Mikâil Bayram

Tarihin Kuyumcusu - Cüceler Nasıl Dev Olur, Devler Nasıl Cüce?


Скачать книгу

köylü de sese koşup geliyor. Olay yerine geldiklerinde insanların ölüsünü görüyorlar. Ve o ölüleri kaldırmaya çalışırken birisinin sağ olduğu anlaşılıyor. Sağ olan çocuğun da zincirlerini koparıp İran’a götürüyorlar.

      O çocuk iki sene İran’da kaldı. Ondan sonra Türkiye’ye döndü. Hiç unutmuyorum, bizim eve gelmişti. Evde tandırın üzerine bir kürsü konulur, genişçe bir yorgan serilir, onun üzerine insanlar ısınmak için ayaklarını uzatırlardı.

      Konya’nın köylerinde de olur.

      Bizim evde kürsünün etrafında kadınlar toplanmışlar, adam bir şeyler anlatıyor, kadınlar da ağlıyorlardı. Ben de o zaman kendi kendime “Ne söylüyor onlara da bunlar ağlıyorlar?” diyordum. Onu idrak edemiyordum. Meğer adam o olayı anlatıyormuş. Dolayısıyla 33’ler katliamının bütün tafsilatını da o adamdan öğreniyoruz.

      33’ler Olayı Dönemin Basınına Yansıdı mı?

      Resmî tarih 33 kurşun olayından nasıl bahsediyor?

      O günün basınından Ulus Gazetesi’nde “Acaba olayı nasıl vermiş?” diye baktım. Ulus Gazetesi’nin yazdığı aynen şöyledir: Saray’da 33 kaçakçı İran’a kaçıyorlarmış, bizimkiler de onların arkasından geliyorlarmış. İran’dan da bir grup bunları İran’a sokmamaya çalışıyor, dolayısıyla bunlar iki tarafın ateşinin arasında kalıp ölmüşler. Ulus gazetesinin yazdığı aynen böyledir.

      Sizin anlattığınız şekliyle hiçbir kayıtta, belgede yer almış mı?

      Var, yazanlar oldu. Evvela bu olayı ilk defa dile getiren Osman Yüksel Serdengeçti’dir, 1950’li yıllarda Demokrat Parti iktidara geldikten sonra Serdengeçti 33’ler konusunda küçük broşür yazdı. Tabii o da İsmet İnönü ile mücadele ediyordu. İsmet İnönü’yü hırpalamak amacıyla böyle bir şey yayımladı.

      Fakat Demokratlar daha iktidara gelmeden önce propaganda safhasında bu olayı dile getiriyorlardı. İktidara geldikleri takdirde bunun hesabını soracaklarını ifade ediyorlardı. Nitekim Demokratlar iktidara geldiler ve bu 33’ler davasını gündeme getirip mahkeme kurdular.

      Bizim yöreden görgü şahidi olarak belki 10 kadar insanı Ankara’ya götürdüler. Mahkemede dinlediler. Mustafa Muğlalı bütün olanların sorumluluğunu üstlendi. Aslında Demokratların amacı İsmet İnönü’yü mahkûm etmekti. Fakat General Mustafa Muğlalı “Kendi insiyatifim ile yaptım bu işi, hiç kimsenin sorumluluğu yoktur.” diyerek İnönü’yü kurtardı. Hâlbuki normalde kaymakam da suçluydu, tabur komutanı da suçluydu, doktor da suçluydu.

      Esas emri veren cumhurbaşkanıydı.

      Mustafa Muğlalı da suçluydu fakat Mustafa Muğlalı böyle bir ifade verince bütün bunları da kurtarmış oldu. Tabii kendisi de 2 yıl hapis yattı ve öldü.

      Çok az ceza almış.

      Evet, ona 20 sene ceza verdiler. Fakat ölümüyle hepsi bitti.

      Mustafa Muğlalı, Tansu Çiller’in Akrabası mı?

      Mustafa Muğlalı’nın Tansu Çiller’le bir akrabalığı var mı?

      Mustafa Muğlalı Tansu Çiller’in anasının dayısıdır. Dolayısıyla Tansu Çiller’in akrabasıdır. Tansu Çiller başbakan olduğu dönemde askeriye ile iyi ilişkiler kurdu. Onun döneminde Mustafa Muğlalı’ya iade-i itibar çıkardılar. Sonra Özalp’teki tabura Mustafa Muğlalı Kışlası adı verildi. O kışlanın adı bir süre öyle kaldı.

      Son zamanlarda Mustafa Muğlalı’nın ismi de kışladan kaldırıldı sanıyorum

      Evet, AK Parti hükûmetleri döneminde kaldırıldı. Bir de bizim oranın insanları Mustafa Muğlalı’nın isminin kışlaya verilmesini şikâyet etmişlerdi. Sonuçta AK Parti’nin ilk icraatlarından biri Mustafa Muğlalı’nın ismini kışladan kaldırmak oldu.

