Fazlı Necip

Haremin sultanları


Скачать книгу

İstanbul’a giderse tekrar Padişaha gözde olacağını mı zannediyor?”

      “Zannetmem. Padişah ondan zevkini, hevesini almış. Onun devri, günü geçmiştir. Sanırım İstanbul’da güzelliğine bağlanacak pek çok tanıdıklar bulur, işler görür.”

      Nurü’l-ayn, Reyhan’ın bu sözlerinden çok memnun oldu. Şekerpare’nin İstanbul’a giderse tekrar saraya girmesinden, kendisine rakip olmasından korkuyordu. Sonra düşündü. Onun Reyhan’la gitmesine mani olsa bile kadın elbet diğer bir vasıta ve çare bulacak, İstanbul’a kaçacaktı. Ona yardım ederse, sarayın bütün içyüzünü, Hünkârın ruhunu, zevkini ve heveslerini tanıyan bu fevkalâde zeki kadından istifade edebilirdi. Sordu:

      “Sen Şekerpare’yi beraberinde götürmek istiyor musun?”

      “Siz izin verirseniz…”

      “İstanbul’dan sürülmüş meşhur bir kadının seninle beraber oluşu seyahatine, İstanbul’a girmene bir zorluk çıkarmaz mı?”

      “İstanbul’a Şekerpare adıyla ve şöhretiyle gidecek değil ya! Elbet kendine başka bir isim bulacak, kıyafet değiştirip gidecektir. Belki onu satılık bir cariye gibi götürürüm.”

      Nurü’l-ayn yine düşünceye daldı. Derin hesaplar, tahminler yapıyordu. Nihayet, “Karar vermek için kendisiyle bir görüşmeliyim. Onu bugün buraya getirebilir misin?” diye sordu.

      “Buraya girmesinde bir mahzur görmez misiniz?”

      “Ne mahzuru olacak? Seni buraya satılık köle diye getirmediler mi? Onu da satılık cariye diye getirirler. Gerekiyorsa Zeynel Ağa’ya da İstanbul’da terbiye görmüş, eğitimli bir cariye istediğimi söylersin.”

      “Pekâlâ, onu hemen şimdi getireyim mi?”

      “Hiç durma!”

***

      Nurü’l-ayn’ın görmek istediği Şekerpare, önemle incelenmesi gereken bir şahsiyettir. O devrin tarihi, Şekerpare’nin hikâyeleri ile doludur.

      Sultan Murat, başına bir iş getirebilirler korkusuyla, yerine getirilebilecek bütün şehzadeleri öldürtmüş, yalnız Deli İbrahim’i sağ bırakmıştı. İbrahim tahta geçtiği zaman hanedanın biricik erkek evladıydı. Hanedanın zürriyeti bitmesin diye Deli’ye herkes tahammül ediyor, onu saf dışı bırakmayı hiç kimse aklına getirmiyordu.

      Bütün çılgınlıklarına tahammül edildikçe İbrahim daha da şımarıyor, kibri ve delilikleri artıyordu.

      Neslinden bir şehzade gelsin, hanedanın nesli tükenmekten kurtulsun gayretiyle Valide Sultan ve bütün saray ileri gelenleri Padişaha cariyeler takdim etmeye başladılar. Bu, zamanın modası oldu. Cariye takdim edenlerin gayesi, hanedan neslinin devamına çalışmaktan ziyade sarayda bir el, Deli Hünkâr’ın yanında kendisini koruyup muhafaza edecek bir vasıta bulundurmak idi.

      Saray boy boy, cins cins, her memleketten birbirinden güzel kızlarla dolmuştu. Bunlar Padişahın gözüne girip kendisini saraya gönderen efendiyi koruyabilecek beceride zeki, fettan, efsunkâr, şeytan gibi kızlardan seçiliyordu. Padişahın muhabbetini, sevgisini kazanmak için ne şekilde hareket edeceklerini öğrenip sonra saraya yollanıyorlardı.

      Sarayı dolduran bütün bu kızların içinde Telli Haseki, Saçı Bağlı Haseki, Şekerpare gibi güzel ve mümtaz olanları da vardı. Padişahı güzelliklerine, cazibelerine bağlayabilmek için aralarında amansız bir rekabet ve türlü türlü hileler dönüyordu. O kadar ki sadrazamlar için sarayın harem dairesini idare etmek, devletin iç ve dış işlerini idare etmekten daha da zor bir duruma gelmişti. Sadrazamlar, valiler hep saraylıların hileleri, ayak oyunları ve entrikaları ile değişirdi. Bütün memuriyetler onların vasıtasıyla satılırdı.

      Curcuna o dereceye varmıştı ki tecrübelerine, becerilerine rağmen Valide Kösem Sultan bile sarayı ve Padişahı idare etmekte aciz kalıyordu.

