Beydeba

Kelile ve Dimne


Скачать книгу

cevap verdi:

      “Ben yabani hayvanların elçisiyim. Yanıma bir tavşan vererek beni yanınıza göndermişlerdi. Fakat yolumuzda bir aslana rast geldik. O da getirdiğim tavşanı alarak:

      ‘Ben, buraya sahip olmaya daha layığım. Ve buradaki hayvanların bana bağlı olmaları gerektir.’ dedi.

      Ona:

      ‘Ayol, bu benim hükümdarımın yiyeceğidir. Buradaki hayvanlar bunu ona gönderdiler. Sen de bizim hükümdarımıza karşı gelme!’ dedim. Fakat sözümü dinlemedikten başka size sövüp saydı.

      Ben de koşa koşa gelip bunu size bildirmek istedim.”

      Aslan emretti:

      “Haydi, bu aslan neredeyse bana göster!”

      Beraber yürüdüler. Ve tavşan aslanı içi bol ve berrak su ile dolu bir kuyu başına götürerek kuyunun içine baktı ve:

      “İşte burası!” dedi.

      Aslan kuyuya bakınca içeride kendi gölgesiyle tavşanın gölgesini gördü ve tavşanın sözünden şüphelenmemek lazım geldiğini anlayarak rakibi ile dövüşmek üzere kuyuya atıldı; kuyunun içinde boğuldu.

      Bu hikâyeye karşı Kelile dedi ki:

      “Aslana hiçbir zarar gelmemek şartıyla öküzü ortadan kaldırabilirsen dilediğini yap! Çünkü öküz bana da sana da aslanın ordusuna bağlı olan diğerlerine de zarar verdi. Fakat öküzü ortadan kaldırmak için aslanı da feda etmek lazım gelirse bundan sakın. Çünkü bu hareket senin hesabına da benim hesabıma da kötülük olur.”

      Dimne, birçok günler aslanın yanına gitmedikten sonra, onunla baş başa kalabileceği bir gün yanına girdi. Aslan onu görünce:

      “Yahu, bu kadar zamandır neredesin? Neden görünmedin? Herhâlde hayırlı bir iş yüzünden bize uğrayamamış olacaksın?” dedi.

      Dimne:

      “İnşallah hayırdır.” dedi.

      Aslan şüphelenerek sordu:

      “Yoksa bir şey mi oldu?”

      Dimne:

      “Evet, öyle bir şey oldu ki onu ne siz isterdiniz ne de emrinizde bulunan bir kimse.” dedi.

      Aslan tekrar sordu:

      “Nedir?”

      Dimne cevap verdi:

      “Çok fena birtakım sözler…”

      Aslan emretti:

      “Anlat!”

      Dimne açıkladı:

      “Bunlar öyle sözler ki dinleyeni tiksindirir ve söylenmesi istenmez. Siz iyi yürekli ve düşünce sahibi bir hükümdarsınız. Sizin hoşlanmayacağınız bir sözü söylemekten ne kadar incineceğimi elbet takdir edersiniz. Hayırseverliğim ve sizi kendimden üstün tuttuğumu biliyorsunuzdur. Bununla beraber size bildireceğim şeye inanmayacağınızı sanıyorum. Fakat biz yabanilerin, hep size bağlı olduğumuzu düşünerek sormasanız da sözümü dinlemek istemeseniz de size karşı borcumu ödemeyi bir vazife sayıyorum. Çünkü hükümdarına karşı hayırseverlik göstermeyen, dostlarından düşüncesini gizleyen kimse, kendi kendine ihanet etmiş olur.”

      Aslan sordu:

      “Ne var?”

      Dimne anlattı:

      “Gerçek sözlü ve sağlam özlü bir kimse bana anlattı ki Şetrebe ordumuzun başında bulunanlarla gizlice görüşmüş ve bunlara: ‘Ben aslanı denedim. Aklını, zekâsını ve kuvvetini ölçtüm biçtim, neticede onun zayıf ve âciz bir kimse olduğunu gördüm. Bu yüzden onunla aramızda önemli bir macera çıkacak.’ demiş. Ben bunu haber alınca Şetrebe’nin hain ve vefasız bir kişi olduğunu anladım. Siz ona ne yapmak mümkünse yaptınız ve onu kendi denginiz gibi tanıdınız. O ise kendisini sizden farksız sayıyor. Mevkinizin sizden boşalır boşalmaz kendisine geçeceğini sanıyor. Ve sizin aleyhinizde bulunmak için ne yapmak mümkünse yapıyor. Hâlbuki derler ki bir hükümdar bir başkasının kendisini kendisiyle denk saydığını görürse onu öldürmelidir. Yoksa kendisi öldürülür. Şetrebe bütün bu işleri biliyor ve ona göre hareket ediyor. Akıllı kimse, bir iş olmadan, başına bir bela gelmeden çaresini bulandır. Yoksa olması beklenen işin, çaresine bakılmadan gerçekleşmesini beklemiş olur.

