Otto Seemann

Yunan ve roma mitolojisi


Скачать книгу

gösterirken, kapalı dudaklarıyla öne çıkık çenesi kararlı ve iradeli bir yaradılışı göstermektedir.

      Minerva’nın gözde hayvanları arasında yılan, baykuş ve horozdan bahsedebiliriz. İlki bilgelik, ikincisi derin tefekkür ve sonuncusu savaş için ateşli bir arzu sembolüdür. Minerva’nın simgeleri arasında göğüs kalkanı (siper olarak kullanılan), mızrak ve miğfer bulunur. Miğfer bazen takanın baskın kudretinin simgesi olan Griffon12 figürleriyle süslenir. Heykellerin tümü tanrıçanın iffetli karakteriyle uyumlu olarak tamamen kıyafetlidir.

      8. Şekil: Pallas Giustiniani. Vatikan.

      9. Şekil: Athena Polias. Villa Albani.

      10. Şekil: Pallas Athena. Napoli.

      4. Apollon:

      Athena’nın Zeus’un en gözde kızı olması gibi Apollon da oğulları arasında en görkemli ve yakışıklı olanıdır. Zeus’un diğer oğulları gibi o da ışık tanrısıdır ve aslında doğadaki bu kudretli gücün en saf ve en yüce temsilcisidir. Annesi Leto (Latona) gecenin karanlığının temsilcisidir. Kutsal efsaneye göre, hamile kaldığında insanoğlu kudretli tanrının görünüşünden korktuğundan onu kabul etmeyi reddettiği için etrafta dolaşmaya mecbur bırakıldı. Bu söylence daha sonra Hera’nın kıskançlığını onun gezintilerine atfeden sonraki yazarlar tarafından değiştirilmiştir. Leto sonunda bir zamanlar yüzen bir ada olan ve devasa sütunlarla denizin dibine bağlanmak zorunda olan Delos’ta bir sığınak buldu. Ahlaksız ve dine aykırı her şeyden nefret eden, göklerin aydınlık tanrısı olarak Apollon’u doğumundan kısa süre sonra karanlığın şeytani güçleri ile çarpışmaya hazırlanırken görüyoruz. Oklarıyla hem dev Tityos’u hem de yılan Pithon’u katletmiştir. İkincisi Delphi yakınlarındaki Plistus vadisinde yaşayan ve insanlarla büyükbaş hayvanları yok eden bir canavardı. Bu ve benzeri söylenceler âdeta baharın yumuşak ılık havasının kışın karanlık kasveti üzerinde uyguladığı galip kudreti üzerine yazılan bir methiyedir.

      Ancak her ne kadar Apollon şeytani ve ahlaksız olan her şeyin düşmanı gibi görünse de eski söylenceler onu hedefini şaşmaz okları sayesinde insanların ve hayvanların üzerine öldürücü salgınlar gönderip afetler yayan korkunç bir ölüm tanrısı olarak da temsil eder. Bu durum yine de tanırının doğal manasına bakılarak kolayca açıklanabilir. Doğrusu, güneşin ışınları kışın soğuğunu bozguna uğratır fakat sıcaklıkları yükseldikçe ışınların kendileri sonunda hastalık ve ölüme neden olur. Bu durum Hyacinth’in ölümünü anlatan fablda güzel bir şekilde betimlenmektedir.

      Işığın tanrısı olarak kişiliğini derinlemesine incelemeye devam edecek olursak, Apollon daha sonra caddeler ile evlerin koruyucusu olarak ortaya çıkar. Onun sembolü ve tüm büyülere karşı bir savunması olarak evlerin kapılarının yanına genellikle koni biçiminde bir sütun inşa edilirdi. Sağlık tanrısı olarak ünü bununla ilintiliydi. Aslında hastalık ve ölüm yayan ancak diğer yandan fiziksel hastalıklara karşı mutlak güce sahip olan bir tanrıydı. Yine de kişiliğindeki bu özellik, oğlu Asklepios’un şahsında daha yaygın bir biçimde gelişmiştir. Ancak bu harikalar yaratan ilahın iyileştirebildiği tek şey harici hastalıklar değildi. Günah ve suçtan gerçek kurtarıcı olarak yalnızca o, suçlu ruhlara teselli verebilirdi. Hatta Furialar (Erinyeler13) tarafından kovalananlar için bile Orestes’in hikâyesinde bulunan türden şefkat ve merhametin güzel bir örneğini taşır. İşte burada, insanların ruhları üzerinde yatıştırıcı ve sakinleştirici bir etkisinin olduğu gerçeğinden yola çıkarak müzik tanrısı kişiliğinin tanımını araştırmamız gerekir. Favori çalgısı lirdi ve bunu tanrıların verdiği ziyafetlerde Musaların fevkalade nağmeleri eşliğinde mükemmel bir beceriyle çalmaya alışıktı. Bu yüzden Apollon, onların lideri olarak görülürdü. Orfe ile Linus gibi antik dönemin en büyük şairlerinin hepsi, efsanelerde onun oğulları olarak temsil edilirdi.

