göstermek yeterli olacaktır.
Karakterin doğuştan var olduğunu iddia eden kuramları bir yana bırakalım, zaten mantıklı değiller. Kuramını bize değil de Almanya’ya yaydığı için Tanrı, Schopenhauer’ı korusun. Cesaret kırıcı kuramcılarımızdan olan Hippolyte Taine de kadercilik ile determinizm arasındaki farkı ortaya koymayı başaramadı. Hayatımızı, irademizden ve erdemlerden bağımsız olduğunu düşünecek kadar ileriye gitmiştir. Naif ve çocuksu olan bu düşüncesi yüzünden uzun süre psikolojik determinizm alanında çalışmalar yapılmadı. Yıllar sonra ortaya çıktığında ise Theodule’un irade hastalıkları üzerine olan kitabı hakkında yanlış anlamalara yol açtı.
II
Şimdi de kendi üzerinizde egemenlik kurabilmenin daha kolaymış gibi gözüktüğü için kaderci kuramlardan daha fazla cesaret kıran kurama, yani özgür irade kuramına yer vermek istiyoruz.
Özgür ahlak ile bağlantılı olduğu düşünülen özgür iradenin, hem özgür ahlak ile alakası yoktur hem de aksine onun tersidir. Gençlere, kendi üzerlerinde egemenlik kurabilmek ve uzun çalışmaları kolaymış gibi göstermek, onların cesaretini baştan kırmak demektir.
Antik Çağ’da, gençlerin zorluklarla mücadele etmeleri gerektiği ve ancak sekiz yıl kadar uzun bir çalışmadan sonra başarı elde edebilecekleri düşünülürdü ve her çocuk bu düşünceyle büyürdü. Nasıl ki 1870 yılında9 sadece bir buyrukla Fransa egemenlik kuramadıysa, bizler de sadece bir buyrukla kendi üzerimizde egemenlik kuramayız. Tekrar ayağa kalkabilmek için Fransa, yirmi yıllık zorlu bir mücadele vermiştir. Aynı şekilde bizim de ayağa kalkabilmemiz için sabır gerekir. Otuz yıl zor işlerde çalışıp köyde istirahat etme hakkını elde eden insanlar görürüz. Kendi üzerimizde egemenlik kurmak için nasıl olur da zamanımızı ayırmayız! Ne olduğumuz, değerimiz, nasıl bir rol oynayacağımız, hepsi bu egemenliğe bağlıdır. Bu egemenlikle saygıyı kazanırız. Mutluluğa açılan kapıyı aralar bize, çünkü her mutluluk düzenli bir çalışmayla elde edilir. Bu egemenliğin küçümsenmesinin ardında hepimizin hissetmiş olduğu gizli bir acı vardır. Başarma arzusuyla irade eksikliği arasında sıkıştığını hissetmemiş kaç öğrenci vardır? “Özgürsünüz!” derdi hocalarımız! Fakat bu cümle bize umutsuz bir yalanmış gibi gelirdi. Hiçbir hocamız, iradeye yavaşça ulaşıldığını veya ona nasıl ulaşacağımızı anlatmadı. Kimse bizi bu mücadeleye hazırlamadı, kimse bizi desteklemedi. Biz de doğal bir tepki olarak kadercilerin ve Taine’in çocuksu kuramlarını kabul etmek durumunda kalırdık. Çünkü bu kuramlar en azından bizi teselli eder, mücadele etmenin gereksizliği karşısında boyun eğmeyi öğretirlerdi. Biz de tembelliğimizin tesellisi olan kuramların yalandan ibaret olduğunu görmemek için dikkatimizi başka şeylere verirdik. Özgür irade filozoflarının hem naif hem yıkıcı olan kuramı, irade konusundaki bu kaderci kuramlara sebebiyet vermiştir. Ahlak özgürlüğü ve siyasi özgürlük gibi bu dünyadaki tüm değerler büyük mücadeleler ve savunmalarla kazanılmalıdır. Bu kazanç ise güçlü, zeki ve azimli insanların ödülüdür. Özgür olmayı hak etmeyen hiç kimse özgür olamaz. Özgürlük ne bir hak ne bir olgudur. O bir ödüldür; mutluluğun en büyüğü ve en bereketlisi. Bir manzara için güneşin ışığı ne ise, hayatın olaylarında da özgürlük odur. Özgürlüğe ulaşamayan kimse, hayatın derin ve kalıcı sevinçlerine ulaşamaz.
Maalesef, hayati özgürlük kadar hiçbir konu bu kadar karartılmamıştır. Bain, buna “metafiziğin paslı kilidi” adını verir. Elbette özgürlükten kastımız kendimizi kontrol edebilmek, yüce duyguların ve ahlaki düşüncelerin baskın olmasıdır. Kendi kendimizi kontrol etmek zordur: kızgınlık, bencillik, şehvet ve tembellik gibi duygularını bize miras bırakan ve bu duyguları terk etmek için mağaralara sığınan ilkel atalarımızla aramızda pek çok yüzyıl vardır. İnsanın doğasında var olan bu duygularla durmadan mücadele eden yüce insanlar, başarının mutluluğunu tadamamıştır.
