ve fildişiyle kaplanmıştı. Kaplanmayan kısımlar -yüzü, boğazı, göğsü ve elleri- fildişinden yapılmıştı. Sağ elinde ayrıca altın ve fildişinden Zafer Tanrıçası’nın heykeli, sol elinde de tepesine kartal tünemiş bir kral asası duruyordu. Mevcut sayısız ayrıntılı betimlemeler bize sadece heykeltıraşın tanrının çehresine nüfuz ettiği yüce görkemi hakkında belli belirsiz bir fikir sunuyor. Fidias’ın amacı onu insanlığa sadece Olimpos’un her şeye gücü yeten hükümdarı hem gücü hem de bilgeliğiyle tüm tanrılar ve insanlardan üstün biri olarak değil ayrıca hepsinin şefkatli babası ve bütün güzel hediyelerin müşfik dağıtıcısı olarak göstermekti. Tam alnından çıkıp yüzünün iki yanına eşit parçaya dökülen saçları inançlı güce sahip bir aslan yüzü ifadesini andırıyordu. Bu ifade yüksek alnı ve sert biçim verilmiş burnuyla daha etkili kılınmıştı. Aynı zamanda hafif aralanmış dudaklarının görüntüsü insana tatlı bir yardımseverlik kanısı veriyordu. Anlatılanlara göre Fidias heykeli tamamladıktan sonra tanrıya eserini beğendiğini gösteren bir işaret göstermesi için dua etmiş. Bunun üzerine Zeus bir yıldırım şulesinin tapınağın açık çatısından içeri düşmesini sağlamış ve böylece kendi heykelinin görüntüsünü onaylamış.
Dünyanın yedi harikasından biri sayılan Fidias’ın bu muhteşem başyapıtı hiç zarar görmeden neredeyse 800 yıla kadar varlığını sürdürmüştür. Görünüşe göre III Theodosius döneminde çıkan bir yangında yok olmuş.
Bunun ardından gelenler Yunan ve Romalı heykeltıraşlar tarafından yapılan Zeus’un mevcut heykellerinin en önemlileridir; sanatsal değer bakımından ilk sıradaki geçen yüzyılda Otricolli tarafından keşfedilen -şu anda Roma’daki Vatikan Müzesi’nde bulunan- ve Carrara mermerinden yapılmış Zeus büstüdür (3. Şekil). Zeus’un yüce görkemi ve cömertliğinin birleşimi heykelin muhteşem çehresinin temel özelliğidir. Bir sonraki ise Verospi Jüpiter’i olarak bilinen ve yine Vatikan Müzesi’nde bulunan, devasa boyuttaki mermerden bir heykeldir (4. Şekil). Son olarak şu an Napoli Müzesi’nde bulunan, Pompei’de keşfedilmiş bir Zeus büstünün yanı sıra Epir, Paramythia’da (Aydonat) keşfedilen ve şu an British Museum’da bulunan eşit güzellikte bronz bir heykel vardır. Zeus’un bugüne ulaşan tüm heykellerinin karşılaştırılmasından, antik sanatın amacının onu özellikle evrenin sevecen hükümdarı olarak Olimpos’un yükseklerinde bilinçli bir görkem içinde, keyifli ve rahat biçimde temsil etmek olduğunu anlayabiliyoruz. Ayırt edici özellikleri, düzgün kavisli kaşlarının her iki yanından yele gibi dökülen kümelenmiş saçları ve gür dalgalı sakalıdır. Sembolleri arasında saltanatının simgesi olarak kral asası, yıldırım, kartal, ibadetinin sembolü adak tası vardır. Ayrıca hükmettiği evrenin sembolü olarak koltuğunun yanında ya da altında duran küre ve Zafer Tanrıçası’nın heykeli bulunur. Başı bazen, meşe onun için kutsal olduğundan, meşe yapraklarından bir çelenkle ve bazen zeytin dalı ya da sade bir şeritle süslenmiştir çünkü ikincisi genelde hükümdarlık işaretidir. 5. Şekil’de İlia’da basılmış iki sikkenin gravürü verilmektedir. Birisi Floransa, diğeri Paris Müzesi’nde bulunmaktadır.
3. Şekil Otricoli Zeus. Vatikan Müzesi
4. Şekil: Jüpiter Verospi. Vatikan Müzesi.
