Damon Young

Okuma sanatı


Скачать книгу

eder ve oyunu kaçırdığımızda üzülürüz.” Borges ya da Lovecraft’ın hatalarını bulma niyetiyle yola çıkmamış olsam da avımı kovalamaktan ziyadesiyle memnunumdur.

      Benzersizliğin altını oymak dışında, merak bazen yenilik atmosferini güçlendirir. Herhangi bir metni saran ihtimalleri göstererek bu sanatın özgüllüğünün altını çizer. Tüm hikâye ve argümanlarda, karakter ve atmosferde, konu ve tabirlerde, yazar bunları harekete geçirir. James Joyce’un Ulysses’indeki resmi soru-cevaptan duyumsal monoloğa geçişte, Ted Hughes’un “The Thought-Fox” şiirinde, “sıcak”taki “ani ve keskin tilki kokusu”ndaki canlılıkta… Her metin bu seçimlerle gücünü elde eder. Joyce’un yazdığı bölüm sadece Katolik sınıf kitaplarından alınmış bitkin bir nakarat değildir. Hughes’un hayvanı, rüya yoluyla şiire esin kaynağı olan yanmış tilkinin aksine bir şey söylemez. (“Dedi ki kes şunu, bizi yok ediyorsun.”) Her eser farklı bir şekilde de yazılabilirdi ve meraklı okur Borges’in sonsuz kütüphanesini deşerek bunu keşfeder. Gerçeğin çekiciliğini fark etmek için saplantılı bir ihtimal hissine sahip olmak gerekir.

      Muhterem ve Muhteşem

      Evrensel anlamda en çok takdir edilen erdemlerden biri olan merakı övmek kolaydır. Ama her tertibat gibi merak da yanılabilir. Hâlihazırda bulunanı sıçrayarak geçtiği için, merak gerçek olanı fazlasıyla geride bırakabilir. Yaratıcı biçimde okuruz ama sonunda gözlerimizi kısarak uzaktan bakmak zorunda kalırız, işin kendisi bulanıklaşır. Entelektüel çaba, metnin detaylarından ve yazarın seçimlerinden keyifli bir kaçamak halini alır. Merak aynı zamanda neden merakta olduğumuz konusundan bir kaçış, kendi tuhaflık ve kusurlarımızı görmezden gelme yöntemi de olabilir.

      Yirminci yüzyılın en önde gelen filozoflarından olan Martin Heidegger’ı örnek alalım. Heidegger’ın ana ilgi alanı ontoloji, yani varlık bilimidir ve neyin ne olduğudur. O aynı zamanda da dar görüşlü bir antisemitist ve Nazi sempatizanıdır. Bu gerçekler okuru zorlayan eserlerini hem gölgeler hem de aydınlatır. Formundayken derin sürprizler sunar, hiçlik yerine bir şeylerin var olduğunu hatırlatır ve bu çok heyecan vericidir. Filozof ve eleştirmen George Steiner, Heidegger’ın politik ve etik başarısızlıklarına haklı olarak eleştirel yaklaşsa da onu “apaçık gerçeklerin yoluna parıldayan engeller” koyan bir “şaşırtma ustası” olarak tanımlar.

      Heidegger, kısmen de olsa Sokrates öncesi akımın savunucularının, İsa’dan önce altıncı ve beşinci yüzyıllarda çalışan filozofların rönesansından sorumludur. Heidegger, bu filozofların külliyatından hayatta kalan parçaları almış, onları cesur ve yeni şekillerde, “ilkel Yunanca sözcüklerin özgün gerçeklikleri” diye betimlediği şekillerde yeniden yorumlamıştır.

      Heidegger’ın en akılda kalan çalışması Elealı Parmenides üzerine olandır. Muhtemelen en önemli Sokrates öncesi düşünürlerden biri olan Parmenides, beşinci yüzyılın başında başarısının zirvesindedir. Birlik, çokluk ve varlığın sonsuzluğu üzerine düşünceleri ve entelektüel mirası Batı felsefe ve teolojisinin temelini oluşturan Platon’u etkilemiştir. Platon’un Theaetetus’unda, Sokrates Parmenides’i “muhterem ve muhteşem” olarak tanımlar ve derin asaletini anlatır. Bir nesil sonra, Aristoteles de Parmenides’i “sezgisel” anlamda önder saymış ve Fizik’in birkaç bölümünü onun varlık hakkındaki temel fikirlerini devirmeye adamıştır. Aristoteles, Parmenides’in, filozoflar onun güçlü argümanlarını aşmaya çalışırken Yunan atomculuk kavramının gelişmesine öncülük ettiğine inanmıştır. Bu kavram iki bin yıl sonra Aydınlanma dönemi bilim insanlarını yüreklendirmiştir. Parmenides Batılı düşünce sistemlerine dikkat çekici ve kapsamlı katkılarda bulunmuştur ve Heidegger da onun mirasının tanınmasında önemli rol oynamıştır.