      Ancak Apollon, Yunanlar arasındaki en büyük önemini kehanetin tanrısı olarak elde etmiştir. Kehanetleri son dönemlere kadar bile sosyal ve siyasi hayat üzerinde önemli bir etki kurmaya devam etmiştir. Apollon’un esin kaynağı oldukça ayırt edilebilirdi çünkü tanrı, geleceği görünen işaretlerden ziyade; kehanetlerini aracılığıyla ortaya çıkarmak istediği kişilerde deliliğin sınırlarında gezinen coşkulu bir akıl durumu teşvik ederek ortaya çıkarıyordu. Bu kişiler genellikle ya alışılmadık derecede özel tapınaklarda ya da Sibylla gibi yalnız başına ikamet edip tanrının yanıtlarını yayan kadınlar ya da bakirelerdi. İlk zamanlarda sayıları bir hayli fazlaydı. Kolofon yakınlarındaki Claros’ta bir tane, Milet yakınlarındaki Didyma’da bir ve Thebai yakınlarındaki İsmenus’ta da bir tane kâhin bulunurdu. Ancak bu kâhinlerin hepsi nihayetinde Delfi’deki tarafından gölgede bırakıldı. Bu kâhinin yanıtları Yunan tarihinde uzun bir süre, özellikle de Doiralı kavimler üzerinde baskı kurmuştur. Pythia’nın ya da Apollon’un rahibesinin kasılmalarının nedeni, kısmen defne ağacı yapraklarını çiğnemesinden kısmen de kutsal sehpanın altında yerdeki bir yarıktan yayılan hafif dumandı. Sadece üyeliğe kabul edilmiş rahipler tarafından anlaşılan yanıtları verdiği esrik hali, ağzından fışkıran köpükler ve vücudunun kasılmalarında açığa çıkar.

      Delfi doğal olarak Apollon’un başlıca tapınma merkezi oldu. Görkemli tapınak, eskisinin bir yangında yıkılmasının ardından Peisistratos’un döneminde yeniden inşa edildi. Bağışlardan elde edilen servet öyle çok arttı ki değeri 10.000 talent14 (2.000.000 İngiliz sterlininden fazla) oldu. Pythian oyunları Delfi yakınlarında her olimpiyatın üçüncü yılında kutlanırdı.

      Doğum yeri olan Delos’taki tapınağı daha az tanınıyordu. Mabet, Cynthus Dağı’nın eteklerinde bulunuyordu ancak adanın tamamı tanrı adına kutsaldı ve bu nedenle hiç kimse buraya gömülmezdi. Burada da Theseus tarafından başlatıldığı söylenen oyunlar, tanrının şerefine dört yılda bir düzenleniyordu. Bunun yanı sıra Apollon’un sadece Yunanistan’da değil, Anadolu’da ve Yunan kolonilerinin uzandığı her yerde daha az tanınan çok sayıda mabedi ile tapınak yeri vardı.

      Romalıların Apollon’u, isminden de belli olduğu üzere Roma’ya Yunanistan’dan devredilmişti. Görece oldukça erken bir dönemde insanlar, her ne kadar geleceğe dair ipuçları ihsan etseler de yanıtları sadece evet ya da hayırla sınırlı olan Romalı tanrılar gibi kâhince ilahlara gereksinim duymaya başladılar. Dahası, Apollon’a gerçekten ithaf edilen ilk tapınağın ağır bir salgının baskısı altında MÖ 429’da inşa edildiği gerçeğinden anladığımız kadarıyla şifa tanrısı özelliğiyle çok daha önceden Roma sistemine kabul edilmiştir. Apollon’a ibadet etmek, Aktium Muharebesi’ndeki zaferini söz konusu tanrıya atfeden İmparator Augustus tarafından özellikle yüceltilmiştir. İmparator, Palatino Tepesi’ne Apollon adına heykeltıraş Skopas’ın meşhur Apollon Citharoedus heykeliyle süslenmiş görkemli bir tapınak inşa ettirmiştir.

      Bu açıklama bizi bu tanrının farklı heykelleri hakkında düşünmeye sevk eder. Apollon, heykellerinde daima genç bir görünüme sahiptir ve sakalsızdır. Tasvirlerinde güçlü ve yakışıklıdır, başı kümelenmiş sarı saç lüleleriyle kaplıdır. Görkemli bir yüz ifadesi taşımasına karşın çehresinden neşe veren bir dinginlik yayılır. Genellikle tanrının betimlenmesinde izlenen orijinal ve temel tipleme işte böyledir. Bu tipleme esasen Büyük İskender’in saltanatına karşı yapılan Peloponez Savaşı’nın ardından gelişen geç Attika ekolüne ait Skopas ve Praksiteles tarafından