Yasin Topaloğlu

İdealist Bir Adam Portresi Teknokrat Sedat Çelikdoğan


Скачать книгу

düşman muamelesi görüyoruz.

      Türkiye kendi kaynaklarıyla kalkınabilirdi. Ama siyasi istikrar sağlanamadı. Bütün hamleler koalisyonlarla yapılmaya çalışıldı.

      Siyasi istikrarsızlık ekonomiyi bozuyor, ekonomik bozukluk da siyasi istikrarın kurulmasını engelliyor. Fasit bir daire. Aynı zamanda ortak bilinç yok. Sağ sol kutuplaşması var. O tarihlerde belediye tamamen karşı tarafta idi. Bizim sesimizi duyurabileceğimiz medya organlarımız yoktu. Bir Türkiye gazetesi bir de Gökhan Evliyaoğlu’nun çıkardığı Yeni İstanbul vardı. Hatırlıyor musunuz? Gökhan Evliyaoğlu bir yürüyüşte binanın içerisine saklanmak zorunda kalmıştı.

      Gazetelerde okumuştum.

      İnsanlar ya hapse atılıyordu ya da başına başka bir kişi getiriliyordu. Bir tane olsun olumlu ses çıkamıyordu. Çıkarsa da Hürriyet gazetesi bir anda itibarsızlaştırma kampanyasına başlıyordu. Yalan yanlış haberlerle vatandaşı şaşkına çeviriyordu. Sen ancak alanlarda attığın nutuklarla vatandaşa ulaşabiliyordun. Ne kadar ikna edersen et, bir şekilde seni mizah malzemesi yapıyorlardı. O zaman TRT filan da bu seslere yayınlarında yer vermiyordu. Hatta aleyhte yayınlar yapıyordu. AK Parti’nin ilk yıllarında başına gelenlerin hiçbiri Turgut Özal’ın başına gelmedi.

      Bugün Tayyip Bey’in yaptıklarının ilk örneklerini biz on bir aylık Refah Yol hükûmeti döneminde gösterdik. Hatırlayın, 1997 yılı bütçesi görüşülürken kâğıt üzerinden değil, ekrandan sunum yapmıştık. Tayyip Bey’in bugün yaptıklarının hepsi orada vardı. O zaman onları ben hazırlamıştım.

      O dönem başta denk bütçe olmak üzere birçok yeniliğe imza attık. Tayyip Bey’in bugün gerçekleştirmeye çalıştığı yol çalışmalarının hepsini biz 1997’de ekrana taşımıştık. Şu ara istikrar dolayısıyla Türkiye’de bir ilerleme kaydettiğimizi görüyoruz. Dünya da görüyor. Her tarafta bina, yol inşaatı var. Türkiye’ye para geliyor, kalkınma oluyor. Şimdi rakiplerimiz “Türkiye’yi durdurmamız lazım!” diye konuşuyorlar. Bunun için PKK’yı kullandılar, IŞİD’i kullanıyorlar, yarın başka bir şey çıkarırlar.

      IŞİD’in yeni kurulan bir örgüt olmadığı belli. İleride daha da çok konuşacak gibiyiz. Etkileri hem Türkiye’ye hem dünyaya yayılacak sanki. Yeni bir senaryo için 3-5 yılımız var gibi görünüyor.

      Arkalarında tamamen Yahudiler var. Bundan hiç şüpheniz olmasın.

      “TAYYİP BEY’İN MEYDAN OKUYAN BİR DİLİ VAR”

      Zaten ikiyüzlü bir tarafımız var. Televizyona çıkıyor, adama toz kondurmuyoruz. Sizinle konuşurken tenkit ediyoruz. Çünkü Tayyip Bey’in şahsı ve AK Parti’nin kurumsal kimliği üzerinden İslam düşmanlığı yapılıyor. Onun için de diyoruz ki burada bir çirkinlik var.

      Tayyip Bey, Lozan gibi bizi bağlayan birçok anlaşmaya meydan okumaya başladı. Onun bu meydan okumalarının altında birçok mesaj var. Bunu daha kimse fark etmedi ama dışarıda bir hareket başlattığı kanaatindeyim.

      Siz Erbakan Hoca’yı yakından biliyorsunuz, AK Parti de uzun yıllardır iktidarda. Mühendis kimliğinizle ve siyasetin içinden biri olarak Millî Görüş geleneğine ilişkin ne gibi tespitleriniz var?

      Millî Görüş geleneği birinci hatta ikinci devrede kısmen farklı, ondan sonraki devrede daha farklı bir harekettir. Birinci devrede Erbakan Hoca siyasetinde siyonizmi hedef almıştı; Filistin meselesinden, bankacılık sisteminden, dünyadaki hâkimiyetlerinden dolayı siyonizmin dünyada egemenlik kurduğunu fark ettiği için direkt cephe almış ve bunu söylemlerinde dile getirmişti. Siyonizmin her türlü oyununu ortaya koymuş ve açık bir savaş açmıştı. Bu savaştan dolayı da birinci devrede büyük bir sanayi açılımı hamlesi başlattı.

