında çekti. 1991 yılında doksan dört yaşındayken kalp krizinden öldü.

Ek Bilgiler

      1-