olduğunu fark edemezdi. Bunun üzerine babası başka söz söylemedi.
Ertesi gün, ikinci birader gürgen ağacına ulaştı. Kendi bıçağını çekip geri kalan iki bıçağa baktı. İkisinin de passız olduğunu görünce çok sevinip “Tanrı’ya şükürler olsun! Hepimiz sağ salimiz. Ağabeyimiz de çoktan eve varmış,” dedi.
Sonra o da eve gitti. Babası sordu: “Oğlum, sen nasıl bir zanaat öğrendin?”
Delikanlı cevap verdi: “Babacığım, seni boş masallarla yormak istemem. Hırsızım ben.”
Babası şöyle dedi: “Ah, sen de kazançlı bir meslek edinmişsin! Yazıklar olsun!”
Delikanlı itiraz etti: “Ama baba, ben sandığın gibi bir hırsız değilim. Dilediğim ne varsa, onu düşünmem yeterli. O şey ânında elimde olur.”
Tam o sırada dağın kenarında bir yabantavşanı koşuyordu. Pencereden hayvanı gören baba, oğlundan onu yakalamasını istedi. Delikanlı hemen “Şu yabantavşanı buraya gelsin!” diye emretti. Tavşan bir anda karşılarında bitivermişti. Bunun üzerine babası başka söz söylemedi.
Ertesi gün üçüncü oğul gürgen ağacına gelip kendi bıçağını çekti. Geriye kalan bıçağın temiz olduğunu görünce “Tanrı’ya şükürler olsun. Hepimiz sağ salimiz. İki ağabeyim de eve gitmişler,” dedi.
Ve o da eve gitti. Babası ona da hangi mesleği öğrendiğini sordu. Delikanlı cevap verdi: “Sevgili babacığım, sana yalan söylememe gerek yok. Ben bir yıldız falcısıyım.”
Babası bunun güzel bir iş olduğunu söyleyince oğlu şöyle dedi: “Ama ben sıradan falcılardan değilim. Göklere bakar bakmaz yeryüzündeki her şeyin yerini görebilirim.”
Nihayet dördüncü gün avcının en küçük oğlu gürgen ağacına gelip bıçağını çekti. Diğer üç bıçağın yerinde olmadığını görünce çok sevinmişti. “Ağabeylerim çoktan eve gitmişler,” dedi.
Kendisi de evin yolunu tuttu. Babası ne tür bir iş öğrendiğini sordu. Oğlu avcı olduğunu söyledi.
Babası, “Benim mesleğimi hor görmemişsin, sen iyi bir evlatsın,” dedi.
Delikanlı şöyle karşılık verdi: “Fakat babacığım, ben senin gibi bir avcı değilim. Eğer çok güzel bir av hayvanı görürsem, ‘Şu hayvan vurulsun,’ demem yeterlidir, hayvan anında vurulup düşer.”
O esnada dağın eteğinde bir yabantavşanı zıplayıp duruyordu. Pencereden bunu gören babası, “Vur onu!” dedi.
Oğlunun tek bir emriyle tavşan oracıkta yere yığıldı.
Babası, “Ben göremiyorum, öldü mü hayvan?” diye sordu.
Yıldız falcısı, “Evet baba. Çalılıkların ardında yatıyor,” dedi.
Babası, “İyi ama buraya nasıl getireceğiz onu?” diye sordu.
Hırsız oğlu, “Tavşan buraya gelsin,” der demez hayvan yanlarındaydı.
Babaları dedi ki: “Kürkü paramparça olmuş. Bu halde bunu kimselere satamayız.”
Tamirci evlat emretti: “Onarılsın!” Tavşanın kürkü sapasağlam olmuştu.
Babaları şöyle dedi: “Hepiniz kolayca geçiminizi sağlayacak güzel işler edinmişsiniz.”
Bir süre babalarıyla yaşadılar ve yetenekleri sayesinde geçimlerini sağladılar.
Günün birinde ülkenin dört bir yanına bir haber salındı. Kral’ın kızı ortadan kaybolmuştu. Kim Prenses’i bulursa Kral kızını onunla evlendirecek ve üstelik krallık onun olacaktı.
Biraderler “Gidip Prenses’i arayalım,” dediler. Babaları izin vermemişti ama yine de bu göreve talip olduklarını ve kayıp Prenses’i bulacaklarını saraya bildirdiler. Bunun üzerine Kral onları alması için bir araba gönderdi ve huzuruna çıktılar.