      Derler ki insanlar üç türlüdür. Biri sağduyuludur, biri daha sağduyuludur, biri de âcizdir. Sağduyulunun birincisi bir mesele ile karşılaştığı zaman şaşırmayan, sapıtmayan ve mutlaka bir çare, bir çıkar yol bulup o meselenin içinden çıkandır. Fakat daha sağduyulu kimse, meseleyi oluşundan evvel anlayan ve ona göre hazırlanan, bunun için işi olmadan evvel göz önüne getirip onu ne kadar büyütmek mümkünse büyüten ve meseleyi olmuş gibi karşılayarak dert gelmeden derman bulan, derdi daha uzaklarda iken yok eden kimsedir. Âciz olan ise karar veremez, aman zaman der ve nihayet yok olur. Bunun bir misali üç balık hikâyesidir.”

      Aslan sorar:

      “O nasıldı?”

      Dimne anlattı:

      Derler ki içinde üç balık yaşayan bir göl vardı. Bu balıklardan biri akıllı, biri daha akıllı ve biri âcizdi. Göl, yüksekçe bir yerde olduğu için aşağı yukarı semtine uğrayan kimse bulunmamakta idi. Bu gölün yakınlarında akan bir nehir vardı. Günün birinde bu nehrin yanından geçen iki avcı, gölü görürler ve ağlarını alıp buradaki balıkları avlamak için sözleşirler. Balıklar da bunların sözleştiklerini işitirler. Balıkların en akıllısı bu sözlerden işkillenerek ve korkarak gölün nehre aktığı yolu bulup gitmeden rahat edemez. Akıllı balık ise balıkçılar gelinceye kadar bekler ve bunlar gelip de ne yapacakları anlaşılınca gölün sularını nehre kavuşturan yoldan kaçıp gitmek ister. Fakat balıkçıların bu yolu kapadıklarını görür ve kendi kendine der ki:

      “Kusur ettim, işimi anında yapmadım; gecikme ve kusurun sonu budur. Fakat bu derde bir çare bulmak gerektir. Gerçi acele ile telaş ile bulunan çare fayda etmez fakat akıllı kimse, aklın göstereceği yoldan ümidi kesmez ve uğraşmaktan vazgeçmez.”

      Bunun üzerine bu akıllı balık kendini ölmüş gibi göstererek suyun üstüne çıkar ve kâh yüzüstü kâh sırtüstü yüzer. Balıkçılar da onu alarak göl ile nehir arasındaki yere bırakırlar. O da hemen nehre sıçrayarak canını kurtarır. Âciz olan balık ise şuraya gider, buraya gider ve nihayet yakalanır.

      Aslan:

      “Anladım fakat öküzün beni aldatmak ve başıma çorap örmek isteyeceğini zannetmiyorum. Çünkü bu şekilde hareket etmesine sebep olacak hiçbir fenalık yapmadım; aksine ona yapmadık iyilik bırakmadım ve onu her dileğine kavuşturdum.” dedi.

      Dimne anlattı:

      “Fena olan kimse, layık olmadığı yere yükselinceye kadar iyi ve faydalı görünür. Buraya yükseldi mi, daha ilerisine varmak ister. Bilhassa hain ve suçlu olan kimseler böyledir. Sözün kısası, böyle kötü olanlar hükümdara hizmet eder ve hayırseverlik gösterirlerse bunu ancak korku yüzünden yaparlar. Maksatlarına kavuşup da korkuları dinerse eski hâllerine dönerler. Bunlar, düz olsun diye bağlanan köpek kuyruğuna benzerler. Kuyruk bağlı kaldığı müddetçe doğru durur fakat çözülür çözülmez tekrar eğri büğrü olur. Demek ki ey aslan, iyiliğini seven kimselerin kendisine ağır gelen sözlerini dinlemeyen kimse, doğru hareket etmiş olmaz. Çünkü bu şekilde hareket edenler, doktorun öğütleri içerisinde hareket etmeyerek canı ne isterse onu yiyen hastaya benzerler. Hükümdara yardım etmek isteyen kimse ise hükümdarlığın kuvvetini artıracak ve şanını yükseltecek, zarar getiren ve mevki alçaltan her şeyden koruyacak hususlarda en geniş teşviki göstermekle vazifelidir. Arkadaşların,