ileri atılmak üzeredir, dolayısıyla vahşi bir hayvan olduğu açıkça anlaşılıyor. Sol elinde tuttuğu yayı hâlâ gergin dururken sağ elindeki okunu henüz doğrultmuş durumdadır. Bir ayağını âdeta zafer hissiyle kaldırmıştır ve vücudunun tamamının duruşu onurlu bir galibiyet sevincini ifşa etmektedir. Diana’nın başlıca simgeleri arasında yay, ok kılıfı, mızrak, ışık ve hayat dağıtma gücünün sembolü olarak meşale bulunur. Dişi geyik, köpek, ayı ve yabandomuzu onun adına kutsal sayılırdı.
14. Şekil: Versay Diana’sı.
6. Ares (Mars)
Zeus ile Hera’nın oğlu Ares, çarpışmaların bilge dağıtıcısı Athena’dan açıkça ayırt edilebilen ölümcül ve yıkıcı yönüyle savaşın temsilcisidir. Aslen, fırtına kaplı gökyüzünün canlı bir örneğini olması muhtemeldir. Homeros’a göre evi haşin ve kasvetli fırtınaların yurdu olan Trakya’dır. Her ne kadar Yunanistan’da çok yaygın bir şekilde kendisine tapınılmasa da bu bölgenin savaşçı sakinleri arasında büyük saygı görür. Homeros, İlyada eserinde kaba ve “insan katili” savaş tanrısını özellikle canlı renklerle betimler. Burada sadece savaşın vahşi şamatasından zevk alan, kavga ve katliamdan asla bıkmayan bir ilah olarak görünür. Baştan aşağı pirinçten zırhla kaplanmıştır; tepesinde kuştüyü dalgalanan miğferi, havaya kaldırdığı mızrağı ve sol kolunda boğa derisinden kalkanıyla önüne çıkan herkesi şiddetli öfkesiyle devirerek savaş alanında gezinir. Gücünü müthiş kıvraklığıyla birleştirir ve Homeros’a göre tanrıların en çeviğidir. Ancak ne kadar kuvvetli olursa olsun Atina’daki savaşta Athena tarafından mağlup edilir. Mütevazı cesaretin çoğunlukla fevri şiddetten başarılı olduğunun aşikâr göstergesi.
Ares’in her zamanki yardımcıları ve hizmetçileri Korku ve Terör’dür. Bazı yazarlar tarafından oğulları olarak tasvir edilirler fakat Homeros’ta ona karşı dövüşürler. Yunanistan’daki başlıca mabetleri hakkında söylenecek çok şey yoktur. Thebai’de veba tanrısı sayılır ve başka her yerde Hephaistos’un eşi olarak görünen Afrodit ona eş olarak verilmiştir. Onun sayesinde Kadmos ile evlenip Thebai’deki Kadmos ırkının kadın atası olan Harmonia’nın babası olmuştur. Atina’dan yerel bir efsaneye göre Poseidon’un bir oğlunu katletmesi, Areopagos’un18 kurulmasına neden olur. Ares burada intikam tanrısı olarak görülürdü. Alcamenes tarafından yapılan meşhur bir heykel Atina’daki tapınağını süslemektedir. Ayrıca Sparta’nın savaşçı insanları arasında Ares’e tapınmak oldukça yaygındı.
Bu ilaha Roma’da, Mars ya da Mavors adı altında çok daha büyük bir saygıyla tapılmıştır. Hatta en eski İtalyan kabileleri arasında bile önemli bir yer edinmiş gibi görünüyor. Ancak burada ona barışçıl hayvan yetiştiriciliği ve çiftçilik uğraşları sebebiyle pek ilgi göstermedikleri savaş tanrısı olarak değil, kışın güçlerine karşı zafer kazanan bahar tanrısı olarak ibadet ediliyordu. İlkel insanların, sürülerinin ve tarlalarındaki mahsullerin bolca olması için aradıkları onun cömertliğiydi. Kötü havalar ve yıkıcı salgınlara karşı koruma için yalvardıkları Mars’tı.
