“Kız kardeşim şimdi ağzımdan çıkarırım dedi, bu cevabı beğenmediniz.”
Meftun: “Beğenmem ya… Öyle eme eme ağızdan çıkarılıp da sofranın ortasına kemik bırakılır mı?”
Raci: “Nasıl çıkarılır? İşte bilmiyoruz. Lütfen tarif buyurunuz efendim.”
Meftun: “Elinizi ağzınıza götürüp avcunuzu çukurlatarak kemiği yavaşça alacak, önünüzdeki tabağa kaydırıvereceksiniz. Bu böyle… Sofrada çerez olarak zeytin yediğiniz zaman çekirdeğini ağızdan nasıl çıkarırsınız bakalım? Bunu bilene bir çeyrek mecidiye mükâfat var…”
Parayı işitince hazır bulunanlardan, o ana kadar Meftun’un konuşmasındaki ağırlık tesiriyle bastıran uykuyu yenebilenlerden birkaçı birden cevaba atıldılar. O aralık acı bir haykırma işitildi. Bu ses, kadınninenindi. Şöyle bağırıyordu:
“İlahi elin kırılsın! Sana çimdikle dedimse böyle etimi kopar demedim ya? Tuttuğun yer elinde kaldı zannettim.”
Rebia: “Hem çimdikle diye insana tembih edersin hem sonra darılırsın. Azıcık gözlerini aç da dinle. Ağabeyim bilmece soruyor. Bilene beş kuruş verecek. Belki sen bilirsin de parayı kazanırsın.”
Kadınnine: “A yavrum, insan büyükanasını öyle kıyasıya çimdikler mi?”
Rebia: “Ya başka türlü uyanıyor musun ki?”
Kadınnine parmağını tükürükleyip çimdiklenen yere sürerek:
“Neymiş o bilmece bakayım?”
Rebia: “Sofrada zeytin yediğin zaman çekirdeğini ne yaparsın?”
Kadınnine: “Haydi oradan çılgın! Elinin körü yaparım! Sofrada zeytin yediğin zaman çekirdeğini ne yaparsın? Bu da bilmece mi? Bu lakırtı bile değil. Beni bunun için mi uyandırdın? Bilmecelerin âlâlarını sen benden işit… ‘Sev çiçeği, sevsen çiçeği, sen sevdin, sen bıraktın, beni bir hercai mi sandın? Hay deveciler köçeği! Has bahçenin Piryol çiçeği?’ Nedir o, bil bakayım?”
Meftun öfkelenerek:
“Nedir o hanımnine? Bizim burada konuşmaktan maksadımız masal, bilmece söylemek değildir. Kış geceleri tandır başı yetişmiyor da bize bir de burada mı Piryol çiçeğini anlatacaksın?”
Hasene söze atılarak:
“Bey dayı, bilmece ben de biliyorum. ‘Bilmece, bildirmece, dil üstünde kaydırmaca…’ Nedir o, biliniz?”
Zarafet, kestirdiği uykudan başını kaldırarak kesik kesik güle güle: “Sanki bilmece mi o ayo? Onu kim bilmez, sabun işte…”
Zarafet’in bu bilgisine hep bir ağızdan güldüler. Teyze Vesile Hanım, kızı Hasene’den önce söze atılarak:
“A, Zarafetçiğim, bilemedin işte… Sabun ‘el üstünde kaydırmaca’dır. Kız sana ‘dil üstünde kaydırmaca’ dedi.”
Zarafet düşünerek:
“Dil üstünde mi? A dur ayo, şimdi bilecem… Dil üstünde kaydırmaca, kaymak…”
Rebia biraz yüksek sesle:
“Bilemedi ama yaklaştı. Ha gayret, ha gayret… İşte sana azıcık ucunu çıtlatayım. Buz gibi soğuktur, yağ gibi kayar.”
Zarafet, daha derin düşünerek:
“A bildi, bildi… Kızak, kızak…”
Zarafet’in bu keşfine küçüğü büyüğü hep bir ağızdan birer kahkaha kopardıkları sırada bilmecenin delalet ettiği gizli kelimeyi, bu mühim sırrı Hasene daha ziyade gizlemeye dayanamayarak “Zarafet dadı, dondurma, dondurma!” diye haykırdı.
