Ахмет Мидхат

Hüseyin Fellah


Скачать книгу

terke, âdeta acizlik derler ki akıl bu mağlubiyete hiçbir vakitte razı olamaz.

      Şehlevend’in validesi de bir kere ömrün ve hayatın mihnetleri içine dalmış olduğundan artık “Ne olursa olsun.” demeyi havsalasına kabul ettiremeyenlerdendi. Onun üzerine kendisini hayatından meyus edecek sebeplerin ortadan kalkmasıyla tam rahat ve huzur baş göstereceği esnada, ne olduğunu haber alamamasından ötürü gözünde pek biçare ve perişan olmak üzere duran kızını düşünmeye ve onun hasreti ve merakı belasıyla müptela olmaya başladı. Bir akşam bu derdini İmam Efendi’ye de açtı ve kızından ne suretle ayrıldığını hikâye etmekle hamiyetli imamdan yardım istedi.

      İmam: “Vallahi hanım hemşire, kızınızı bir yere gelin göndermişsiniz ki senede bir kere hac mevsiminden başka giden yok gibidir. İşim olmasa hâl ve vaktim dahi müsaade etse bir gemi tutup özellikle giderdim. Ne yapayım ki buna muktedir olabilecek bir hâlde değilim.”

      Hanım: “Benim sizden ricam başka bir şeydir. Eğer Mısır tarafına giden bir gemi bulursanız bana haber vermenizi temenni ederim.”

      İmam: “Korkarım bizzat gitmek istiyorsunuz.”

      Hanım: “Evet efendim! Ne olursa olsun bir kerecik kızımı görmek ve hâlinden haber almak isterim.”

      İmam: “Başüstüne efendim! Limanda işi olan dostlarıma ve Mısır tüccarlarına tembih ederim. Gidecek gemi bulunduğu zaman bize haber verirler. Ben de gelir size haber veririm. Müsterih olunuz. Cenabıhakk’ın lütfundan ümidinizi kesmeyiniz.”

      Şehlevend’in validesi İmam Efendi tarafından aldığı bu vaat üzerine, teselli kapısını açarak bir ay kadar daha selamet kanadı ve istirahatle vakit geçirdikten sonra bir akşam İmam Efendi yine kirli çamaşır ve akçe getirdiği sırada hanıma şöyle bir de haber getirmişti:

      İmam: “Efendim! Size bu akşam tuhaf bir şey söyleyeceğim ama öncelikle darılmamanızı rica ederim.”

      Hanım: “Aman İmam Efendi! Sizin beni darıltabilecek ne sözünüz olabilir?”

      İmam: “Demek oluyor ki darılmayacağınızı vadediyorsunuz?”

      Hanım: “Ona şüphe etmeyiniz efendim.”

      İmam: “Kısmet bu ya hemşirem, müşteriniz çıkmış.”

      Hanım: “Üstüme iyilik sağlık!”

      İmam: “Evet efendim! Kutucular içinden geçerken bir kutucu ustası sizi görmüş, beğenmiş. Kendisi elli ile altmış arasında bir adam ise de refakati nefrete sebep olacak ihtiyarlardan değildir.”

      Hanım: “Aman İmam Efendi! Demek oluyor ki latife etmiyorsunuz.”

      İmam: “Bendeniz latifeden hoşlanan efendilerden değilim efendim. Müşteriniz zengin bir adam değilse de çoluğunu çocuğunu beslemeye muktedir bir adamdır. Beş altı ay önce hanımı vefat etmiş, iki üç çocuğuyla bekâr kalmış. Eğer bu çocuklara valide olmayı kabul ederseniz o da mesut olacak. Tarafından beni vekil ediyor. Ne dersiniz hemşirem?”

      Hanım: (biraz düşündükten sonra) “Bana gösterdiğiniz bunca inayetlere teşekkürden başka hiçbir diyeceğim yoktur. Üç dört yetime ana olmak ve onlara analarının acısını unutturup mesut etmek benim için bir şereftir. Lakin kocaya varmak için birçok mânilerim vardır. Onları size anlatabilmek de birçok eski hikâyeleri tekrar etmeye bağlıdır. Dolayısıyla müşterim tarafından bana vekil olduğunuz gibi benim tarafımdan da ona vekillik yaparak kestirme bir cevap olarak kendisine varamayacağımı söyleyiniz. Ben sizin lütfunuz sayesinde pek rahat yaşamaya başladım.”

