Zekeriya Akman

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi


Скачать книгу

teklif etmiştim. Heyet-i Muhteremenin bunu nazar-ı dikkate almasını rica ederim.” 103

      Safvet Yetkin’in dâhil olduğu bir tartışma da 1327 yılının Evkaf Nezareti Bütçe Kanunu görüşülürken cereyan etmiştir. Bursa Vekili Ömer Fevzi Efendi ile Konya Vekili Zeynel Abidin Efendi oldukça uzun süren bir tartışmaya girişmişlerdir. Tartışma genel olarak bütçe kanununun birçok maddesini ilgilendirse de önemli görüş ayrılıkları, vakıflara harcanacak olan parayı harcayacak kişilerin yetkisi ile ilgilidir. Safvet Yetkin ise Zeynel Abidin Efendi’nin fikirlerine karşı çıkmış ve tartışmaya dâhil olmuştur. Yetkin, öncelikle Konya Vekili’nin dediklerini özetleyerek, Zeynel Abidin Efendi’nin, Evkaf Bütçesi’nin İslam’ın şeri kurallarına muhalif olduğunu, bunu kabul eden meclisin de İslami kurallara muhalif olduğunu ima ettiğini belirtmiştir. Yetkin, tam aksine Zeynel Abidin Efendi’nin itirazının İslam’a muhalif olduğunu ve bunu ispat edeceğini söylemiştir. Ortalıkta sadece yardım ve hayır amacıyla kurulmuş olan birçok vakıf olduğunu ve bunların masraflarının hükûmetin ve meclisin kararlarıyla karşılanmasının gerektiğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, Zeynel Abidin Efendi’nin, vakıflardan alınan paralarla birtakım memurların maaşlarının ödenmesinin yanlış olduğunu belirtmesinin üzerine, bu sözlerin doğrudan Kur’an-ı Kerim’e muhalefet etmek olduğunu söylemiştir. Yetkin’in bu sözünden sonra mecliste büyük bir gürültü kopmuş ve tartışmalar sertleşmiştir. Sözlerine devam eden Yetkin, sadaka ile ilgili bir ayeti okumuştur:

      “Sadakatın mahali mesarifatı yegân yegân tadat edildiği hâlde, sadakatın üzerine memur olanların da sarfiyatta hakları salahiyetleri vardır.” 104

      Diğer vekillerin itirazlarına aldırmadan sözlerine devam eden Yetkin, söz konusu kanunun hangi maddesinde vakıflar ile ilgili şeri hükümlere muhalefet olduğunu anlayamadığını ifade etmiştir.

      28.04.1326 tarihli meclis oturumunda konu yeni vilayet olacak bazı yerleşimlere gelmiştir. Birçok milletvekili kendi bölgeleri ile ilgili görüşlerini dile getirince Safvet Yetkin de Antep’in vilayet olmasının Urfa’ya ne gibi etkilerinin olacağını ayrıntılı bir şekilde açıklamak için söz almıştır. Yetkin, açıklamasında şu sözlere yer vermiştir:

      “Teşkilat hakkında rüfeka-yı kiramın bazısı tarafından vuku bulan itirazattan ve Dâhiliye Nazırı ile Sadrazam Paşa hazretlerinin beyanatından bütçeye tesiri olacak teşkilatın bütçesi behemehâl Meclis-i Mebusandan geçirilmesi lazım olduğu anlaşıldı. Şu münasebetle mevzu-u müzakere, teşkilata müteallik olduğu için, sadet dâhilinde, Urfa’ya müteallik bazı maruzatta bulunmak istiyorum.

      Urfa Sancağı’nın birçok kabail ve aşair ile meskûn olduğu ecilden Devr-i Sabık’ta bile müstakillen bir liva hâline ifrağına Hükûmet-i Mahalliye tarafından çok defalar müracaat olunmuş idi. Her nasılsa, o zamanlar nazar-ı ehemmiyete alınmadı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Hükûmet-i Mahalliye tarafından vuku bulan müracaat ve Urfa Mebusları tarafından verilen takrirler üzerine Hükûmet-i Meşrutaca nazar-ı dikkate alınarak, tahsisat-ı hazırası ile yani 1325 senesindeki tahsisatıyla müstakillen bir liva hâline ifrağına İrade-i Seniyye şeref – sadır oldu. Zannederim ki, bunun bütçe üzerinde hiçbir tesiri olmadığından dolayı, Heyet-i Umumiyeden geçmesine lüzum yoktur. Çünkü müstakil bir liva olması hasebiyle, tahsisat-ı hazırası ile olmuştur. Fazla bir masarif istemiyor. Ancak, Antep kazasının livaya tahvili münasebetiyle Urfa’nın irade-i mülkiyyesi nokta-i nazarından pek büyük tesir hasıl olmuştur. Urfa’nın dört kazası vardır; Birecik, Rumkale, Harran ve Suruç’tur. Bu dört kazanın en memuru Rumkale ve Birecik’tir. Harran ve Suruç kabail ile meskundur. Hatta Harran kazasında şimdiye kadar bir hükûmet konağı bile yapılmamıştır. Memurin-i Hükûmet seyyar bir hâldedir. Antep’in livaya tahviliyle Birecik ve Rumkale’nin Antep’e ilhakı tasavvur olunuyor. Teşkilatta müteallik ve binaenaleyh sadet dâhilinde söylüyorum. Hâlbuki bu, Urfa’nın dâhilinde bulunan Birecik ve Rumkale kazaları, eğer Antep kazası liva olup da ona ilhak edilecekse maruzatımı nazar-ı dikkate almanızı temenni ederim. Çünkü o hâlde, Urfa’nın idare-i mülkiyesinin bir hercümerce düçar olması mucip olur.