Meftun, gülmekle karışık acayip bir hiddetle başını sallayarak:
“Hanımlar, bir zeytin çekirdeğinden ne kadar münasebetsiz lakırtı bulup çıkardınız. Fakat içinizden hiç asıl suale doğru cevap veren yok…”
Lütfiye, Lebibe, Rebia, Vesile hanımların hep birden çeyrek mecidiyeyi hak etmek için zeytin çekirdeğinin ağızdan çıkarılış şekli hakkında sofra terbiyesine değil, akla izana bile pek uygun düşmeyecek acayip usuller saymaya giriştikleri sırada Raci, bir dereceye kadar münasebetli bir cevap vermek üzere dedi ki:
“Ağabey, kılçık ve kemiğin deminden tarif ettiğiniz çıkarılmış şeklini zeytin çekirdeğine de tatbik edebiliriz.”
Meftun: “Hayır, olmaz. Zeytin çekirdeği ağızdan el değmeden çıkacak.”
Raci düşünerek:
“Anlayamadım. El değdirmeden çekirdek ağızdan nasıl çıkar? Bu bilmeceye akıl erdiren varsa söylesin…”
Rebia cebinden bir fındık çıkarır. Ağzına atar. Sonra koca ağzını büzüştürüp bir delik şeklini vererek olanca nefesiyle fındığı ta karşıya, Meftun’un suratına doğru püskürür. Anlayışını ispat etmek için gösterdiği bu hünerliliğin ardından iki elini havaya kaldırarak Meftun’a:
“Dayı bey, bak elimi dokundurmadan bu fındığı ağzımdan nasıl fırlattımsa zeytin çekirdeğini de öylece çıkarırım.”
Meftun sıkıntısından terlemeye başlar. Mendiliyle yüzünü silerek:
“Şu hareketine teessüf ederim Rebia. En basit terbiye kaidelerinden yoksun sizin gibi insanlara ben de kalktım sofra terbiyesi öğretiyorum.”
Ablasının ağzından bir mermi hızıyla çıkan fındığı bulup yemek için Hasene de fırlatılışın ardından saldırmıştı. Fakat aradığını bulamayınca “Anneee, fındık nereye gitti? İsteriiim…” vızıltılarına girişti.
Meftun birkaç “lahavle” çektikten sonra:
“Büyüğüne söz anlatalım derken şimdi de küçüğü başladı. Teyze, sen bu kızları hiç terbiye etmedin mi?”
Teyze: “Nasıl etmedim. Vallahi dayaktan benim avuçlarım, onların vücutları nasır bağladı. (biraz kızgın) Fakat şimdi seni rahatsız edecek büyük bir terbiyesizlikte bulunmadılar. Rebia fındık attı, küçük de bulup yemek için fındığın arkasından koştu. Siz onun kadarken ne terbiyesizlikler yapardınız. Söyletme beni…”
Meftun: “Ağzına fındık alıp da karşısındakinin suratına fırlatmak Rebia yaşta bir kız için terbiyesizlik değil midir?”
Teyze: “Kabahat kimde? Onda mı? Sizde mi? El dokundurmadan zeytin çekirdeği ağızdan başka nasıl çıkar? Tarif ediniz de biz de işitelim… Hokkabazın yuvarlağı gibi çekirdek kayboluvermez ya…”
Meftun: “Azıcık sabrediniz efendim. Tarif edeceğim. Çatalı ağıza yaklaştırmalı. Zeytin çekirdeğini yavaşça, gizli denecek bir ustalıkla dudaklarınızın arasından nezaketle çatalın üzerine bırakmalı. Oradan da aynı ihtiyatla, yani kimseye bir şey sezdirmeksizin tabağın içine indirivermeli…”
Teyze Vesile Hanım: “Aman ne zor iş bu? Çekirdeğini çıkarmak bu kadar güç olduktan sonra ben de alafranga sofrada zeytin yemeyiveririm. Zaten evde yiye yiye bıktık da… Çoluk çocuk yeriz. Çekirdeklerini de çatır çutur önümüzdeki tabağa atıveririz. Çocuklar bazen parmaklarının arasına sıkıştırıp birbirlerinin gözüne sıkarlar. Ya babalarından ya benden birer tokat yerler.”
Meftun: “Peki, çekirdeği ağızdan güç çıkarılıyor diye sofrada zeytin yemeyiniz. Ya çekirdekli meyvelerde ne yapacaksınız? Mesela kiraz yediniz. Çekirdeğini nasıl çıkaracaksınız?”
Teyze: “Zeytin çekirdeğini nasıl çıkarırsam.”
Meftun: