Альберт Генри Вратислав

Slav masalları


Скачать книгу

sözleri Kral’ın aklına yatmıştı. “Sen alt tabakadansın. Hizmetin nedeniyle seni ödüllendireceğim fakat kızımı alamazsın.”

      Gelgelelim Vanek’in ödülde falan gözü yoktu : “Kral, kızını iyileştiren her kim olursa olsun, onunla evlendireceğine kayıtsız şartsız söz verdi. Bir kralın sözü kanun demektir. Kral koyduğu kanunlara herkesin uymasını istiyorsa ilk önce halka örnek olmalı. Sözün özü, Kral kızını bana vermek zorunda.”

      “Yakalayıp bağlayın şunu,” diye bağırdı az önce konuşan vezir. “ Kimse Kralımıza ne yapacağını söyleyemez. Bu, majestelerine hakarettir! Böyle hadsiz bir adamın hakkı ölümdür. Majesteleri, bu rezil adamın kılıçla idam edilmesini emretmek istemez misiniz?”

      Kral emretti: “İdam edin şunu!”

      Vanek hemen eli kolu bağlanarak götürüldü. Darağacına getirildiğinde Şans onu bekliyordu. Zekâ’nın kulağına usulca fısıldadı: “Gördün mü bak, senin yüzünden neler oldu? Kellesi gidecek delikanlının. Şimdi açıl da senin yerine geçeyim!”

      Şans, Vanek’in bedenine girer girmez celladın kılıcı idam sehpasına çarpıp kırıldı. Sanki biri elinden alıvermişti kılıcı. Yeni bir kılıç getirmelerine zaman kalmadan bir ulak geldi şehirden. Dörtnala koşan atının sırtında neşeyle davul çalıyor ve beyaz bir bayrak sallıyordu. Vanek için yollanmış bir kraliyet arabası onu izliyordu.

      Olay şöyleydi: Prenses babasına Vanek’in doğruyu söylediğini anlatmıştı. Bir kralın sözü kanun demekti. Vanek, asil bir soydan gelmiyorsa bunun kolayı vardı. Onu prens ilan etmesi yeterliydi. Kral şöyle dedi: “Haklısın kızım. Prens olsun Vanek!”

      Kral’ın emri üzerine hemen bir araba gönderildi. Vanek’in yerine, Kral’ı genç adama karşı kışkırtan vezir idam edildi. Ardından Vanek ve Prenses evlendiler. Genç çift bir kraliyet arabasıyla evlerine giderken Zekâ yol üzerinde onları bekliyordu. Burada Şans ile karşılaşınca sanki birden üstüne soğuk su dökülmüş gibi başını eğip kenara çekildi.

      Derler ki o zamandan beri Zekâ, her karşılaştıklarında Şans’a yer açar.

      Jezinkalar5

      Bir zamanlar öksüz ve yetim bir çocuk yaşardı. Geçimini sağlamak için çalışması gerekiyordu. Gece gündüz demeden yolları aştıysa da hiçbir yerde iş bulamadı. Ta ki günün birinde bir viraneye denk gelene kadar. Bir ağaç altında kaybolmuştu bu ev. Kapı eşiğinde ihtiyar bir adam oturuyordu, gözleri iki kara oyuktu. Ahırda keçiler meliyordu. Yaşlı adam dedi ki: “Zavallı keçilerim, keşke sizi meraya götürebilsem ama elimden bir şey gelmiyor. Gözlerim kör. Size çobanlık edecek kimsem yok.”

      “Dedeciğim, ben sana yardım edebilirim,” diye cevap verdi delikanlı.

      “Sen de kimsin? Adın ne?”

      Çocuk kendisini tanıttı, adının Johnny olduğunu söyleyip başına gelenleri anlattı.

      “Peki Johnny, bana yardım edebilirsin. Önce keçileri meraya götürmen gerek. Yalnız onları sakın ormandaki tepeye götürme. Yoksa Jezinkalar gelip seni uyutur, sonra tıpkı bana yaptıkları gibi gözlerini oyuverirler.” “Korkma Dede,” diye cevap verdi Johnny. "Jezinkalar benim gözlerime dokunamazlar."

      Ardından keçileri ahırdan çıkarıp meraya götürdü. İlk iki gün hayvanları ormandan uzakta otlattı. Ama üçüncü gün kendi kendine şöyle düşündü: “Ne diye Jezinkalardan korkacakmışım? Keçileri ormana götüreceğim, orada daha güzel otlar var.”