      Mesela, Urfa Liva Merkezi’nde birtakım müessesat-ı nafia vardır ki bunun karşılığı, Birecik kazasıyla temin edilmiştir. Mesela, bir Guraba Hastanesi vardır ki dört bin lira ile vücuda gelmiştir. Beş yüz lira, Birecik varidatından karşılığı vardır. Eğer Antep’in livaya tahvilinde sarfı-i nazar edilecek olursa hudud-u kadimesi muhafaza edilecektir. Bir şey demeye hakkım yoktur. Fakat bu iki kazanın Antep’e verilmesi icap ederse, bu cihetler nazar-ı dikkate alınaraktan Teşkilat Kanunu yapılıncaya kadar Urfa’nın halihazırda mevcut olan hudut ve kazalarının kemakan ipkasını temenni ederim. Yani, Kuvve-i İcraiyye’nin bu cihetleri nazar-ı dikkate almasına dair Heyet-i Muhteremenizce karar verilmek üzere bir takrir yazdım. Heyet-i Muhteremeden bunu temenni ederim.” 105

      Safvet Yetkin’in, 11.05.1326 tarihli bir meclis oturumunda, Kanun-i Esasi’nin tefsir edilmesi ile ilgili bir tartışmada söz aldığı görülmektedir. Kanun-i Esasi’de yer alan, milletvekillerinin seçildiği bölgenin yerlisi olması hususu ile ilgili çıkan tartışmada milletvekilleri, bir yerde ne kadar süre ikamet edince oranın yerlisi olunacağı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazı vekiller beş sene geçmesi gerektiğini savunurken, bazı vekiller çok daha kısa sürelerin yeterli olacağını savunmuştur. Safvet Yetkin ise bu tartışmaya farklı bir açıdan yaklaşmıştır. Yetkin, tartışma ile ilgili belirli bir süre söylemek yerine Kanun-i Esasi’de yerli olarak kabul edilme şartı net olarak verilmediği için, bir kişinin bir yere nakil yaptırmasından kaç sene sonra yerli sayılacağını veya bir sürenin geçmesinin gerekip gerekmediğini söylemenin zor olduğunu ve bunun yetkili mercilerce tefsir edilmesi gerektiğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, Mebusan Meclisi’nin, kanun tefsir etmeye yetkisinin olmadığını, bu yetkinin Âyan Meclisinde olduğunu söyleyerek, kanunun Âyan Meclisinde tefsir edildikten sonra Mebusan Meclisine gelmesinin, burada o tefsir uyarınca bir karar verilmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir.106

      Safvet Yetkin’in, Mebusan Meclisinin yetki ihtilafıyla ilgili konuşmalarına bir başka örnek ise Âyan Meclisinin bütçe düzenleme yetkisi ile ilgilidir. Muvazene-i Maliye Encümeni’nin,107 Âyan Meclisinin bütçesinin düzenlenmesi ile ilgili birtakım çalışmalar yapması üzerine ortaya çıkan yetki ve ihtilaflarla ilgili tartışmalara katılan Yetkin, şu sözlerle herhangi bir ihtilaf olmadığını anlatmaya çalışmıştır:

      “Hallaçyan Efendi’nin mütalaatı hakikaten Kanun-i Esasi dairesindedir. Kanun-i Esasi’nin sarahati iktizasınca müfredat cetvellerinin de bütçede merbut olması lazımdır, bizim bu devre-i içtimaiyede bütçeler hakkında icra ettiğimiz müzakeratta bu şartlara tamamıyla riayet edilmiştir. Çünkü Hallaçyan Efendi’nin buyurduğu gibi müfredat encümenimizde mevcuttur. Muvazene Encümeni ile bizim ve Heyet-i İdaremiz arasındaki ihtilafa gelince: Bendeniz esas itibarıyla bir ihtilaf görmüyorum. Çünkü, malum-u âliniz olduğu veçhile, Meclis-i Mebusan, kendi Nizamname-i Dâhiliyesine hâkimdir. Muvazane-i Maliye Encümeni, nasıl bizim müntahabımız ve tarafımızdan bütçenin tetkikatını icraya memur bir heyet ise Heyet-i İdaremiz de evvelemirde kendi tarafımızdan müntahap bir heyettir. Eğer biz tarafımızdan müntahap olan bir Heyet-i İdarenin, Meclis-i Mebusanın bütçesini tetkik eylemesini kabul eder ve onunla iktifa edersek, Kanun-i Esasi’nin ve Nizamname-i Dâhilinin ahkâmı yerini bulmuş olur. Eğer bu salahiyeti verirsek ki bu salahiyeti vermek bizim kararımıza mütevakkıftır fakat bu salahiyeti Heyet-i İdareye vermekle hiçbir zaman Heyet-i Âyan bütçesinin müfredatıyla