Öğleden sonra biraz enerjisi yerine gelir fakat bu enerjiyi sohbet ederek, boş muhabbetlerle ve özellikle dedikodularla geçirir çünkü tembellerde çekememezlik de vardır. Siyasetçileri, edebiyatçıları, profesörleri çekiştirirler ve hepsi, bu dedikodulardan payını alır. Akşam olunca, gündüze göre daha acınası hâldedir ve umutsuz bir şekilde uyumaya gider. Çünkü işine yansıttığı bu hâlsizliği keyfini kaçırmıştır. Hiçbir başarı çabasız kazanılmaz, her mutluluğun arkasında mücadele vardır. Kitap okumak, müze gezmek, ormanda yürüyüş yapmak, bunların hepsi adım atmayı gerektirir ve eyleme dayalı zevklerdir. Tembel kişiler, çaba gerektiren ve tekrarlanabilen eylemler olduğu için eyleme dayalı zevkleri kenara iterek hayatlarını en boş şekilde harcarlar. Tembel kişiler, mutluluğun parmaklarının arasından kayıp gitmesine izin verirler. Rahip Hieronymus, onları taş baskı asker figürlerine benzetir; ellerinde kılıç vardır fakat asla hareket etmezler.
Tembellik yine de enerjik anlarına ara sıra izin verir. Medeni olmayan toplumların nefret ettikleri şey yüksek çabalar değildir. Onlar, insanın enerjisini yüksek ölçüde tüketen, düzenli ve devamlı işlerden nefret ederler. İnsanın enerjisini az oranda tüketse bile sürekli oluşu, uzun süreli dinlenmeler gerektiren yüksek çabalardan daha fazla yıpratır insanı. Tembel insanlar, üstün çaba gerektiren savaş anlarına gayet iyi dayanırlar. Bunun sebebi ise, savaşın ardından gelen sakinlik dolu, uzun dönemlerdir. Araplar büyük bir imparatorluk ele geçirdiler. Bu imparatorluğu ellerinde tutamamalarının sebebi, bir ülkenin yönetimini oluşturan, yollar inşa eden, okullarını ve sanayilerini oluşturan mücadelelerinin devamı olmayışından kaynaklıydı. Aynı şekilde, neredeyse tüm tembel öğrenciler sınav tarihi yaklaşınca büyük bir çaba gösterebilirler. Onların asıl nefret ettikleri şey aylar ve yıllar boyunca, ölçülü fakat her gün tekrarlamak zorunda oldukları çabalardır. Fakat gerçek enerji, ölçülü ve düzenli çabalar sonucu ortaya çıkar ve yapılan iş o zaman verimli olur. Aksi hâlde yapılan iş, tembel işi olarak tanımlanır. Düzenli bir çalışma, aynı yöne doğru ilerlemek anlamına gelir. Çünkü irade gücü, çeşitli çabalardan ziyade aynı hedefe doğru yol almaktır. İşte, sizlere çok yaygın bir tembellik örneği. Gencin enerjisi yerinde, neşeli ve canlıdır. Neredeyse hiçbir zaman boş durmaz. Gün içinde jeoloji hakkında metinler, Brunetiere’in Racine üzerine yazdığı makaleyi okur, birkaç gazeteye göz atar, birkaç notu gözden geçirir, bir yazı kaleme almaya başlar, İngilizceden birkaç çeviri yapar. Neredeyse hiçbir şey yapmadan durmamıştır. Arkadaşları onun çalışma gücüne ve ilgilendiği konu çeşitliliğine hayranlardır. Fakat biz, bu gence tembel sıfatını yakıştıracağız. Psikologlara göre, bu kadar çeşitli işler yapan birinin anlık dikkatinin zengin olduğu konusunda işaretler bulabiliriz. Fakat henüz iradeli bir dikkate dönüşmemiştir. Bu sözde çeşitli çalışma gücü aslında sadece irade eksikliğinin bir göstergesidir. Bu öğrencide çok yaygın bir tembellik örneği gözlemlenir. Buna “dağınık tür” adı verilir. Bu zihinsel seyahat keyiflidir ancak amaçsızdır. Nicole onları “her şeye konan” bir sineğe benzetir.4 Bu kişiler her şeye konar fakat yaptıkları işlerin onlara hiçbir getirisi yoktur. Fransız yazar François Fénelon, “Rüzgârlı bir yerde duran mumu yakmaya çalışmak gibidir.” der.
Bu çabaların dağınık olmasındaki en büyük sorun, yapmayı hedeflediğimiz hiçbir işi tamamlayamayışımızdır. Zihinsel çalışmaların temel kuralı, bir otelcinin müşterilerini ağırlaması gibi ağırladığımız fikir ve düşüncelerimizin yakında unutacağımız birer yabancı gibi olması ve yabancı kalacak olmalarıdır. İleriki bölümde, gerçek bir zihinsel çalışma gerçekleştirmek için tüm çabaların tek bir yöne yoğunlaştırılması gerektiğini göreceğiz.