      Deli Hünkâr, bu kadınların fitne ve fesatları arasında büsbütün sersem olmuş, âdeta mecnun denilecek bir hale gelmişti. Cazibesine tutulduğu, pençesine düştüğü kadından ne öğrenirse onu söylüyor ve mutlaka yaptırıyordu.

      Bir ara Üçüncü Haseki, kıymetli taşlarla süslü bir araba istemişti. Derhal yaptırıldı. Kadın bu araba ile Padişahın yanında bir gezinti yapmak isteğinde bulundu. İbrahim buna da razı oldu. Beraberce Davutpaşa mesiresine gittiler. Haseki, arabasından yol güzergâhındaki halka avuç avuç altın saçarak İstanbul’da eşi görülmemiş delice bir ihtişam gösterisinde bulundu. Bu deliliğe de hiç kimse ses çıkaramadı.

      İşte bu sıralarda, İstanbul’da serveti, zekâsı, şeytanlığı ile meşhur ulemadan Sebzecizâde İbrahim Efendi ele geçirdiği fevkalâde güzel ve fettan bir kızı saraya överek takdim etti. Sarayda Şekerpare adı verilen bu kız, Padişahtan büyük bir ilgi gördü. Zekâsıyla en etkin ve seçkin gözdelerin üstüne çıkmayı başardı. Sebzecizâde’yi kendisine Deli Hünkâr’ın emriyle kethüda tayin ettirdi.

      Sebzecizâde aç gözlü bir adamdı. Saraya girip çıkıyor, Şekerpare’nin nüfuzuyla her işe burun sokuyor, getirisi çok olan memuriyetleri satıyor, saray arazilerini ihale ediyor, çeşitli iradeler ve fermanlar çıkartıyordu. Fakat Şekerpare de zenginlik ve servet toplamak hırsında Sebzecizâde’den aşağı kalmıyordu. Onun vasıtasıyla kazanılan altınları, Padişahtan koparttığı hediyelerle elmasları Valide Hanı’nda kiraladığı kâgir odalarda topluyor, saklıyordu.

      Şekerpare güzelliği ve zekâsıyla Valide Kösem Sultan’la da rekabet etmeye, onun oğlu üzerindeki etkinliğini kırmaya başlamıştı.

      Kösem Sultan, oğlu İbrahim’e nasihatler eder, onu korkutur, birçok deliliklerine mâni olurdu. Şekerpare ise delinin bütün istek ve arzularını hoş görmek suretiyle Kösem Valide Sultan’ı yendi. Padişah, keyfine kâhyalık eden annesinin Sakız Adası’na sürülmesini emretti.

      Kösem Sultan’ın da pek çok taraftarı vardı. Yüksek mevkilerde heyecanlar, yeniçeri ocağında galeyanlar, müthiş dedikodular saray çevresini sardı. Deli’yi korkuttular. Sadrazamın ve ileri gelenlerin araya girmesi ile annesinin Sakız Adası’na gönderilmeyerek Davutpaşa’daki köşkte ikamet etmesine razı oldu.

      Şeytanlıkta üstüne olmayan Kösem Valide Sultan rahat durmadı. Saraydaki taraftarları ve casusları vasıtasıyla her şeyi haber alıyordu.

      Rakibi Şekerpare’yi mağlup edebilmek için ondan daha güzellerini bulup Padişaha sevdirmek yolunu seçti. Büyük bir serveti vardı. Büyük fedakârlıklarla eline geçirdiği en güzel kız ve kadınları istediği gibi yetiştirip taraftarları vasıtasıyla saraya sokuyor, Padişaha takdim ettiriyor, taraftarlarını devamlı arttırıyordu.

      Hazırladığı düzenler, yaptığı hücumlar sonunda netice verdi. Şekerpare gözden düştü ve Mısır’a sürgün edilmesine emir çıktı.

      Şekerpare’nin yardakçılarından saraya çok girip çıkan, “Fitne Kumkuması” adı verilmiş biri vardı: Hasan Paşa’nın boşadığı eşi Hamide Hatun. Müthiş bir kadındı. Kösem Valide Sultan onun da Mısır’a, Şekerpare’nin yanında sürgüne gönderilmesi için emir çıkarttı.

      Bostancılar Hamide Hatun’u tutup Şekerpare’nin sürgüne gönderileceği gemiye götürmek için konağına gittikleri zaman, Fitne Kumkuması’nın düzenlediği büyük bir hileyle oyuna geldiler. Şeytan kadın, sürgün edileceğini haber alınca sadık cariyelerinden birini çoktan kandırmıştı. Bostancılar Hamide Hatun’u almak için konağa geldiklerinde sadık halayık, “Hamide Hatun benim! Ne istiyorsunuz?” diye meydana çıktı. Bostancılar onu tuttu, bu sayede Fitne Kumkuması İstanbul’da kalıp gizlenmeyi başardı.

      Koçbeyoğlu