Альберт Генри Вратислав

Slav masalları


Скачать книгу

adam yine kendi gözleri olmadığını söyledi. “Turnabalıklarından başka bir şey göremiyorum,” dedi.

      Üçüncü Jezinka da Johnny’yi aldatmıştı. Delikanlı, kızı suya fırlatmak üzereydi ki kız gözyaşları içinde yalvardı: “Dur Johnny, yapma! İhtiyarın gözlerini vereceğim.”

      Sonra yığının altından iki göz çıkardı. Johnny bunları yaşlı adamın göz oyuklarına yerleştirdi. İhtiyar bu defa neşesinden haykırmıştı: “İşte, benim gözlerim! Tanrı’ya şükürler olsun. Yine görebiliyorum!”

      Bundan sonra Johnny ve ihtiyar birlikte mutlu bir şekilde yaşadılar. Johnny keçileri otlatırken ihtiyar da evde peynir yapıyordu. Sonra birlikte afiyetle yemek yiyorlardı. Jezinka’ya gelince, bir daha onu o tepede gören olmadı.

      Orman Perisi

      Betty küçük bir kızdı, annesi ise dul bir kadın. Harap bir köy evi ile iki dişi keçiden başka hiçbir şeyleri yoktu. Buna rağmen Betty her zaman pek neşeliydi. İlkbahardan sonbahara kadar keçileri bir huş ağacının bulunduğu otlakta otlatırdı.

      İşte Betty her gün bu otlağa giderdi. Evden ayrılmadan önce annesi bir dilim ekmek ile bir kirmen6 koyduğu sepeti verip “Yünle dolsun!” derdi. Betty, örekesi olmadığından eğirmesi gereken keten ipi başına bağlardı.

      Betty annesinin elinden sepeti alıp keçilerin ardından neşeyle huş ağacının olduğu yere yürümeye koyulurdu. Oraya vardıklarında keçiler otlara hücum ederken Betty bir ağacın altına oturup işe başlardı. Sol eliyle başındaki ipi çeker, sağ eliyle kirmeni kullanırdı. Kirmenin yere çarpmasıyla çıkan ses ve küçük kızın neşeli şarkısı birbirine karışıp ormanda yankılanırdı.

      Güneş tepeye çıkınca Betty işini bir kenara bırakıp keçilere seslenirdi. Yanından uzaklaşmasınlar diye ikisine de bir parça ekmek verdikten sonra birkaç çilek ya da başka mevsim meyveleri bulmak için ormana girerdi. Topladığı meyveleri ekmeğinin üstüne tatlı niyetine yerdi. Yemeğini bitirince ayağa fırlar, ellerini çırpıp şarkı söylemeye ve dans etmeye başlardı. O sırada güneş, yeşillikler arasından kıza gülümserdi. Çimenlerde keyif çatan keçiler “Ne kadar neşeli bir çobanımız var,” diye düşünürdü. Dansın ardından yine hiç ara vermeden ip eğirmeye koyulurdu küçük kız. Akşam keçileri eve getirdiğinde kirmeni daima dolu olurdu. Annesinden hiç azar işitmezdi çünkü işini hep böyle eksiksiz yapardı.

      Bir gün, âdeti olduğu üzere tam gün ortasında işine ara vermiş, küçücük yemeğini yedikten sonra dans etmeye hazırlanıyordu. Birden karşısında nereden çıktığı belli olmayan güzel bir kız belirdi. Tül gibi incecik beyaz bir elbise vardı üzerinde, altın rengi saçları beline kadar uzanıyordu. Ayrıca başını orman çiçeklerinden yapılmış bir taç süslüyordu.

      Betty’nin şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Genç kız tebessüm ederek hoş bir sesle konuştu: “Betty, dans etmeyi sever misin?”

      Genç kızın sevimli tavrı ve konuşması Betty’nin kalbini yumuşatmış, korkusunu yok etmişti. “Ah, bütün gün dans etsem yorulmam!” diye cevap verdi.

      “Gel öyleyse, birlikte dans edelim. Ben sana öğreteceğim!”

      Bu sözlerin ardından kız elbisesinin ucunu toplayıp Betty’yi belinden kavradı ve onunla dans etmeye başladı. Böyle döndükleri sırada o kadar hoş bir müzik duyuluyordu ki Betty’nin heyecandan kalbi duracaktı.

      Siyah, külrengi, kahverengi ve alacalı kaftanlar içindeki müzisyenler huş ağacının dallarına oturmuştu. Güzel kızın işaretiyle bir araya gelen seçkin müzisyen grubu; bülbüller, tarlakuşları, ketenkuşları, sakalar, fluryalar, ardıçkuşları, karatavuklar ve pek hünerli bir alaycı kuştan oluşuyordu.