      Buna rağmen, Parmenides’in tek bilinen eseri, bazı parçalarına ulaşılabilmiş “Doğa Hakkında” şiiridir. Büyük âlimlerin karşısında duran bu kafa karıştırıcı bilge, bize minik bir kitapçıktan daha azını bırakmıştır; elimdeki yayın yalnızca iki sayfadır. Pasajlar eksiktir, metnin parçaları yer değiştirmiştir ve yüzyıllar boyu gerçekleşen kopyalama ve bir daha kopyalama bazı yanlışlıkların önünü açmıştır: orada bir harf silinmiş, şurada bir hece eklenmiş gibi. Çoğu zaman banal sayılabilecek hatalara ek olarak, günümüze ulaşan dizeler antik Yunancadır. Yani bu bir çeviridir ve işin içine anlam karmaşası girer. Parmenides’in birçok fikri, daha sonraki filozofların (örneğin Platon ve Aristoteles gibi) fikirleri ışığında yeniden yazılmıştır. Bu nedenle elimize geçen parçalar yüzyıllar boyu ödünç alınmış ışıkların yarattığı aydınlıkta okunmuştur.

      Bu şekilde parçalara ayrılmış oldukları için, Parmenides’in muammalı kırıntıları merak yaratır. Tarih, arkeoloji, dilbilim, antropoloji, edebiyat eleştirisi, felsefe vb. alanların modern araştırmacıları uzmanlık içeren incelemeleriyle boşlukları doldurmaktadır. Elbette ki ilim, Coleridge’in “Kubilay Han”ından Frank Miller’ın Batman’ine kadar birçok esere ışık tutabilir. Ama Sokrates öncesi düşünceleri bu daveti daha bariz hale getirir: kırık bir çömlek gibi, kırık parçalar dikkatli bir yenilemeye muhtaçtır. Parmenides, sayfanın ötesindeki ihtimalleri aramaktan keyif alan sorgulayıcı okurun ilgisini çeker.

      Sıçrayış

      Heidegger, bu araştırmacı bakış açısını, “kaba” ve “Yunancadan uzak” çevirilerin ana noktayı kaçırdığından şikâyet ederek örneklendirmiştir. “Metafizik’e Giriş” adı altında 1930’lu yıllarda Freiburg Üniversitesi’nde verdiği derslerde, Batı felsefesinin, Sokrates öncesi bilgeliğinin mütemadi ve trajik bir eksik tercümesi olduğunu öne sürmüştür. Parmenides’i on sekizinci yüzyıl Almanı olarak değil de beşinci yüzyıl Yunanı olarak okumalıyız diye savunur. Heidegger, Parmenides’in ifadelerinden birini alıp yeniden yorumlar: “Düşünmek ve var olmak aynı şeydir.”

      Heidegger’a göre bu mısranın normal çevirisi zırvalıktır. Antik Yunancada fikir, varlıkla aynı anlama gelmez; bu düşünce yalın gerçekliktir. Onun anlatmaya çalıştığı, düşünce ve varoluşun birbirlerine ait olduklarıdır. Düşünmek ya da Yunancada noein, varoluşa kavrayışlı yönelimdir ve varlık da bizimle buluşmak için yükselen bir şeydir. “İnsan olmak,” der Heidegger, “bir şekilde varlığı kabul etmektir: Platon’un biçimleri, Aristoteles’in cismi ve Hıristiyanlığın da tanrısı vb.” Her dönemin kendine has bir varlığı karşılama yöntemi vardır. Ama bunun tek sebebi bizim zaten varlıktan ve varlıkta olmamızdır. Çünkü biz gerçekliği bir şekilde açığa çıkarma gücüne sahibizdir. Öyle ki varoluşun bu açığa çıkışı, normalde kapkaranlık olan ormandaki küçük bir açıklık gibidir.

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или