Zekeriya Akman

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi


Скачать книгу

Âyan Heyeti olmak üzere bu iki heyet-i muhteremenin mevkileri gayet âlidir. Kuvve-i Teşriiyeyi teşkil eden bu iki heyeti muhteremedir. Bunların mevkileri şu suretle âli olduğuna nazaran bunlardan bir kusur sudur ederse her ne kadar küçük olsa da mevkilerinin ehemmiyetine nazaran o kadar büyüktür. Binaenaleyh, Yorgiyadis Efendi’nin tefevvühâtı hakikaten millete karşı büyük bir tecavüzdür. Fakat mensup olduğu heyet, sözünün geri alınmasına bir karar vermiştir. Bu, kendi mensup olduğu Heyeti Âyana karşı muhalefet etmiş. Bizim yapacağımız bir şey varsa Heyeti Âyan Riyasetinin verdikleri kararın şerefini muhafaza etmek üzere bir temennide bulunmaktan ibarettir. Binaenaleyh, Heyet-i Muhteremeye teklif ederim ki Heyet-i Âyanın Yorgiyadis Efendi’ye karşı vermiş olduğu kararın şerefini muhafaza etsin. Eğer bu şeref, muhafaza edilmezse o vakit Vasfi Efendi biraderimizin mütalaatına tamamıyla iştirak edelim.” 95

      Safvet Yetkin’in söz söylediği başka bir konu ise Mebusan Meclisinin yetkileri ile alakalı 30.04.1325 tarihli bir meclis tartışmasıdır. Dâhiliye Nezaretinin, Sadrazam’a yazdığı mektupta bir hususun araştırılması için Adana’da incelemede bulunacak İcra Heyetinin yanına meclisi temsilen iki vekilin verilmesi istenmiştir. Bunun üzerine bazı milletvekilleri, Mebusan Meclisinin görevlerinin Kanun-i Esasi’ye dayandığını, meclisin görev tanımında olmasa dahi teftiş amacıyla meclisi temsilen bazı vekillerin çeşitli yerlere gönderilebileceğini iddia ederken, bazı vekiller bu durumun kanuna aykırı olduğunu savunmuştur. Safvet Yetkin ise İcra Kuvvetinin mesuliyet almasının gerekliliği hakkında konuşulduğunu ancak meclisten seçilecek olan vekillerin duruma müdahale etmeyerek tarafsız bir şekilde sadece gözlem yapacağını, herhangi bir fiilî müdahalenin söz konusu olmayacağını söylemiştir. Yetkin ayrıca, vekillik sıfatının yalnız tarafsızlıktan ibaret olduğunu, gidecek olan vekillerin ise vekillik isminin hakkını vermek amacıyla gitmesi gerektiğini ve oradaki heyete nezaret etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Vekilliğin bu demek olmadığını iddia eden vekillere ise cevap olarak, önceki günlerde Yıldız’daki araştırmada paranın hesabını kontrol etmek ancak fiilen müdahale etmemek üzere gönderilen vekilleri hatırlatan Yetkin, durumun bundan farksız olduğunu ve Adana’ya gidecek olan vekillerin de sadece nezaret edeceğini belirtmiştir.96

      Yetkin, 06.05.1325 tarihli meclis oturumunda tartışılan Matbuat Kanunu’na bir ilave yapılmasını talep etmiştir. Söz konusu kanunun 19. maddesinde97 yer alan bazı ifadeler, mecliste önemli tartışmalara sebep olmuş; maddedeki birçok ibareye itiraz edilmiştir. Söz konusu madde ise şu şekildedir:

      Bu maddeye Safvet Yetkin’in şu şekilde bir ilave talebi olmuştur:

      “Bu maddede tezyif kelimesinin manası gayet şümullü olmak itibarıyla, maddenin heyeti mecmuası fikrime kalırsa burada mahzur var. Kanun-i Esasi mucibince Devlet-i Aliyye’nin dini resmen Din-i İslam’dır. Hâlbuki Din-i İslam yetmiş üç mezhebe münkasemdir. Mezahip arasında binlerce kütüb-ü diniye ve akaidiye yazılmıştır. Ve bu da memalik-i mütemeddinenin her yerinde kabul edilmiş olan serbest-i edyan ve mezahibin muktezeyatındandır. Biz, bu meselede mübahesat ve münazerat-ı diniyeyi müstesna tutmalıyız. Fenni münazaranın usul ve adabına riayet şartıyla mütaleat ve münazarat-ı diniye müstesna demeliyiz. Bu cümlenin ilavesini teklif ediyorum.98

      Safvet Yetkin’in bu önerisine, kendisinden sonra söz alan birçok vekilden de destek gelse de kendisinin teklifi kabul edilmemiştir.