Fakat tembelliği ve tutkularına karşı mücadele etmekle kendinde var olan bencilliği tamamen yok etmeye çalışmanın birbirinden farklı olduğunu tekrardan hatırlatmak isteriz.
Verilecek mücadele uzun soluklu ve zorlu bir mücadeledir. Ne cahiller ne de küstahlar bu mücadeleyi kazanabilir. Bilinmesi ve uygulanması gereken bir yöntemle kabul edilmesi gereken uzun bir çalışma vardır. Psikolojinin kanunlarını bilmeden veya kanunları bilenlerin tavsiyelerini almadan işe girişmek, deneyimli bir rakip karşısında ve taşların nasıl ilerlediğini bilmeden satranç oyununu kazanmaya çalışmak gibidir. Gerçekleşmesi imkânsız olan özgür irade kuramını destekleyenlere göre, hiçbir şey yaratamıyorsanız ve iradeye bağlı bir sebeple, bir şeye doğasında olmayan bir güç veremiyorsanız özgür değilsinizdir. Özgür olmak için, basit bir iradeyle ve tuhaf, gizemli, bilimin kanunlarına ters düşen eylemlerle bir şeye güç verebiliyormuş gibi yapmak yerine, akıllı bir şekilde esas kanunu uygulayacak şeylere güç veririz. İnsan doğasına ancak itaat ederek ona emir veririz. Özgürlüğü sağlayan tek şey, kendimizi kontrol etmemizi sağlayan psikolojinin kanunlarıdır. Determinizmin olduğu yerde özgürlük vardır ancak.
İşte, asıl meseleye geliyoruz. İsteksiz bir şekilde ve güç sarf etmeden yapılan bir işte başarı sağlamak mümkün değildir. Örneğin, öğrenciniz çalışmak istemiyorsa, hiçbir zaman çalışmaz. İşte o zaman Kalvinistlerin10 kader inancından bile daha acımasız bir kader anlayışıyla karşı karşıya kalırsınız. Çünkü Kalvinistlere göre cehenneme gidecek olan bir kişi, kaderinde cehenneme gitmek olduğunu önceden bilemez. Bu sebeple bu kişi hâlâ Tanrı’dan medet ummaya devam eder. Fakat öğrenciniz, içinde çalışma isteği olup olmadığını ve sarf edeceği tüm çabalarının gereksiz olacağını bilir. Çalışma isteği yoksa başarı için umut etmeye de hakkı yoktur.
Anlatmak istediğimiz konuyu mümkün olduğunca açık bir şekilde açıklamaya çalışacağız. En iyisini yapma isteği içinizde yoksa tüm çabalarınız boşa gider. Fakat içinizdeki istek size bağlı değildir, o hâlde kaderle hatta yazgıyla karşı karşıyayız demektir! Ancak suçu kadere atmakla çözüm bulamayız. En iyisini yapma isteğiniz, ne kadar zayıf olursa olsun bu istek yeterlidir. Çünkü uygun çözüm yollarını uygulayarak isteğinizi geliştirebilir, güçlü, sağlam ve kalıcı bir sonuç hâline getirebiliriz. Fakat ne kadar zayıf olursa olsun bu istek içinizde olmalı, yoksa hiçbir şey yapamazsınız!
Özgür irade kuramcılarına göre içimizde istek olmazsa bunu başaramayız. Biz de buna tamamen katılıyoruz. Uzun soluklu bir işi isteksiz şekilde yapmak ve yapmayı amaçladığımız işi sevmeyerek yapmak başarı şansımızı elimizden alır. Başarı elde etmek için görevimize aşkla bağlı olmalıyız. Fakat dediğimiz gibi, öğrencinizde bu istek olabilir de olmayabilir de. Eğer yoksa başarısız olmaya mahkûmdur. Buna katıldığımızı söyledik; eğer istek yoksa özgürlük de yoktur! Özgür irade kuramcılarının kaderin talihsizliği olarak gördükleri bu başarısızlıklar sadece belli insanlarda görülür.
Yazgı konusunda şanssız olan bu insanlar, ruhsal bozukluklara sahip olanlardır. Eğer herhangi bir ruhsal bozukluğu olmayan birine başarılı bir kariyerle aylaklık arasında tercih yapılması istense, kuşkusuz kariyeri seçer. Bu elbette bizim varsayımımız, fakat bunu yalanlayacak biri var mıdır?
Ruhun yüceliğine, güzelliğine ve dehasına tamamen kayıtsız kalan biri var mıdır? Böylesine cahil bir insan varsa da itiraf etmeliyim ki beni ilgilendirmiyor. Çoğu insan varsayımımızı doğru bulsa ki doğru, bu bizim için yeterlidir. Çünkü bir insan, Sokrates’in, Regulus’un, Vincent de Paul’un yüceliğini insanlığın en itici örneklerinden olan aylaklığa tercih ediyorsa, ne kadar küçük olursa olsun yaptığı bu tercih yeterlidir. Çünkü tercih etmek sevmektir,