devlerinin yurdunda, üçüncüsü ise Niflheim’in derinliklerinde bulunuyordu. Niflheim’deki kökün yanı başında tüyler ürperten bir kuyu vardı: Vergelmir. Burada Nidhogg adında korkunç bir yılan yaşıyordu. Nidhogg, bir dolu diğer yılanla birlikte Yggdrasil’in kökünü ısırıyor ve onu çürütmeye çalışıyordu. Buz devlerinin yurdunda bulunan kökün yanı başında da bir kuyu vardı. Bu kuyu, Bilge Mimir adıyla tanınan deve aitti. Kuyuda yüce bir bilgelik saklıydı ve Mimir her gün bu kuyudan su içerdi. Æsir’in yurdunda bulunan üçüncü kökün yanı başında da Urd’un Kuyusu denen bir kuyu vardı. Tanrılar, burada bir araya geliyorlardı. Dişbudak ağacının dalları birçok hayvana ev sahipliği yapıyordu; bilge bir kartal, bir şahin, dört geyik ve Ratatosk adındaki küçük bir sincap, devamlı bir aşağı bir yukarı inip çıkarak kötülükle dolu mesajları kartal ve Nidhogg arasında taşırlardı.
Odin
Yüce Tanrı Odin, Herkesin Babası unvanının yanında birçok farklı isme de sahipti. Ygg (Korkunç), Gangrad (Muzafferi Belirleyen), Herjan (Cenk Tanrısı), Har (Ulu), Jafnhar (Yüce), Thridi (Üçüncü)6, Nikar, Nikud, Bileyg (Kurnaz Gözlü), Baleyg (Alev Gözlü), Bolverk (Talihsizliğin Yaratıcısı), Sigfather (Savaş ve Zaferin Babası), Gaut ya da Geat (Yaratıcı), Roptatyr, Valfather (Katledilmişlerin Babası) gibi isimlerle de anılıyordu. Odin, tüm tanrılar arasında en bilge olanıydı. Bir mesele ortaya çıktığında herkes ona danışırdı. Dev Mimir’in kuyusundan bilgelik suyu içmişti. Bir gözünü Mimir’e rehin olarak verdiğinden tek gözlü, görece yaşlı bir adam olarak betimleniyordu. Aynı zamanda kalkan ve mızrak kuşanmış güçlü ve yapılı biri olarak da resmediliyordu. Odin, tanrılara ve kahramanlara ziyafet verdiği Valhalla ve Vingolf’ta yalnızca şarap içerdi, şarap onun için hem et hem de içecek vazifesi görüyordu. Kendi payına düşen etlerden yemediklerini Geri ve Freki7 isimli iki kurduna yedirirdi. Odin’in ayrıca Hugin ve Munin (Düşünce ve Hafıza) adında iki kuzgunu vardı, biri sağ biri sol omzuna tünerdi. Odin, bilgeliğinin büyük bir kısmını bu kuzgunlara borçluydu. Zira her gün evrenin uzak köşelerine uçarlar, gördükleri şeyleri Odin’e anlatmak için akşam yemeğinde geri dönerlerdi, bu yüzden Odin’e Kuzgunların Tanrısı da denirdi. Odin, Valaskjalf’taki ulu tahtı Lidskjalf’tan yaşanan tüm şeyleri görürdü. Sekiz bacaklı ve evrendeki en hızlı at olan Sleipnir ile istediği yere giderdi. Mızrağı Gungnir ile nişan aldığı her şeyi vururdu. Değerli yüzük Draupnir’i yanından ayırmazdı, bu yüzükten her dokuz gecede bir aynı güzellikte sekiz yüzük daha düşerdi.
Görünüşe göre Odin’e olan inancın bir kısmı, insan kurbanının tuhaf bir türünü içeriyor. Bu durum, büyük ölçüde bizim atalarımızın onu inatçı ve zalim bir tanrı olarak görmesinden kaynaklanıyor. Bazı efsane anlatılarında geçtiğinde göre8 Odin’in ağaçta asılması, mızrakla yaralanması ve kendini kendine adaması gibi örnekler sonucunda Odin’e adamak için insanları asmak ve onları mızrakla yaralamak bir gelenek haline gelmişti. Bu sebeple ozanlar Odin’e “Asılmışların Tanrısı” ya da “Darağaçlarının Efendisi” de diyorlardı. Odin, kuzgunlarını asılmışların yanına gönderir ya da bizzat kendi bu darağaçlarına gider ve büyülü sözcüklerle asılmış kişiyi konuştururdu. On birinci yüzyılda yaşamış bir tarihçi olan Bremenli Adam, Uppsala’daki tapınağın yakınlarında kurban ağaçlıkları bulunduğunu ve buradaki kutsal ağaçların dallarında birçok insanın asıldığını söyler9. Hiç şüphesiz bu kayıt, Odin’e sunulan kurbanlarla ilişkili. Snorri, Odin için verilen bu kurbanların Ynglinga Saga ile çok yakından ilişkili olduğunu öne sürüyor. Çünkü oradaki öyküye göre Odin, ölümünden hemen önce bedenini bir mızrağın ucuyla işaretliyor ve böylece “kendini silah zoruyla ölen tüm kişilere adıyor”. Ayrıca “Njord hastalıktan ölüyor, ama ölmeden önce kendini Odin’e sunmak için mızrakla işaretlenmeyi kabul ediyor”. Buradan hareketle Odin’in yalnızca asılan insan kurbanları değil, aynı zamanda doğal ölümlerden kaçınıp bedenini mızrakla yaralamak gibi bir seromoniye girişenleri kabul etmesi de muhtemel görünüyor. Hatta savaşmak için ilerleyen bir ordu, savaşa girmeden önce düşmanlarının üzerine mızraklarını atarak ve “Odin hepinize sahip olacak,” diye bağırarak onları Odin’e adayabilirdi. Odin, bu tür fedakârlıklardan memnun olurdu, çünkü tanrıların ve insanların düşmanlarına karşı gerçekleşecek nihai savaşa girişmeden önce, yanına toplayabildiği kadar kahraman toplamak istiyordu. Bu, onun için çok önemliydi.