      Millî Selamet Partisi’nin ilk yıllarına mı döndük?

      Oradan Refah Partisi’ne gelene kadarki süreci konuşuyorum. Millî Selamet Partisi dönemindeki söylemle Refah Partisi’nin on bir aylık iktidar döneminin icraatları birbirinden farkıydı. Birinci dönemde Türkiye sanayi hamlesini yaparken Almanya’yı model aldı. Planlar Almanya’nın sanayileşme süreci dikkate alınarak yapıldı. Bundan dolayı Millî Selamet, yatırımlarla ilgili en etkili bakanlık olan Sanayi Bakanlığını özellikle aldı. Ama yatırım ödeneklerini veren Maliye Bakanlığını alamadı. Batı hem hamlelerimizden hem söylemlerimizden tedirgin oldu.

      Kur’an-ı Kerim’de “Küfür tek millettir!” diyor.

      Evet, küfür Türkiye’ye karşı tek vücut olarak hareket etti. Zaten İslam âleminin diğer ülkeleri derin uykuda. Onların da uyandırılması lazım. Küfrün Türkiye’de de yandaşları var. Bu yandaşlar siyonizmin adamları. İçlerinde monşerler, masonlar var. Başı ise seçilmiş siyasetçiler çekiyor. Hepsi Batı için makbul insanlar. Onları Türkiye’de kendi taraftarları olarak görüyorlar.

      Seçilmiş siyasetçiler diyorsunuz. Batı, Türkiye’de herhangi bir iktisadi faaliyeti, Türk siyasetinin aktörleri üzerinden mi yürütüyor?

      Evet, onu demek istiyorum. Batı’nın Türkiye’de desteklediği siyasetçiler vardır. Onlar operasyonlarını bu siyasetçiler üzerinden yürütürler. O kişilerin yedi ceddini incelerler. Batı’nın desteklediği kişiler yabancı uyruklu olacak, gizli Hristiyan olacak, Sabetayist olacak. Bunları ülkede imtiyazlı kılmak için şirketlerinin distribütörlüğünü verirler. Böylece onlara ticari ayrıcalık sağlarlar.

      1950’li yıllar da distribütörlük ve ithalat dönemi…

      Hem ithalat hem montaj dönemi. Bu yöntemlerle Türkiye’de etkinlik kurdular. Arada birkaç tane gözden kaçmış veya işini çok iyi yaptığı için etki edilememiş insanlar da oldu. Siyaset kulvar dışına çıktığında TÜSİAD devreye sokuldu. Onların devirme yöntemleri de ilginçtir; örneğin AP-MSP-MHP hükûmetini on bir milletvekilini ayartarak yıktılar. On bir milletvekilinden onuna yeni hükûmette bakanlık verdiler. Güneş Motel Olayı dediğimiz olay bu olaydır. Oradaki görüşmeden sonra bu on bir milletvekili, istifalarını verdiler. Onları satın aldılar. O tarihlerde birisi geldi, “Bavulla paraları ben götürdüm.” dedi. “Güneş Motel’e paraları ben götürdüm.” O zamanki gazeteler boy boy yazdılar. O zaman çok kapsamlı bir sanayileşme hamlesi başlatmıştık. Her sektörde sanayileşiyorduk. Ayrıca sanayiyi yurt sathına yayıyorduk. İstihdamın dengeli olması için Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Batı bölgelerimize yaymaya çalışıyorduk. O zaman Trakya’da sanayi daha yaygındı. Amacımız büyük şehirlerde nüfus yığılmasını önlemekti. Tıpkı Almanya’da olduğu gibi nüfusu dengeli bir şekilde Anadolu’ya yaymak istiyorduk.

      Yani burada şunu söylüyorsunuz anladığım kadarıyla: Hakkâri’ye özel sektör gitmez, buraya devlet eliyle yatırım yapmak gerekir. Mesela azot sanayisi, Sümerbank fabrikaları, Et Balık Kurumunun kombinaları gibi…

      Evet, nitekim dediklerimizin bir kısmını da yaptık. Ayakkabı yapımı için Sümerbank fabrikaları kuruldu. Mardin’de traktör fabrikası kuruldu. TÜMOSAN “Mardin’de adam bulamam, fabrikayı işletemem.” diyordu. Maksadımız, bugün olmazsa yarın bu işin üretime dönüştürülmesiydi. Mazıdağı’ndaki fosfat yatakları işletmeye alındı. Çimento fabrikaları işletmeye alındı.

      Mesela Kilis’te MKE Müdür Muavini rahmetli Bahri Bey’in köyünün karşısında şişe makinaları fabrikası kurmak için Gaziantep kara yolu üzerinde bir arazi istimlak edildi, sosyal tesisler yapıldı ama ihaleler yapılacağı zaman ihtilal oldu. Kilis’te o fabrikalar üretime geçseydi, 1000-1500 insan bu fabrikalarda çalışacak ve bu makinalar Orta Doğu’ya ihraç edilecekti. Ve Kilis bugünden çok farklı bir