Kral’ın onu bulan delikanlıyla kızını evlendireceğini ve hatta krallığını ona bağışlayacağını duyduklarını söylediler.
Kral bunu onaylayıp “Kızımın nerede olduğunu hemen söyleyin,” dedi.
Yıldız falcısı şu an bir şey söyleyemeyeceğini fakat akşam olup yıldızlar belirince kızın yerini görebileceğini anlattı.
Akşam saat sekiz-dokuz gibi dışarı çıkıp gökyüzüne baktılar. Yıldız falcısı, Prenses’in bir ejderhanın tutsağı olduğunu söyledi. Bir gün kız dolaşmak için dışarı çıkmıştı. Bunu gören ejderha Prenses’i yakalayıp Kızıldeniz’in ötesinde bir adaya götürmüştü. Kızcağız her gün kucağına yatan ejderhanın başını iki saat okşamak zorundaydı.
Sabah olunca biraderler toplandı ve at arabasıyla Kızıldeniz’e doğru yola çıktılar. Sonra bir tekneye atlayıp Prenses’in olduğu adaya kürek çektiler. Adaya vardıklarında Prenses dışarıda dolaşıyordu. Ejderha evde değildi fakat Prenses tehlikede olduklarını belirten bir işaret verdi. Zira ejderha eve doğru kanat çırpıyordu.
Hırsız delikanlı hemen bağırdı: “Prenses burada olsun!” Kız bir anda teknede belirdi fakat tehlikede olduklarını, ejderhanın hepsini yok edeceğini haykırdı. Biraderler oradan uzaklaşmak için hızla kürek çekmeye koyuldular ama öfkeli ejderha tepelerinde kükrüyordu.
Yıldız falcısı, avcıya döndü: “Kardeşim, vur onu!”
Avcı, “Ejderha vurulsun!” dedi.
O anda koca ejderha vuruldu fakat teknenin üstüne düşmüştü. Darbenin etkisiyle tekne parçalanıp su almaya başladı. Ejderhayı suya attılar. Avcı bu defa tamirci kardeşinden yardım istedi.
Tamirci, “Tekne onarılsın!” deyince teknenin su alan kısmı kapandı. Böylelikle, sağ salim karaya ulaştılar. Sonra arabaya binip Prenses’le birlikte yola çıktılar. Ne var ki yol üzerinde kavgaya tutuşmuşlardı çünkü Prenses ve krallığı kimin hak ettiğine karar veremiyorlardı. Yıldız falcısı, “Prenses benim hakkımdır. Ben olmasam nerede olduğunu dahi bilemezdik,” dedi.
Hırsız itiraz etti: “Prenses benimdir, ben olmasam onu tekneye getiremezdik.”
Avcı, kızla kendisinin evlenmesi gerektiğini söylüyordu zira o olmasa ejderhayı vurmaları imkânsızdı. Tamirciye gelince, o da ödülü kendisinin hak ettiğinden emindi çünkü onun sayesinde tekne onarılmıştı ve böylece boğulmaktan kurtulmuşlardı.
Kral’ın sarayına ulaştıklarında Prenses’i kimin hak ettiğini sordular. Kral cevap verdi: “Sevgili gençler, adil bir karar vermek istiyorum. Her birinizin kızımla evlenmeyi hak ettiği doğrudur lakin onu ancak bir kişi alabilir. Verdiğim söz gereği, kızımla yıldız falcısı evlenmelidir. Zira kayıp Prenses’i kim bulursa kızımı ve krallığımı ona vereceğime söz vermiştim. Kızımın nerede olduğunu bize yıldız falcısı söyledi. Fakat sizler de çabalarınıza layık şekilde ödüllendirileceksiniz. Her birinize bir bölge verilecek. Böylece kendi ülkenizin kralı olacaksınız.”
Bu karar herkesi memnun etmişti. Yıldız falcısı düğün biter bitmez babasını saraya getirtti. Yaşlı adam oğullarının her birinin kral olduğunu görünce çok sevindi. Bahar mevsiminde tamirciyle, yaz olunca hırsızla, sonbaharda avcıyla ve kışın yıldız falcısıyla kalıyordu. Ölünceye dek her günün tadını çıkardı.
Bu masalın Ceres ve Proserpina döngüsüyle bağlantılı olduğu kanısındayım. Ama burada kızını kaybeden kişi anne değil, baba.