hakkında daha fazla bilgiye, birçok erken dönem şiirinde ve günümüze kadar ulaşan tek tük efsane anlatılarında ulaşılabilir, ancak bu kaynaklar iki Edda eseriyle kıyaslandığında hiçbir önem teşkil etmiyor. Velhasıl antik mitolojiye dair tatmin edici bilgiye yalnızca Norveç–İzlanda kökenli kaynaklardan ulaşılabiliyor.
I. Tanrı Mitleri
Dünyanın Yaratılışı – Devler – Æsir – Erkekler ve Kadınlar – Cüceler – Vanir – Elfler
Atalarımız, uzayın sonsuzluğunu engin bir boşluk olarak düşündüler ve bu boşluğa Ginnunga-gap adını verdiler. Boşluğun bir tarafında buz donları ve sis, diğer tarafında ise alevler ve sıcak vardı. Donmuş bölge Sisli Yurt ya da Niflheim, kavurucu bölge ise Terk Edilmiş Yurt olarak ifade edilen Muspellsheim adıyla biliniyordu. Niflheim’deki buzlar, Muspellsheim’in sıcaklığı karşısında yavaş yavaş erimeye başlayınca Niflheim’den Ginnunga-gap’a soğuk zehir nehirleri (Élivágar) akmaya başladı. İşte o sırada Muspellsheim’deki hayat veren ışık demeti, ilk canlıları gün yüzüne çıkardı: Ymir veya Aurgelmir adıyla bilinen kocaman bir dev (jotunn) ve devi sütüyle besleyecek inek Audhumla. Ymir’den diğer devler peydah oldu. Böylece Ymir, kötü dev ırkının atası haline geldi. Benzer şekilde inek Audhumla da tuzlu buz yığınlarını yalayarak yeni canlıları ortaya çıkardı. Böylece Buri hayat buldu. Buri’nin oğlu Borr ve Dev Bolthorn’un kızı Bestla’nın üç oğlu oldu: Odin, Vili ve Ve. Borr’un bu üç oğlu, iyi ve zarif kişilerdi ve Æsir2 ırkının ataları oldular.
Ymir’in soyundan gelenler sayılamayacak kadar çoğalınca Borr’un oğulları Ymir’i öldürdü. Bir tekne yardımıyla kendisini ve eşini kurtaran Bergelmir hariç tüm devler, Ymir’in kanında boğuldu. Æsir, dev ırkının kökünü kazıma girişiminde başarısız olmuştu ve Bergelmir’in soyu büyüyerek kalabalıklaştı. Devler ya da Jotunlar; Thursar (pursar), Buz Thursarları (hrímpursar), Ettinler (risar), Dağ Ettinleri (bergrisar) ve Troller (troll) gibi isimlerle de anılıyordu. Her zaman kötü amaçların peşindeydiler. Borr’un oğulları, Ymir’in bedeninden toprağı, gökyüzünü ve denizi yarattılar. Bedeni toprağın, kemikleri dağların ve kayalıkların, saçları ağaçların ve çimenlerin, kafatası gökkubbenin, beyni ise bulutların biçimini aldı. Ymir’in bedenindeki larvalar, yeryüzünün altında veya kayaların içinde yaşayan küçük cücelere dönüştü. Cücelerin devlerle ilişkisi, Æsir ile olduğundan daha iyiydi.
Borr’un oğulları Odin, Vili ve Ve en başta Æsir’in tek üyeleriydi. Cansız bir doğayı şekillendirmekle yetinmeyip insanlar ve hayvanlar gibi duyarlı canlıları da yarattılar. İlk insan çifti olan Ask ve Embla, iki ayrı ağaçtan yaratıldı. Odin nefesi, Vili3 kavrayış yetisi olan ruhu, Ve (Lodur) ise beden ısısını ve ten rengini onlara bahşetti. Bu ikili, tüm insan ırkının atası oldu.
Borr’un oğulları, aynı zamanda gökcisimlerini de yarattılar. Bunun için Muspellsheim’den boşluğa saçılan kıvılcımları kullandılar. Güneş ve Ay iki ayrı yük arabasına yerleştirildi, bu arabaların her birini iki at çekiyordu. Güneş’i çeken atların adı Arvak ve Alsvin’di4. Güneş’in önünde yer alan kalkana Svalin5 deniyordu. Arabaların sürücüleri olarak Mundilfari’nin iki güzel çocuğu seçilmişti, bu çocukların isimleri de Güneş (Sol) ve Ay (Mani) idi. Mundilfari, çocuklarıyla öylesine gurur duyuyordu ki kızına Güneş’in, oğluna ise Ay’ın adını vermişti. Bunun üzerine Æsir, ceza olarak gökcisimlerini çeken arabaları sürme görevini Mundilfari’nin çocuklarına yükledi. Günlerden bir gün Ay, Byrgir Kuyusu’ndan ayrılan ve omuzlarında Simul diye bilinen bir sopa yardımıyla Soeg isimli kovayı taşıyan iki küçük çocuğu yeryüzünden çekip aldı. Çocukların adları Bil ve Hjuki, babalarının adıysa Vidfinn’di. Bil ve Hjuki, o günden beri Ay’ı takip ederler.