      Hanımın şu cevabına İmam Efendi darılmadı ise de kendisi öteden beri hanımın ahvalini öğrenmeyi gayet merak edinmiş olduğundan, gerçi öteden beriden mümkün olduğu kadar pek çok ahvalini öğrenmişse de henüz halledemediği daha birçok esrar bulunduğundan hazır sözü hanım kendisi açmış iken her sırrı halletmek için şöyle bir söz söyledi:

      İmam: “Efendim ben zaten sizi bu nikâhı kabule zorlamak için gelmedim. Herifin bana verdiği memuriyetin ifası boynuma borç olduğundan o borçtan kurtulmak için geldim. Şimdi de verdiğiniz cevabı götürüp kendisine tebliğ ederim. Lakin böyle kupkuru bir cevap onu ikna etse bile beni ikna edemez. Sizi böyle temiz bir adamla izdivaçtan meneden şeylerin ne gibi şeyler olduğunu anlamak isterim.”

      Hanım: “Siz zaten benim hemen her hâlimi biliyorsunuz efendim.

      Hoş ben de sizden hiçbir hâlimi saklamaya lüzum bile görmem.

      Yalnız söz uzar da onun için…”

      İmam: “Hâlinizi hikâye etmek size zahmet olmazsa dinlemek de bana zahmet olmaz.”

      Hanım: (zaten derdini dökmek için ağaçtan adam aramakta olduğu hâlde karşısında sanki serapa yürekten yaratılmış bir adam görünce hâlini hikâye etmeyi canına minnet bildiğinden) “Öyle ise dinleyiniz efendim.” diye macerasını öyle acındıran bir yolda hikâye etti ki İmam Efendi hıçkıra hıçkıra ağlamaktan hayâ bile etmedi. Bu hikâye yatsı namazı vaktine kadar ancak bitebilmişti. Nihayetinde hanım dedi ki: “İşte İmam Efendi, dertlerimin özeti budur. Ara yerde unutmuş olduğum daha pek çok şey kalmışsa da onları da siz zihninizde bulabilirsiniz. Şimdi benim hâlimde bulunan bir kadın, kutucu ustasına varabilir mi? Eğer siz münasip bulursanız ben de varmaktan geri durmam.”

      İmam: “Ben münasip bulmam efendim. Hemen Cenabıhakk’a dua edelim ki sizi kızınıza kavuştursun ve sizi bu hâle koyanları sizden beş beter bir hâle koyup sürüm sürüm süründürsün!”

      Hanım: “Beni kızıma kavuşturması için Cenabıhakk’a ettiğiniz duaya ‘âmin’ derim. Fakat düşmanlarım için edeceğiniz duaya ‘âmin’ diyemem. Çünkü Cenabıhak, inandığımız gibi adil ise onları, mutlaka kısas edecektir.”

      İmam: “Öyledir efendim. Siz müsterih olunuz da başka bir şey lazım değil. Ben gider herife cevap veririm.”

      Dördüncü Kısım

      Hanım, kendisi için çıkan talipten de kurtulduktan sonra yeniden daha ziyade bir istirahat ve selamet içinde yaşamaya başladı. Zira bundan önce İstanbul içinde kendi hâline vâkıf ve kendisini düşünür ve özellikle de yardıma ve himaye etmeye muktedir hiçbir kuloğlu göremediği hâlde şimdi İmam Süleyman Rahmi Efendi gibi gerçekten merhametli bir hamiye nail olmuş ve olanca esrarını ona tevdi eylemiş olduğundan bu hâl bir dertli yüreğe emniyet ve istirahat vermeye oldukça kâfi olacağı misalle İmam Efendi dahi hanımın tüm sırlarına vakıf olduktan sonra, ona karşı dikkatini ve himmetini bir kat daha arttırmıştı.

      Şu suretle de aradan üç ay kadar bir zaman geçti. Ve Şehlevend’in Mısır’a gelin gitmesi üzerinden de bir seneden ziyade zaman geçtiği hâlde henüz bir eseri zuhur etmemişse de ramazan münasebetiyle Mısır’dan pirinç gemileri gelmeye ve bu gemilerle Hicaz’a gidecek olan hacılar da hazırlanmaya başladığından bu zuhurat, hanımın ümitlerine kuvvet verirdi.

      Bir aralık kadıncağız, Ömer’in bağlı olduğu brik gemiye gitmeyi ve kızını bulmak için Mısır’a gideceğini Ömer’e haber vermeyi düşündü. Ancak ilk görüşmesinden sonra Ömer’i birkaç defa daha görmeye gidince çocuk, Şehlevend’e dair hiçbir kelime işitmek istemediğini katiyen beyan etmiş olmakla kadıncık bu kuruntusunu icraya bir türlü cesaret bulamadı.

      Ramazan yaklaştı. Lakin bizim hanım için ramazanın ne ehemmiyeti olur. O Mısır’a gidecek yolcudur. Elde hiçbir tedariki olmadığı hâlde bu uzunca sefer için bir hayli hazırlığa muhtaçtır. Artık dişinden tırnağından arttırarak yol tedariklerini görmeye başladı. Hatta bir aralık evini satmayı düşündüyse bin mahzur, bin mülahaza buna cevaz göstermedi. Nihayet ramazanın on beşine doğru