Yasin Topaloğlu

İdealist Bir Adam Portresi Teknokrat Sedat Çelikdoğan


Скачать книгу

Küçükömer’in “Türkiye’de sol sağdır, sağ da sol.” demesine atıf yaparak kinaye yapıyor gibisiniz.

      Doğru söylüyor; aradaki fark şu: Onlarda dinsizlik var. Onların paylaşımı ayrı; bizimki de ayrı bir paylaşım. Sistem olarak da devletçi bir anlayışa sahip değiliz. O dönemde serbest piyasada sermaye olmadığı için işleri devlet götürüyordu. Mesela geçenlerde İzmir’de bir ihale yapıldı. Bizim kurduğumuz firmalar marka olarak ihaleye girdi. En iyi fiyatı Türk firmaları verdiler. Kılıçdaroğlu da gelmek istiyordu. Ekibiyle geldi, ben de sunum yaptım orada; çok beğendi.

      Sunumlarınızı beğeniyorlar, alnınızdan da öpüyorlar ama sonra bir şey olmuyor.

      Sunumdan sonra Kılıçdaroğlu ile bir toplantı yaptık. Orada sorunlarımızı anlattım. En iyi fiyatı yerli firmaların verdiğini, ihalenin onlarda kalması gerektiğini anlattık. Ardından yaptığımız çalışmalardan bahsettik. Ankara’ya döner dönmez Kılıçdaroğlu’nun ekibinden Ankara Ticaret Odası eski Başkanı Sinan Aygün beni aradı. Kılıçdaroğlu’nun belediyeyi aradığını, Bursa’da tramvayı yapan Durmazlar firmasının yetkilisinin sıcağı sıcağına İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’na gitmesini istediğini söyledi. Ondan sonra bize dediler ki: “Biz Bursa’da tramvay vagonu yapıldığını hiç bilmiyoruz. Siz bunları bize anlatın.” Eskiden CHP’nin bu konularda fikri yoktu. Şimdi de yok. CHP, vatandaşa gülüp iktidarın dediğinin tersini yapar. O zaman da öyleydi, şimdi de öyle.

      Türkiye kalkınma hamlesini Menderes döneminde başlattı. Ereğli’de demir çelik fabrikası açıldıktan sonra baraj yatırımlarına girişildi, demir-çelik ihracatı başladı. O dönemde Sovyetler Birliği vardı; Menderes onlara gitti ve İskenderun Demir-Çelik Fabrikasının kurulumu anlaşmasını imzaladı.

      1974’teki koalisyon döneminde Erbakan Hoca ağır sanayi hamlesini başlattı. Yatırım senaryolarını, ağır sanayi yatırımları başladığı dönemde hazırladınız. Şematik olarak her şey yolunda. Kore örneğini verdiniz. Türkiye’de de böyle bir hareket başlattınız. Şimdi Kore’nin Samsung diye bir markası var. Yeni bir ürününü piyasaya sürdüğü zaman Kore ekonomisi yüzde 1 büyüyor. Apple da Amerika’da pazara yeni jenerasyon bir ürün çıkarttığında ABD ekonomisi yüzde 0,5 büyüyormuş. Amerikan ekonomisinin büyüklüğü dikkate alındığında 0,5 çok büyük bir oran. Kore, Samsung markasını çıkartacak zihnî kabiliyete erişmiş durumda. Türkiye de teorik olarak çok iyi bir başlangıç yaptı o dönem. Sonra bu senaryo yarım kaldı. Koalisyonun ömrü bu senaryodan dolayı mı kısa sürdü?

      O dönemde Sanayi Bakanlığında çok önemli projeler üzerinde çalışıyorduk. Kalkınmanın bütün vasıtaları vardı. Elektrik Santralleri, TESTAŞ Elektronik’in bir de fabrikası vardı, çift üretime başlandı. Arkadan otomotiv motoru başta olmak üzere motor sanayisinde birkaç fabrika birden faaliyet gösterecekti. Sadece TÜMOSAN olmayacaktı. O zaman traktör piyasası çok hareketli idi. Çiftçi traktör istiyordu. 120 bin kişi traktör bekliyordu.

      O dönemde Türkiye, toprağını ekip ürün alamadığı için buğday ithal ediyordu.

      Evet, buğday ithal ediyorduk. Talep edilen traktör sayısı 120 bin idi. Biz de bunun üzerine büyük bir traktör projesi hazırladık. Karşımıza Koç Grubu dikildi; çok haince dikildi! Buna rağmen fabrikayı kurduk; ardından elektrik santrali yapmak için sıra TEMSAN’ın kuruluşuna geldi. Türkiye yeni yollar yapmaya başladığı için TEMSAN’a ihtiyaç vardı. Onu da doğu bloku ile gerçekleştirdik. Kurarken yerli kaynakları kullandık. Devlet sana kredi veriyor; Batı’da böyle bir şey yok. Sonra TÜMOSAN’ı kurduk. Bu, sanayileşmenin en önemli adımıydı. Türkiye kalkınma yoluna girdi. Lozan Antlaşması’nda Türkiye’ye dört sektörde iş yapma izni verilmiş.