Devler ya da Buz Thursarları, Æsir’i rahatsız etmeye ve onların işlerini baltalamaya hiç ara vermeden devam ediyorlardı. Dev kurt adamların kalabalık neslinin annesi olan gudubet bir dev kadını, Ay ve Güneş’i takip eden ikiliyi parçalamaları için Skoll ve Hati adında iki dev kurt adamı doğurdu. Bu yüzden Güneş ve Ay, gökkubbenin bir ucundan diğer ucuna gittikleri yolculukta acele etmek zorunda kalacaklardı, gelgelelim nihayetinde bu yarışı kaybedeceklerdi. Acımasız ikili arasında en korkuncu Hati’ydi; Manigarm, yani Ay Tazısı olarak da biliniyordu. Devler insanlığa karşı o kadar düşmanca davranıyordu ki Æsir, Ymir’in kaşlarından dünyanın ortasını çevreleyen büyük bir kale inşa etmek zorunda kaldı. Bu kale ve içindeki her şey Midgard adını taşıyordu, buranın dışındaysa Jotunheim toprakları uzanıyordu. Æsir, evrenin merkezine kendi yuvaları olan Asgard’ı kurdular. Odin’in ulu tahtı Lidskjalf da orada bulunuyordu. Odin bu tahttan hem gökleri hem dünyayı, yani tüm evreni izleyebiliyor ve olanları görebiliyordu. Æsir ırkı da burada iyice dallanıp budaklandı, özellikle Odin’in bir dolu çocuğu oldu.
Æsir, cüceler, devler ve atalarımız dışında evrende Vanir ve elfler gibi başka doğaüstü canlılar da bulunuyordu. Vanaheim’de yaşayan Vanir ırkı, özellikle doğayla ilgili güçlere hâkimdi. Bir öyküye göre zamanında Æsir ve Vanir arasında bir düşmanlık baş gösterdi. Çatışma, rehine değişimi içeren bir barış antlaşmasıyla sona erdirildi. Æsir temsilci olarak Hoenir’i, Vanir ise Njord’u gönderdi; böylece Æsir arasındaki Vanir üyeleri çoğaldı. Frey ve Freyja da Vanir soyundan gelen diğer ilahlardandı. Genelde insanlıkla ilişkilendirilen elflerin ise bazıları iyi bazıları kötüydü. İyi elflere Işık Elfleri (ljós-alfar) adı veriliyordu, Güneş’ten bile daha parlaklardı ve Alfheim’de yaşıyorlardı. Kötü elflere ise Kara Elfler (svart-alfar, døkk-alfar) deniyordu, ziftten bile daha karanlıklardı ve toprağın altında yaşıyorlardı, bu yüzden zaman zaman cücelerle karıştırıldıkları oluyordu.
İda Düzlükleri – Valhalla – Yggdrasil
Æsir, Asgard’da devasa bir kale inşa etti. Kalenin tam ortasında İda Düzlükleri uzanıyordu. Burada iki muhteşem salon yükseliyordu: Odin ve diğer on iki büyük Æsir tanrısının ulu tahtlarının bulunduğu Gladsheim salonuyla, Frigg ve diğer tanrıçaların ulu tahtlarının bulunduğu Vingolf salonu. Odin’in tüm evreni izlediği Lidskjalf, gümüş bir çatıyla örtülü Valaskjalf salonunda bulunuyordu. Bununla beraber Asgard’ın en görkemli salonu, Æsir’in ziyafet salonu olan Valhalla’ydı. Odin burada yalnızca Æsir üyeleri için değil, aynı zamanda göçmüş kahramanlara (einherjar), yani ölümden sonra huzuruna çıkmış cesur savaşçılara da ziyafet veriyordu. Valhalla’da 640 portal bulunuyordu, bu büyülü kapılardan tek seferde 960 savaşçı geçebiliyordu.
Æsir tanrıları, yerle gök arasında Bifrost ya da Gökkuşağı olarak bilinen bir köprü inşa ettiler. Köprünün kırmızı ışığı aslında devamlı parlayan alevin ışığıydı ve devlerin köprüden geçişini engelliyordu. Bifrost, tüm köprüler arasında en müthiş ve en güçlü olandı, ancak nihayetinde her şeyin sonu geldiğinde o da parçalara ayrılıp yıkılacaktı.
Odin’in yanı sıra, evrende başlıca tanrılar olarak görülen on iki Æsir üyesi daha vardı. Kimin neye hükmedeceği aralarında belirlenmişti ve gerçekleşen olayları her gün birbirlerine danışırlardı. Odin, bu tanrıların da efendisiydi; tanrıların en ulu olanı, her şeyin koruyucusu oydu ve bu yüzden ona Herkesin Babası deniyordu. Tanrıların tahtlarının bulunduğu Gladsheim’de toplanırlardı. Evrenin hâkimi olduklarından tanrılara hükümdarlar (regin ya da rogn),