gidilmesi lüzumunu ifade etmiştir. Ayrıca, bu değişikliğin de bazı bölgelerde belirli bir süre tecrübe edilmesinin faydalı olacağını söyleyen uzun konuşmasının ardından söz alan Yetkin; kendisinin tecrübeye lüzum görmediğini, devletin bu vergileri ilk defa almaya başlamadığını, bu vergilerin asırlardır alınan vergiler olduğu için tecrübe için vakit harcamaya ihtiyaç olmadığını düşündüğünü belirtmiştir. Bunun yanı sıra Yetkin, encümenden Maliye Nezaretinin icra edeceği tecrübeleri bir talimat dairesi içinde mi yapacağını yoksa kanun çıkartma yoluyla mı yapacağı konusunda izahat istemiştir. İzahat isteğinin sebebini ise Yetkin, Maliye Nezareti eğer hem kanun çıkartmak hem de çıkan kanunu icra etmek yoluyla yapacaksa arada sorumluluğu olan başka bir kurumun kalmayacağını ve bunun Kanun-i Esasi’ye aykırı olacağını ancak talimat yoluyla yapılacaksa o zaman da bir kanuna gerek olmadığı şeklinde açıklamıştır.
İlerleyen zamanlarda, konuyla ilgili istediği izahatı alamayan Yetkin, mevzuyu tekrar gündeme getirerek, Riyaset Makamı’na bir soru sorduğunu, az önce yaptığı konuşmada encümenden bir izahat talep ettiğini ve bunun unutulduğunu hatırlatmıştır. Meclis Başkanı’nın Yetkin’e kimden izahat istediğini sorması üzerine Yetkin, kendisinden izahat istediğini belirtmiştir. Başkan bunun üzerine Yetkin’e, hükûmet adına mı, vekil sıfatıyla mı yoksa Riyaset adına mı izah istediğini sorar. Yetkin ise hakikat adına istediğini belirtir. Meclis Başkanı bunun üzerine, hükûmet tarafından kanunun esaslarının tatbik edileceğini, müzakerenin uzatılmasına gerek olmadığını ifade ederek oylamaya geçmiş ve konu kapanmıştır. 114
Tekalif-i Harbiye vergisinin hangi bölgelerden alınacağına dair, 02.06.1330 tarihinde mecliste tartışılan kanun tasarısında Safvet Yetkin, seferberlik zamanında ve seferberliği gerektiren durumlarda, bu verginin nasıl tahsil edileceğinin aslında Kanun-i Esasi’de yazdığını çünkü seferberlik ve seferberlik gerektiren durumların istisnai durumlar olduğunu ve Kanun-i Esasi’de bu minvalde bir kanunun zaten var olduğunu belirtmiştir. Yetkin ayrıca, böyle durumlarda olağanüstü hâl geçtikten sonra, halktan alınan eşyalarının karşılığının halka geri ödenmesi gerektiğini düşündüğünü, seferberlik gerektiren hâl bittikten sonra en geç altı ay içinde seferberliği gerektiren sorunların tamamıyla ortadan kaybolduğunu, Allah’ın yardımıyla bundan sonraki savaşlarda Osmanlı Devleti’nin zafer kazanacağını ancak sonuç ne olursa olsun bu buhranların altı ay içinde etkisinin geçtiğini söylemiştir. Bu yüzden maddenin sonuna, seferberliği gerektiren durumun geçmesinin ardından altı ay içinde halktan alınan eşyaların karşılığının halka geri ödenmesini öngören bir fıkra eklenmesini talep eden Yetkin, diğer vekillerden de destek görerek şu şekilde bir önerge vermiştir:
“Tüccar ve esnaf ve ahaliye verilecek mazbatalarda, alınan levazımatın fiyatı, mezkûr fiyat cetveline göre bilhesap esmasını tasrih edilecek ve seferberlik ile seferberliği icap eden ahvalin zavalî tarihinden itibaren nihayet altı ay zarfında mazbatalar mucibiyle esman-ı sahiplerine tediye olunacaktır suretinde tadilini teklif ederim.” 115
Söz konusu önerge kabul edilerek encümene gönderilmiştir.