      Tarihe 31 Mart Vakası olarak geçen hadisenin ardından Mustafa Kemal Paşa, Hareket Ordusu’yla birlikte İstanbul’a gelerek durumu kontrol altına almıştır. Bu hadiselerin yaşandığı dönemde Yıldız’daki evrak deposundaki belgelerin sınıflandırılması ve düzenlenmesi için meclisin yetkili kılınmasına dair Hareket Ordusu Kumandanlığına yazı gönderilmesine yönelik bir takrir verilmiştir. Söz konusu takrir hakkında yapılan tartışmada ise Safvet Yetkin, bahsi geçen işin Kuvve-i İcraiyeye ait olduğunu bu yüzden meselenin yetkili makama yazılması gerektiğini ifade etmiştir.99

      Safvet Yetkin’in 27.05.1325 tarihli meclis oturumunda yaptığı konuşma ise diğer kurumlardan izahat istendiğinde en az hangi dereceden memurların izahat için meclise gelmesi gerektiği hakkındadır. Menteşe Vekili Halil Bey’in, meclis bir izahat istediğinde Şeyhülislam’ın üçüncü veya dördüncü dereceden ve konuya yeteri kadar vâkıf olmayan memurları gönderdiğini, meclis olarak daha yetkili kişilerden kapsayıcı bir izahat almanın hakları olduğunu ifade etmiştir. Meclisteki birçok vekil Halil Bey’in bu teklifine katıldığını belirten ifadeler kullanmıştır. Bunun üzerine, tartışmaya dâhil olan Safvet Yetkin:

      “Vükeladan biri istizaha davet olunduğu zaman üç türlü salahiyet verilebilir. Ya bizzat bulunacak, cevap verecek, ya rüesa-yı memurinden birini gönderecek veyahut mesuliyeti üzerine alarak tehir edecek. Bu üçüncü kısım en ziyade tadile muhtaç kısımdır. Biz bunu böyle bila kayd-ü şart kabul etmemeliyiz. Kâmil Paşa meselesinde bunun tecrübesi geçmiş idi. Olur ki vükeladan birisi yahut Kabine Reisi vatana gayet muzır bir teşebbüste bulunur, bir meseleye teşebbüs eder. Biz istizaha talip olduğumuz vakitte bu üçüncü salahiyetten istifade ederek mesuliyet bana aittir der, tehir eder. Biz o vakit ne yapabiliriz?”

      Bu soruyu Tokat Vekili İsmail Paşa’nın “Azlederiz.” diyerek cevaplamasının ardından Yetkin: “Bunun için, bu üçüncü kısımda mesuliyeti üstüne alıp da cevabı, tehir etmek salahiyetini Mebusan Meclisinin muvafakati şartıyla olmak üzere demeliyiz. Tadil edilmeli.”100 şeklinde düşüncelerini ifade etmiştir.

      Meclisin 06.06.1325 tarihli oturumunda, cemiyetler ile ilgili nizamname görüşülürken, Safvet Yetkin söz alarak mevcut kanun teklifi ile ilgili görüşlerini ifade etmiştir. Yetkin, eğer kanun teklifi kabul edilecek olursa Allah’ın insanlara ihsan ettiği bazı kutsal hakların ihlal edileceğini çünkü cemiyetlerin insan hukukundan doğduğunu belirtmiştir. Belli bir sayıdaki kişinin bir araya gelerek bir cemiyet oluşturup, bir işle meşgul olmalarının oldukça doğal bir hâl olduğunu ancak bu cemiyetlerden üretim ruhsatı istenirse cemiyetin oluşumunun güç bir hâle geleceğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, üretim ruhsatının sadece üretim yapan cemiyetlerden istenmesi gerektiğini, ruhsat alabilmek için zaten cemiyetin önceden oluşmuş olması gerektiğini ve bu yüzden de kanun teklifinin kabul edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Lütfi Bey’in Fransızlar ile Osmanlıları kıyaslayarak Osmanlı’nın henüz yeterince gelişmediğini söylemesine de tepki gösteren Yetkin, Osmanlıların da insan gibi yaşamak adına yeterince geliştiklerinin göstergesinin, içinde bulundukları meclis olduğunu ifade etmiştir.101

      Kapsayıcı bir kanun olan Cemiyetler Kanunu’nun diğer maddeleri ile ilgili görüşmelerde ise Yetkin, cemiyetler oluşur oluşmaz cemiyetlerden bir beyanname istenmesine karşı çıkmış, bir cemiyet oluşturulduğunda öncelikle kendisinin amacı ve programını belirlemek gibi işlerinin halledildiğini, bunu yapmadan bir beyanname veremeyeceğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, bir cemiyetin beyannamesinde yazması gereken, cemiyetin programı, amacı ve merkezî yönetimi gibi bilgileri daha kurulmadan veremeyeceği gibi bunları vermesinin de öyle bir iki gün süren bir iş değil, daha çok vakit gerektiren bir iş olduğunu vurgulamıştır. Yetkin bununla birlikte, bir cemiyetten beyanname talep etmeden önce en az on beş gün kadar bir vaktin cemiyete verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.102

      Mebusan Meclisinin 09.07.1325 tarihli oturumunda, padişaha hitaben yazılacak olan bir teşekkür mektubunun içeriğindeki bazı kelimelere ilişkin, Safvet Yetkin söz alarak şunları söylemiştir:

      “Heyet-i