      Betty’nin yanakları kızarmıştı, gözleri ışıl ışıldı. Keçileri ve işi aklından uçup gitmişti. Büyüleyici hareketlerle dans eden partnerinden gözlerini ayıramıyordu. Kızın hareketleri öyle yumuşaktı ki narin ayaklarının altındaki çimler bile ezilmiyordu. Akşama kadar böyle eğlenip dans ettiler ama Betty’nin ayakları hiç yorulmamıştı. Sonra güzel kız dansı bıraktı, müzik durdu ve kız tıpkı geldiği gibi bir anda gözden kayboluverdi.

      Betty etrafına baktığında güneşin batmak üzere olduğunu gördü. Hemen ellerini başına götürdü. Keten ip, sabah getirdiği gibi duruyordu. Çimende duran kirmeni bomboştu. Keten ipi başından alıp kirmenle birlikte sepete koydu. Keçilere seslenip evin yolunu tuttu.

      Yol boyunca hiç şarkı söylemedi çünkü güzel dansçı kıza aldanıp bütün günü aylaklıkla geçirdiği için kendine çok kızgındı. Bir daha gelecek olursa o kızı dinlememeye kararlıydı. Her zamanki neşeli sesi duyamayan keçiler, peşlerinden gelenin gerçekten kendi çobanları olduğundan emin olmak için arkalarına baktı. Şarkı söylemeden geldiğini görünce annesi de kaygılanmış, “Hasta mısın kızım?” diye sormuştu.

      “Hayır anneciğim hasta değilim ama çok şarkı söylemekten boğazım ağrıyor. O yüzden sessizim,” dedi Betty.

      Sonra kirmen ve eğrilmemiş keten ipi yerine koymaya gitti. Annesinin ipi hemen dolama alışkanlığı olmadığını bildiğinden, o gün bitiremediği işi ertesi gün telafi etmek niyetindeydi. Bu yüzden, bütün gün birlikte şarkı söyleyip dans ettiği güzel kızdan annesine bahsetmedi.

      Ertesi gün Betty yine şarkılar söyleyerek keçileri huş ağacının olduğu yere götürdü. Keçiler hemen otlanmaya başladı. Betty ağacın altına oturup zaman kaybetmeden işe koyuldu. Bu sırada hep şarkı söylüyordu zira şarkı söylerken ip eğirmek daha kolay geliyordu. Saatler geçti, güneş gökte yükselmiş ve öğle vakti olmuştu. Betty keçilere birer lokma ekmek verdikten sonra çilek aramaya gitti. Geri dönüp yemeğini yerken keçilerine dert yanıyordu: “Ah, benim keçiciklerim. Bugün dans edemem, çok işim var!”

      Kucağındaki ekmek kırıntılarını toplayıp kuşlar yesin diye bir taşın üzerine koydu. O sırada “Neden dans etmeyecekmişsin?” diye sordu güzel bir ses. Geçen gün gördüğü o güzel kızdan başkası değildi bu. Sanki bulutlardan düşüvermiş gibi Betty’nin yanında bitmişti. Betty bu sefer öncekinden daha da fazla korkmuştu. Onu görmemek için gözlerini yumdu ama kız aynı soruyu tekrarlayınca tevazuyla cevap vermek zorunda kaldı: “Bağışlayın beni güzel hanımefendi fakat sizinle dans edemem çünkü bugün de işimi ihmal edersem annemden azar işiteceğim. Akşam olmadan dün yarım bıraktığım işimi bitirip bütün bu ipleri eğirmem gerek.”

      “Haydi gel, dans edelim,” dedi güzel kız. “Güneş batmadan işlerin hallolmuş olacak.” Sonra elbisesinin ucunu kıvırıp Betty’yi belinden kavradı. Huş ağacının dallarında oturan müzisyenlerin nağmeleri eşliğinde dans etmeye başladılar. Güzel kız eskisinden daha göz alıcı hareketlerle dönüyordu. Öyle ki Betty onu izlerken mest olmuş, işini ve keçileri yine unutuvermişti. Nihayet kız dansı bıraktı ve müzik durdu. Bu sırada güneş batmak üzereydi. Betty ellerini başına götürüp eğrilmemiş iplere dokununca ağlamaya başladı. Güzel kız elini Betty’nin başına koyup ipleri çekti ve ince bir dala sardı. Sonra kirmeni eline alıp ip eğirmeye başladı. Kirmen, Betty’nin gözleri önünde gitgide dolmuştu. Güneş batmak üzereyken bütün ipler eğrilmişti. Betty’nin önceki gün yarım bıraktığı ip de bitmişti. Güzel kız, yumağı Betty’ye uzatırken şöyle dedi:

      “İpi makaraya sar ve homurdanma. Sözlerimi unutma sakın: İpi sar ve homurdanma!” Bu sözlerin ardından kız yer yarılıp içine girmiş gibi bir anda gözden kayboldu.

      Betty çok mutluydu. Eve dönerken şöyle geçirdi içinden: “Bu kadar iyi ve yardımsever biri olduğuna