09.06.1330 tarihli meclis oturumunda ise, Hicaz Demir Yolu İdaresinin bütçesi ile ilgili kanun teklifi tartışmaya açıldığında ilk sözü Safvet Yetkin almış ve bütçenin müzakere usulüne yönelik itirazını dile getirmiştir. Birkaç defadır bütçe dengesi ile ilgili bütçelerin, sadece kanun tekliflerinin okunduğunu ancak yalnız meclisin iç tüzüğüne değil, Kanun-i Esasi’ye de aykırı olduğunu ifade eden Yetkin, Kanun-i Esasi’ye göre bu tarz bütçelerin öncelikle fasıllar hâlinde oylamaya sunulmasının, ondan sonra tamamının oylamaya konulup kabul edilmesi gerektiğini söylemiş ve durumun Kanun-i Esasi’ye uygun bir şekilde gelişmesini teklif etmiştir. Diğer vekillerin de Yetkin’in söylediklerini onaylaması üzerine Yetkin, eğer bir hata yapılmışsa hatada ısrar etmemek gerektiğini, Kanun-i Esasi’ye göre hareket etmeye başlamanın daha doğru olacağını vurgulamıştır. Bunun üzerine tartışma fasıllar hâlinde müzakere edilmeye başlanmıştır.116
Safvet Yetkin’in fikir beyan ettiği başka bir konu ise, meclisten geçmesi gereken bütçeler ile ilgilidir. Mebusan Meclisinin kapalı olduğu dönemde hükûmet, Hicaz için bir bütçe yapmış ancak söz konusu bütçe Divan-ı Muhasebat117 tarafından Kanun-i Esasi’ye aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edilmeyerek geri gönderilmiştir. Söz konusu durum ile ilgili söz alan Yetkin ise, Meclis-i Mebusan kapalıyken hükûmet tarafından bir kanun hazırlandıysa bunun daha sonra meclisten geçmesi gerektiğini ancak hükûmetin 1328 senesi bütçesi, Divan-ı Muhasebat tarafından kabul edilmeyince, 1327 bütçesiyle devam etme kararı aldığını, bununla ilgili bir kanun çıkardığını ve bu suretle eski kanunun ortadan kaldırıldığını, bu yüzden 1328 yılı kanunun meclisten geçmesine gerek olmadığını söylemiştir. Yetkin ayrıca, 1327 senesi bütçesi ile 1328 senesini idare etme ile ilgili kanunun ise mutlaka meclisten geçmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yetkin’in bu vesileyle Kanun-i Esasi’ye uygun hareket etmek istediği ve meclis kapalıyken çıkan bir kanunun, meclis açılınca mutlaka meclisten geçmesi gerektiğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Safvet Yetkin ayrıca, bu konu ile ilgili bir önerge vermiş, verdiği önerge tartışılırken tekrar söz alarak, bir kanun iptal edilip yerine yenisi yapılmışsa iptal edilen kanunu meclisin gündemine getirmenin, meclisi boşa oyalamaktan ibaret olduğunu belirtmiştir.118 Söz konusu önerge meclis tarafından kabul edilmiştir.
Vakıflara ait olan birçok varlığın Vakıf Dairelerine devredilmesi ile ilgili, 10.06.1330 tarihli kanun görüşmelerinde, devir işlemleri için müracaat edenlerden yüzde onluk bir kesinti yapılmasını öngören kanun maddesi hakkında, Safvet Yetkin şu şekilde detaylı bir konuşma yapmıştır:
“Bu madde-i kanuniyyenin fıkra-i ulası, Evkaf Nezaretinin zir-i idaresinde bulunan bilumum varidat-ı vakfiyenin gayet salim ve muttarit bir surette tahsilini temin edecek bir madde-i kanuniyedir. Lakin fıkra-i ahiresi cidden nazar-ı dikkate alınmaya şayandır. Maruzatım hakkında bilhassa Mazbata Muharriri ile Müsteşar Beyefendi’nin nazar-ı dikkatlerini celbederim. Heyet-i Âliyenin malumudur ki, bir defa mütevelli olmak için şeran birtakım şerit ve evsaf vardır. Her kim olursa olsun, o şerait ve evsaf-ı şer’iyyeyi cami olmadıkça taraf-ı şeri şeriften mütevelli tayin edilemez. Evsaf ve şerait-i şer’iyye dairesinde bir vakfa tayin olunan mütevellinin şeri ve kanuni birtakım hakkı tasarrufları vardır. Bu şer’i tasarrufları cümlesinden olarak, mesela bir mütevellinin evkafı mülhaka varidatından ahz-u kabz ederek sarf etmesi gibi şeyler vardır. Eğer bizim meşru olarak telakki ettiğimiz bir mütevelliyi ahz-u cibayet gibi tahsilattan men edecek olursak biz onun sıfat-ı şerisini, tasarruf-u şerisini kasr-u tehdit etmiş olmaz mıyız? Bendeniz bilhassa bu cihetle Heyet-i Muhtereme’nizin ve Müsteşar Beyefendi’nin nazar-ı dikkatlerini celbediyorum. Deniliyor ki mütevelliler vakfa iyice hizmet etmiyorlar. Şu suretle Evkaf İdaresi tarafından Evkaf-ı Mülhaka varidatının tahsil edilmesi vakfa daha ziyade enfadır ve vakfa enfa olan mesailde hakikaten daima o cihetler nazar-ı dikkate alınır ve tercih edilir fakat vakfa enfa olan parayı tahsil etmekten, varidatı tahsil ettirmekten mütevelliyi men etmek ciheti değildir. Vakfa enfa olan cihetlerden biri de varidatın sarfınadır. Mademki Evkaf İdaresi varidatı tahsil ediyor ve ettikten sonra da yüzde on nispetinde masarif-i tahsiliye alıyor, sonra mütebakisini yine mütevelliye veriyor. Eğer o mütevelli aciz ise ve şer’an matlup olan evsafı lazımeyi haiz değilse, bundan hiçbir maksat ve fayda hasıl olmaz. Yine sarfiyatta tekasül ve ihmal eder, vakfı ızrar eyler. Demek bu cihet böyle. Bir vesileyi katiyen temin edilmiş olmaz. Bunda bendeniz başka türlü bir fayda göremiyorum. Yalnız, bir cihet var ki kabili inkâr değildir.