2. Hera (Juno):
Homeros’a göre Hera, Kronos ile Rhea’nın kızlarından en büyüğüdür. Hem erkek kardeşi hem de eşi olan Zeus’un dişi karşılığıdır. Havayı ya da atmosferi temsil eder ve bu nedenle Zeus gibi hava ile gökyüzü olaylarını kontrol ettiği düşünülürdü. Ayrıca göklerin kraliçesi olarak Zeus’un mevkiinin tüm saygınlığını paylaşıyordu. Kendisine yönelik tüm söylencelerin içeriğini oluşturan Zeus’la evliliği, şairlere hem ciddi hem de eğlencelik şiirleri için zengin ve yaratıcı malzemeler sağlamıştır. Zeus ile Hera’nın kutsal evliliği için türküler söylenmiştir. Düğünün anısına, bahar gelgiti döneminde festival adakları ve evlilik törenleri ile tanrıçanın mabedinin önünde kutlamalar yapılırdı. Gerek asil çiftin evliliğindeki anlaşmazlıklardan gerekse Zeus’un iyiliğine nail olan ölümlü kadınların başına gelen acımasız kaderden bahsetmeden edilmezdi. İşte bu yüzden kıskançlık ve rekabet, tanrıçanın karakterinin en önemli özellikleri oldu. Oysaki hem kendisine yapılan ibadette hem de sanatçılar tarafından betimlenmesinde, zarif ve nazik bir ilah ve kendi cinsinin hususi korumacısı olarak görünmektedir.
5. Şekil: Fidias’ın Zeus figürünü taşıyan İlya sikkeleri (Overbeck’ten sonra).
Hera’nın doğal manası Yunanlar arasında kolayca ortadan kaybolmuştur ve genel olarak evlilik bağının koruyucusu olarak onurlandırılmış gibi görünmektedir. Bu bağın bozulmamış kutsallığını koruyan kadının asaleti, en yüce ifadesini onda bulur. Evliliğin hususi kadın koruyucusu olarak evliliğin kutsallığına göz kulak olması, çocukların kutsanmasını ihsan etmesi ve kadınları doğum esnasında koruması gerekiyordu.
Aslında Hera’ya tapınma çok yaygın değildi. Onun tapınma merkezi Argos idi. Bu nedenle sıkça kendisine Argive ismi verilir. Argos, Miken ve Sparta, Homeros’un döneminde onun en sevdiği şehirler olarak belirtilir. Evlilik tanrıçası olarak edindiği yeni karakteri önem kazandıkça ona yapılan ibadet de doğal olarak yaygınlaştı. Boeotia ve Evia’da (Eğriboz) kendisine çok eskiden beri tapılıyordu ancak onun asıl tapınağı, Argos ile Mi-ken arasındaki Heraion’du. Burada, tanrıçanın Sikyonlu sanatçı Polykleitos9 tarafından yapılan altın ve fildişinden en görkemli heykeli bulunuyordu.
Juno (tam olarak Jovino) tıpkı Yunanlar arasında Hera’nın olduğu gibi Romalılar arasında doğum tanrıçası ve evlilik koruyucusu olarak aynı yeri alır. Juno’ya Regina adıyla Roma şehri ve imparatorluğunun koruyucu ilahı olarak da saygı duyulmuştur. Başlıca mabedi, Jüpiter Tapınağı’nda ayrı bir şapele sahip olduğu Capitol’deydi (başkent). Tanrıçanın başlıca festivali olan Matronalia, şehrin tüm evli kadınlarının geçit töreniyle Eszuilline tepesindeki tapınağa yürüyüp tanrıçaya çiçek ve işret10 sundukları martın ilk gününde kutlanıyordu. Juno’ya kurban edilenler genellikle küçük düvelerdi. Kutsal kuşları, sonradan Yunan Hera’nın tavus kuşunun da aralarına eklendiği kaz ve kargaydı.
Juno ile ilgili sanat eserleri arasında en ünlüsü; fotoğraflar ve modeller sayesinde oldukça iyi tanınan, kayda değer güzellikte devasa bir mermer büsttür. Mağrur ve buyurgan çehresi, nadir bir seviyede kadının başlıca övünç kaynağı olan izzet ve zarafetini birleştiren mükemmel kadınsı güzelliğin kusursuz örneğidir.
Bunun ardından kıyafetinin hayranlık uyandıran dökümü ile ayırt edilen, bütün ve dik duran büyük boyuttaki bir heykel olan Vatikan Müzesi’ndeki Juno Barberini gelir (6. Şekil). Şu an Napoli Müzesi’n-de bulunan Farnese Juno da bahsedilmeyi hak ediyor. Aynı müzede muhtemelen Polykleitos’un düşüncesini yansıttığı için üzerinde hakkı olduğu iddia edilen tuhaf bir güzellikteki Hera’nın büstü bulunmaktadır. Bunun da bir gravür çizimini 7. Şekil’de sunmaktayız.
Juno’nun karakteristik özellikleri arasında oldukça çıkık bir çene, kararlı bir irade gösteren yüz ifadesi, oldukça bükülmüş dudaklar, sınırları iyi çizilmiş burun delikleri, büyük gözler, yüksek soylu bir alın bulunuyordu. Tanrıçanın simgeleri; gücünü temsil eden asası ve tacı, evli bir kadının sembolü olan duvağı (daha geç dönemdeki sanatçıların eserlerinde çoğunlukla ihmal edilmiştir), elindeki adak kâsesi, aşkın sembolü olan nar, ayaklarının dibindeki tavus