      Sonra üç yeşil böğürtlen çalısı koparıp şapkasına yerleştirdi. Keçileri doğruca ormandaki yeşil tepeye sürdü. Hayvanlar burada otlarken Johnny, dinlenmek için bir ağaç gölgesine oturdu. O sırada beyazlar içinde güzel mi güzel bir genç kız belirdi karşısında. Güzelce taranmış kuzguni siyah saçları sırtından aşağı dalgalanıyordu, gözleri birer kara zeytin gibiydi.

      “Tanrı seni korusun, ey keçi çobanı!” dedi kız. “Bahçemizde enfes elmalar yetişir. Buyur, sen de bir tane al. Ne kadar leziz olduklarını gör.”

      Genç kız, Johnny’ye kıpkırmızı bir elma verdi. Fakat Johnny elmadan yediği takdirde uyuyakalacağını ve gözlerinin oyulacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden şöyle dedi: “Çok teşekkürler güzel kız! Efendimin bahçesinde bunlardan daha güzel meyveler veren bir elma ağacı var. O elmalardan çok yediğim için tokum.”

      “Madem öyle ısrar etmeyeceğim,” diye cevap veren kız oradan uzaklaştı.

      Bir süre sonra ondan da güzel bir başka kız geldi. Elinde kıpkırmızı bir gül vardı. “Tanrı seni korusun ey keçi çobanı!” dedi. “Ne güzel bir gül kopardım çalılardan. Kokusu da harika. Bir kere koklasana.”

      “Çok teşekkür ederim güzel kız ama benim efendimin bahçesinde bundan çok daha güzel güller var. Hepsini bol bol kokladım.”

      “Madem öyle, bırak kalsın!” dedi kız öfkeyle, sonra sırtını dönüp gitti.

      Ardından üçüncü kız geldi. Diğerlerinden de genç ve güzeldi. “Tanrı yardımcın olsun, ey çoban!”

      “Teşekkürler güzel kız!”

      “Hakikaten, pek yakışıklı bir delikanlısın,” dedi kız. “Ama saçlarını tarayıp güzelce giyinsen, daha hoş gözükürsün. İzin ver tarayayım saçlarını.”

      Johnny hiçbir şey demedi ama kızın yaklaşması üzerine başından şapkasını çıkarıp sakladığı çalılardan birini fırlattı. Kızın iki eline isabet etmişti çalılar. “İmdat! İmdat!” diye acı içinde bağıran kız, ağlamaya başladı. Ne kadar uğraşsa da yerinden kıpırdayamıyordu.

      Johnny kızın ağlayıp inlemesine aldırmadan çalılarla ellerini sıkıca bağladı. Bunun üzerine diğer iki kız koşarak geldi. Kardeşlerinin yakalandığını görünce ellerini çözmesi için Johnny’ye yalvarmaya başladılar. “Kendiniz çözün,” dedi Johnny.

      “Yapamayız ki! Ellerimiz pek narindir, dikenler batar.”

      Fakat ne kadar dil dökseler de delikanlıyı ikna edemeyeceklerini anlayan kızlar, ellerini çözmek için kardeşlerinin yanına gitmek zorunda kaldılar. Bunun üzerine Johnny birden öne atılıp onların da ellerini bağlayıverdi.

      “Gördünüz mü, yakaladım işte sizi kötü kalpli Jezinkalar! Neden oydunuz efendimin gözlerini, ha?”

      Bu olayın ardından delikanlı, keçilerin sahibi yaşlı adamın yanına gidip şöyle dedi: “Gel dede. Sana gözlerini geri verebilecek birini buldum.”

      Tepeye vardıklarında ilk Jezinka’ya seslendi: “Söyle bakalım, ihtiyarın gözleri nerede? Yoksa gözünün yaşına bakmam seni suya atarım!”

      Jezinka, yaşlı adamın gözlerinin yerini bilmediğini söyledi. Bunun üzerine Johnny yaklaştı. Niyeti kızı tepenin aşağısında hızla akan nehre atmaktı.

      “Yapma Johnny, yapma!’’ diye yalvardı Jezinka. “Sana ihtiyarın gözlerini vereceğim.”

      Kız delikanlıyı bir mağaraya götürdü. Burada yüzlerce gözden oluşan bir yığın vardı. Kimi kocaman kimi küçük; kimi mavi kimi ise yeşil, siyah ve kırmızıydı. Kız yığının içinden bir çift göz alıp delikanlıya uzattı. Fakat Johnny bunları yaşlı adamın gözlerindeki boşluklara yerleştirdiğinde zavallı adam haykırmaya başlamıştı: “Heyhat! Bunlar benim gözlerim değil. Baykuşlardan başka şey görmüyorum.”

      Johnny