      1. Eğitim

      2. Sağlık

      3. Enerji

      4. Tarım

      Batı ülkeleri sanayi alanında yatırım yapmamızı istemiyorlar. Biz yapacağız, siz alacaksınız, diyorlar. Para vererek bizi borçlandırıyorlar. Dünya Bankası da kredi veriyor. Sağlık hizmeti lazım, eğitimde adam lazım. Tarım yapmamıza da izin veriyorlar. Neden? Çünkü Avrupalının ucuza beslenmesi lazım. Türkiye’de sanayi hamlesi başlayınca birdenbire hava değişti. Temelleri atmamız iki sene sürmedi. Bizi engellemek için her türlü ayak oyunu denendi. Sonunda erken seçime gidildi. Erbakan Hoca fabrikaları açmak için çırpınıyor. O dönemde Konya’da 60 bin traktöre, bir o kadar da motora ihtiyaç vardı. Yani fabrika kurulduğu gün üretilen ürünlerin pazarı hazırdı. Ama bizi itibarsızlaştırmak için olmadık yalanlara başvuruldu. Alay ettiler. Hatta Erbakan Hoca’nın kurmak için adım attığı bir fabrikanın temelini kamyon kasasına yükleyip Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren de oldu. Oysa bizimle alay edenlerden Vehbi Koç, Volvo’nun üretimini Türkiye’de yapmak için senelerce İsveç’e gitti geldi. Volvo, kendi markasının Türkiye’de üretilmesine izin vermedi. Biz çılgın bir planla, kamyon motoru için ayrı, tır motoru için ayrı, hafif dizel dediğimiz kamyonet motoru için ayrı, traktör motoru için ayrı yatırım planı yaptık. Trabzon’da gemi motoru, İnegöl’de büyük benzin motoru üretecek fabrikalar planlandık. Bunu görünce ürktüler.

      Evet, sermayemiz yoktu ama hayalimiz vardı. Temeli neden atıyoruz? O zaman DPT diye bir kurum vardı. Yatırım planınızı o kurumun onaylaması gerekiyordu. Planını uygulamak için önce DPT’yi ikna etmeliydiniz. Eğer senin Konya’da traktör fabrikası yanında motor fabrikası açma planına ikna oluyorsa bütçeye onunla ilgili ödenek koymayı kabul ediyordu. İlk sefer 1 lira koyuyordu. Bu, projeyi benimsedik, bundan sonra para vereceğiz demekti. Çünkü o zaman bütçe azdı. Ayrıca kamyonların motoru ne olacak? Onu da ithal ediyoruz. Kamyon motoru fabrikası nerede? Aksaray’da. Onu da bütçeye koyuyor. Tır motoru nerede? O da Aksaray’da. Aksaray şimdi dizel motorların üssü oldu. O zaman bizimle alay ediyorlardı, “Kimse yapamaz, lisans vermez.” diye. Ne zaman? Daha bizim hükûmetteki altıncı ayımızda. Volvo ile yola çıktık, Mercedes yaptık. Hepsini yaptık. Kimseden çıt çıkmadı. Bu sefer paraları yok, bütçede ödenek yok demeye başladılar. Ama yolun henüz başındaydık.

      Devlet böyle adım atıyor.

      Lisansını yapıyorsan sana para verecek; arsasını ayırmışız, yabancılarla anlaşmayı yapmışız, ondan sonra DPT’nin planına giriyor. Temel atmada acele edilmesinin sebebi, atılan temeli vatandaşın görüp sahip çıkmasını sağlamak. Bunu dahi alaya aldılar. Temeli kamyona yükleyip Meclise getirdiler. Bizim insanımız da uyudu, sahip çıkmadı. Maalesef benim vatandaşımın bu konuda bir derdi yok. Vatandaş hâlâ niye benim markam yok diye sormuyor. Ancak vatandaş televizyondan haberleri izledikçe bilinçlenmeye başladı. Basında haberler çıkmaya başladıkça hangi mal yerli, hangi mal yabancı ayırdına vardı. Dolayısıyla birkaç senedir bu konuyu daha iyi dillendirdiğimiz için vatandaş sorgulamaya başladı. Vatandaşı uyandırmak lazım. Yoksa vatandaş kör, sağır; basıyor parayı, alıyor ürünü. Benim üretip üretmediğimle ilgilenmiyor bile.

      Biz Erbakan Hoca’nın ekonomi anlayışı ile uyuşuyorduk. Ama solla uyuşamıyorduk. Bakın bu TÜMOSAN, TAKSAN gibi şirketleri özel sektör veya devlet tek başına yürütemez diye anonim şirket şeklinde kurduk. Anonim şirket bünyesinde yüzde 51’i devlet aldı. Devlet, şirket kurulduğunda emanetçi olarak parayı veriyor. Ürünleri projeden çıkardıktan sonra işçilere satmak üzere kuruyor şirketi.

      Ortada bir sanayileşme modeli var.

      Evet var. Geri kalan makine, kimya… Bir de Şekerbank’ın kuruluşu var. Tıpkı Ziraat Bankası gibi. Onda da yüzde elli bir devlette olacak. Bu model, harika bir model. Önünde Ziraat