Ancak savaşçı Roma’da bu ilah, kısa süre içinde barışçıl karakterini bir kenara bıraktı ve savaş tanrısının görkemli zırhını kuşandı. Hatta Roma devleti ve halkının Jüpiter’den sonra en önemli tanrısı olduğu kabul edildi. Numa, ona kendisine ait bir rahip verip onuruna Salii papazlık müessesesini yarattı ya da inşa etti. Kutsal efsaneye göre önemli olay bu vesileyle gerçekleşmiş oldu. Kral Numa, bir gün Palatino Tepesi’nin eteklerindeki eski saraydan genç Roma devletinin iyiliği ve korunması için ellerini kaldırıp Jove’ye yakarıyordu. Bu sırada tanrı lütfunun bir emaresi olarak göklerden dikdörtgen bir pirinç kalkan (ancile) indirmişti. Numa, daha sonra Mars’ın kalkanı olarak bilinen bu kalkanın dikkatlice korunmasını sağladı. Çalınmasını engellemek için bir sanatçıya kalkanın aynısından on bir tane daha yapmasını emretti. Bunların korunması adına Roma’daki en soylu ailelerden seçilmiş on iki, tam olarak kalkanların sayısı kadar, rahipten oluşan Salii Papazlık Okulu’nu kurdu. Her yıl Mars için kutsal sayılan mart ayında kutsal kalkanları kuşanıp Roma’nın sokaklarında geçit törenine katılıyor, savaş dansları edip antik savaş şarkılarını söylüyorlardı. Kral Numa’nın döneminden sonra “Baba Mars”a ibadet etmek giderek popülerleşti. Sefere çıkılacağı zaman Roma ordusu ayrılmadan önce imparator, her defasında eski saraydaki tanrının mabedine giderdi. Orada Mars’ın heykelinin kutsal kalkanı ve mızrağına dokunup “Kolla bizi Mars!” diye haykırırdı. Popüler inanışa göre ordu savaşa giderken tanrı kendisini gizleyerek önlerinden gidermiş ve bu nedenle “Gradivus” ismini almış. Lukanlar ve Bruttianlara karşı yapılan savaşta (MÖ 282) konsül üyeleri saldırıya geçip geçmeme konusunda tereddüde düştüğünde boylu boslu ve yakışıklı, ismi meçhul bir genç, birlikleri düşman karargâhına saldırıya geçmek üzere cesaretlendirmiş ve duvara ilk tırmanan olmuştur. Daha sonra bu gence hak ettiği pahalı ödülü verebilmek için arandıklarında ardında hiçbir iz bırakmadan gözden kaybolduğunu fark etmişler. Bu kişinin Baba Mars’tan başkası olamayacağını düşündüklerinden, konsül üyesi Fabricius onun adına üç gün boyunca şükran kutlaması yapılmasına karar vermiş.
Böylece Mars savaşta elde edilen tüm ganimet üzerinde makul bir hak elde etmişti. Yenilginin nedeni ise insanların olağanüstü bir kefaretle engellemeye çalıştıkları gazabına atfediliyordu.
Yaygın inanış Mars’ı, iffetli bir bakireyle birlikteliği sayesinde Roma şehrinin efsanevi kurucuları olan Romulus ile Remus’un babası kılmıştır. Eşi, Nerio gibi görünür fakat Nerio Roma’da hiç saygı görmemiştir.
Mars’ın hizmetinde, şimdiye kadar bahsedilen Yunan ilahlarına hesap veren Metus ve Pallor’u ve Yunanistan’da olmasa da Pontus ve Kapadokya’da tapınılan ve Enyo’ya karşılık gelen kız kardeşi Bellona’yı görüyoruz. Bellona’nın Campus Martius’ta bir tapınağı vardı.
Romalı gençlerin ünlü talim alanı olan Campus Martius (Mars’ın Sahası), Quirinal Tepesi’nden batıya Tiber Nehri’ne kadar uzanıyordu ve savaş tanrısına adanmıştı. Sezar’ın katillerini devirdikten sonra Augustus, yani manevi babası, Mars adına güzelliği ve ihtişamıyla tanrının diğer tüm tapınaklarını geride bırakan Yunan stilinde bir mabet inşa ettirdi. Tapınağın üç kolonu, artık tarihe karışan görkemin sessiz tanıkları gibi hâlâ dimdik ayakta duruyor. Mars’ın onuruna mart ayında çok sayıda festival düzenlenmiştir. Saliilerin geçit töreni festivalin başlıca etkinliğini oluşturuyordu. Bunun yanı sıra festivalde yarışmalar ve oyunlar da bulunuyordu. Ayrıca ekim ayının ortasında Mars onuruna iki tekerlekli araba yarışları düzenleniyordu. Yarışta zafer kazanan takımın arabasının solundaki atın tanrıya sunulması geleneği hüküm sürüyordu. Şehrin en eski iki konutunda yaşayanlar, katledilen hayvanın başı uğruna çarpışıyordu. Atın başına sahip olmanın muazzam bir bereket getireceği düşünülüyordu.
15. Şekil: Mars Ludovisi.
Antik dönem sanatçıları Mars’ı uzun boylu ve güçlü bir genç adam olarak temsil etmişlerdir. Atikliği de gücü kadar göze çarpar. Karakteristik özellikleri arasında kısa kıvırcık saçları, küçük gözleri, şiddetli ve ihtiraslı doğasını simgeleyen geniş burun delikleri bulunur. Mevcut heykelleri arasında en meşhuru Roma’daki Ludovisi Villası’nda bulundan Mars Ludovisi’dir. Çoğunlukla bunun Skopas’ın bilinen çalışmasının taklidi olduğu varsayılır. İlah bu çalışmada savaşın ardından dinlenirken temsil edilir. Doğal mizacındaki