Æsir içinde birden fazla savaş tanrısı bulunuyordu, ama en önde gelenleri Odin’di. Bu yüzden savaşa “Odin’in Fırtınası” ya da “Ygg’ün Avı”, mızraklara ise “Odin’in Ateşi” deniyordu. Şu da var ki Odin, her yerde en yüce tanrı olarak görülmüyordu. Onun ismiyle ilişkilendirilen inanç, güneyden kuzeye görece geç bir dönemde gelmişti. Odin’le ilişkili yer adları, Odin’e tapılan çeşitli bölgelerin sınırlarını belirleme konusunda, birleştirici bir öğe olarak değerli bir yardım sağlıyor.
Odin’in eşlerinin adı Jord ve Frigg’di. Grid ve Rind adında iki dev cariyesi de vardı. Thor (Jord’dan), Balder (Frigg’den), Vidar (Grid’den), Vali’nin (Rind’den) yanı sıra Heimdal, Hod ve Bragi de onun evlatlarıydı. Bütün bu çocukları başlıca tanrılar arasında bulunuyordu. Diğer çocukları arasındaysa Tyr, Meili ve Balder’ın ölümü sonrasında tanrılar tarafından cehenneme gönderilen haberci Hermod vardı. Eski krallar ve prensler, Odin’in soyundan gelmekle övünürlerdi. Bu sebeple daha sonra Odin’le ilişkilendirilecek evlatlar arasına Danimarka krallarının atası Skjold, Haloigja ailesinin atası Sæming (Lade bölgesinin earl’leri), Volsungların atası Sigi ve dahası da eklendi.
Thor
Thor, Odin’den sonraki en yüce tanrıydı. İnsanları ve insanlara ait olanları, dev kılığına girmiş olan doğanın amansız güçlerine karşı koruyan oydu. Bu yüzden bazı kuzey bölgelerinde hava ve iklim, yağmur ve hasat onun yönetimindeydi. Bereket tanrısı olmasına rağmen bu hâkimiyeti Vanir tanrılarıyla paylaşmak zorundaydı ama gök gürültüsü ve yıldırım, İskandinav mitlerine göre sürekli devlerle savaş halinde olan Thor’un özel gücüydü. İlerledikçe tekerleklerinden yıldırım çıkan bir savaş arabası sürüyordu10. Arabayı Tanngnjost11 ve Tanngrisni12 adında iki keçi çekiyordu; Thor, bu keçileri öldürüp yer, sonra tüm kemikleri derilerinin içinde toplayıp keçileri tekrar hayata döndürürdü. Genelde bu keçileri sürdüğünden ona Binici Thor13 da denirdi. Ving-Thor, Lorridi ve Einridi gibi farklı isimlerle de anılıyordu.
Thor’un hükümdarlığı Thrudvang adıyla biliniyordu, burada göz kamaştıran bir sarayı vardı: Bilskirnir. Bu saray, dünyadaki en büyük saraydı ve 540 odası vardı. Thor’un çok değerli üç eşyası bulunuyordu. Bu eşyaların en önemlisi çekici Mjöllnir’di, ne zaman devlerle savaşa girişecek olsa bu çekici yanına alırdı. Thor bu çekici istediği kadar büyütebilir ya da istediği kadar küçültebilirdi, havaya doğru savrulduğunda her zaman hedefini vurup tekrar sahibinin eline geri dönerdi. Thor’un bir diğer eşyası, bu çekici daha iyi tutmasını sağlayan müthiş demir eldivenleriydi. Son olarak da beline sardığı bir güç kemeri vardı ki bu kemer, Thor’un Æsir gücüne güç katıyordu. Thor olmasa Æsir, devlere karşı aciz kalırdı. Æsir onun ismini anar anmaz, Thor gücünün kanıtını gözler önüne sererdi. Altın saçlı güzeller güzeli Sif ile evliydi, Modi adında bir oğlu