      O olayda sağ kalan kişi uzun süre yaşadı mı?

      İran’dan geldikten sonra bir süre yaşadı ve öldü. Zaten sakat bir adamdı. Çok sakatlıkları vardı. Sonuçta kurşun yemişti. O yaraların etkisiyle öldü.

      Saray İlçesi Neden Köy Yapıldı?

      Küçük yaşta anneninizi kaybettiniz. Babanız da yeniden evlendi. O zaman hayat sizin için daha mı zor oldu?

      1954 yılının mart ayında annem vefat etti. O zaman 14 yaşındaydım. Tabii annem vefat edince biz altı kardeş öksüz kaldık. Babam yeniden evlendi. Babamın evlenmesiyle birlikte ortaya bir üveylik problemi çıktı. Üstelik biz yalnız da değiliz. Amcamın çocukları var. Amcamın çocukları da evlilik çağına gelmiş adamlar. Hepimiz aynı evde yaşıyoruz. Üstelik amcamın oğullarından birisi de evli ve çocukları var.

      Babam evlendikten sonra amcamın oğulları kısa aralıklarla evlendiler. İyi yerlere gidip kendilerine ev kurmaya çalıştılar. Çoluk çocukları ile baş başa kaldılar. Babam, üvey annemden dolayı beni de Özalp’te ortaokula yazdırıp evden uzaklaştırmış oldu.

      Saray ilçesi sınıra kaç km mesafedeydi?

      Saray sınıra 5 kilometredir. 5 kilometre sonra İran sınırına geçiliyor. Çıplak gözle hudut taşları gözükür. Bu arada Saray’da bir tabur vardı. Büyükçe bir birlikti. Süvari taburu olduğu için çok atları olurdu. Bir dönem İtalya’da binicilik yarışması yapılmış, o binicilik yarışmasında birinci olan Yüzbaşı Salih Koç Saray’daydı. Biz çocukken, Salih Koç’u seyrederdik. O yıllardan hayal meyal hatırladığım bir şey var; o dönemlerde İkinci Cihan Savaşı’nda Almanlar Azerbaycan’a girmişler, İran’ı, Azerbaycan’ı işgal etmişler. Arkasından da Almanlar mağlup olunca Alman askerleri Kadana denilen büyük atlarla gelmişler oralara. Almanların atları sınırı geçerek Türkiye’ye giriyor. Türkiye’ye girince bütün o taburdaki askerler çıkıyorlar, o hududu geçen atları yakalamaya çalışıyorlar. Tabii halk onlara yardım ediyor. Halk da çıkıyor oralara bu atları yakalıyorlar ve atların hepsini tabura getiriyorlar. Sonra da bir emirle bu atları alıp götürdüler. Fakat kısa bir süre sonra da bu tabur lağvedildi. Ethem Menderes’in Millî Savunma Bakanı olduğu dönemlerde.

      O zaman Ethem Menderes Saray’a geldi. Tabii Saray’a gelince o taburdan bir kısım askerler meydana çıktılar. Önce taburu denetledi. Saraylılar da büyük bir tepeden bakanın gelişini seyrediyorlar. Bakan o askerî birlikleri denetledikten sonra döndü Saraylılara, “Nasılsınız?” diye sordu. Saraylılardan karışık sesler çıktı. Kimi “Ömrün çok olsun.”, kimi “Sağ ol, var ol.” dediler. Bakan baktı ki bunlar Kürt değil, döndü Saraylılara “Siz Azeri misiniz?” diye sordu. Bizde Azeri’nin ne demek olduğunu hiç kimse bilmiyor. O zamanlarda Demokrat Partililerin arasında Şah Veled Emmi diye ileri gelen biri vardı. Şah Veled Emmi sağa sola döndü durdu ne demek istiyor? Birileri Şah Veled Emmi’ye fısıldadılar: “Ne milletsiniz diye soruyor?” dedi. Öyle deyince Şah Veled Emmi de bakana, “Kürtlerin içine gedirik bize Türk deyirler. Türklerin içine gedirik bize Acem deyirler. Biz de ne olduğumuzu bilmirik” diye cevap verdi. Bakan da gülerek “Ekinleriniz nasıldır?” diye sordu. O zaman daha ekinlerin oluşmaya başladığı devreydi. Şah Veled Emmi bu sefer “Çok kolaydır.” dedi. Bu sefer de bakan onu anlamadı. Bakana biri gelip fısıldadı, “İyi değil demek istediler.” dedi. O ziyaretten sonra taburu dağıttılar. O tabur hudut bölüğüne dönüştü.

      Türkiye’nin doğusunda, özellikle Erzurum, Kars civarında at biniciliği, cirit filan var. Sizin orada da at beslenir mi?

      Bizde de at beslenir fakat böyle oyunlar ancak düğünlerde olurdu. Düğün olduğu zaman herkes, özellikle delikanlılar atlara