Belirli çabalarımızı tek bir amaca yöneltmek zorunda kaldığımız için gerçek bir çaba sarf etmekten nefret ederiz. Bir eser ortaya koymak, bir buluş yapmak, özgün şeyler ortaya koymak, başkalarının daha önce yaptıklarını akılda tutup bambaşka bir şey yapmayı gerektirir. Ayrıca, kişisel çabanın bu kadar çekilmez olmasının bir diğer sebebi ise koordinasyon gerektiriyor olmasıdır. Zihinsel uğraşın üstün iki şekli, her türlü çalışmada birbirine bağlıdır. Bu tür çalışmaların öğrenciler için de ne kadar çekilmez olduğunu biliriz. Oysaki bu öğrenciler, geleceğin yöneticileri olmak isterlerdi. Örneğin, felsefe öğrencileri final sınavıyla teşvik edilen başarılı öğrencilerdir. Çalışkandırlar ve genelde doğru çalışmalar ortaya koyarlar. Maalesef, fazla düşünmezler. Onlardaki tembellik sadece sözcükler bazında düşünmeleriyle, daha fazla çaba sarf etmemeleriyle sonuçlanır. Böylece, bu öğrencilerden hiçbiri psikoloji dersinde, uygulamalı psikoloji ortaya çıktığındaki uğraş alanları nelerdi bilmeden, bir şey öğrenemeden dersi geçerler. Bu öğrenciler, kendi kişisel deneyimlerinden örnekler aramak yerine kitaplardaki örnekleri alıntılamayı tercih ederler. Oysaki kişisel örnekler bulmak daha kolaydır. Fakat onlar, araştırmak yerine öğrenmeyi tercih ederler. Böylece, en ufak bir kişisel çaba harcamak bile, hafızalarına bu kocaman yükü yüklemekten daha korkutucu gelir. Çok az bir öğrenci kitlesi dışında hepsi, pasiftir.
Bu kişisel çabanın imkânsız olduğunu, birinci olmak için dönem sonu sınavlarında görürüz. Öğrencilerin birçoğu, bu sınavlardan korkar. Kendilerine önceden verilen materyalleri kullanarak ve onlara dayatılan bir konu üzerinde yazmak zorunda oldukları bir sınav, öğrenci için gerçekten keyifsizdir. Böylece, kişisel çalışmalara karşı duyulan bu nefreti üniversiteye geçtiklerinde de yanlarında götürürler. Bundan da asla fazla zarar görmezler çünkü sınavlar, adayın kim ve değerinin ne olduğuyla ilgilenmez sadece hafızasının durumunu ve seviyesini önemser.
Bilinçli ve düşünen öğrenciler tıp, hukuk, doğa bilimleri veya tarih alanında sarf ettikleri çabanın en büyük kısmının sadece ezberlemeye dayalı olduğunu kendilerine itiraf ederler.
Sıkı çalışmak veya çok işle uğraşmak tembel olunmadığı anlamına gelmez. Aksine, nicelik asla niteliğin yerini tutmaz. Hatta çoğu zaman, çok iş yapmak kaliteli iş yapmayı zorlaştırır. Örneğin, tıpkı masaldaki Maymun’un5 kestaneleri ateşten alması gibi Alman bilginler de bizimle alay ederler. Bu benzetme kesinlikle doğrudur çünkü masaldaki Maymun, bilgeliğin sembolüdür.
… Maymun, kedinin pençesiyle özenle,
Külleri ayırdı ve ateşten uzaklaştırdı.
Birkaç kez daha ateşe yaklaştırdı;
Ardından hile yaparak, kestaneleri bir bir aldı…
Bu gerçekten de tekrar ettiğimiz işler gibidir. Sürekli elimizin altındaki metinler sayesinde zihnimiz yeni bir şey yaratmaz ve var olan kaynaklarla yetinir. Zaman, Fransız Filozof Ernest Renan’ın bilim hakkındaki öngörülerini doğrular. Fransız Millî Kütüphanesinde yirmi binden fazla kitap vardır; gazete ve dergiler hariç, elli yıla kalmadan şu anki koleksiyona eklenecek olan cilt sayısı bir milyonu bulacaktır. Ortalama her cildin kalınlığı 2 santim olsa tüm ciltlerin kalınlığı Mont-Blanc Dağı’nın dört katı daha fazla eder. Tarih ise bu isimleri zamanla unutup sosyal olaylara odaklanacak ve bilginlik, bunca kaynak yığının altında ezilerek düşünen tüm insanların karşısında önemini kaybedecektir. Bilgi yığını gittikçe önemini kaybedecektir ve âlimler, gerçek âlim olarak anılacaktır. “Çalışmak” ise yaratmak, gereksiz detaylardan arınmak ve zihinsel çabaya konsantre olmak anlamında kullanılacaktır. Yaratmak; temel, baskın olanı bulabilmektir. Gereksiz detaylar gerçeğin açığa çıkmasını engeller, zihinsel enerji ve çaba harcamayı gerektirdiği için de içimizdeki tembelliği tetikler.
Eğitim sistemimiz de maalesef, bu başlıca zihinsel tembelliğimizi artırır. Ortaokul eğitim programları öğrencilerin aklını karıştırmaya