kardeşim Can çok uzaklarda, Amerika’da, bilgisayar programcılığı okudu. Bir şirkette veri tabanı uzmanı olarak çalışıyor. Ana sınıfı öğretmeni Güney Koreli bir kızla evlendi, iki yaşında bir kızları var ve şimdilik onlardan iyi haberler geliyor.
Ablamın öldüğü zaman hepimiz için çok zor bir dönemdi. Şimdi iyi mi? Neyse ki işim ve param var ve hayat karşısında daha güçlüyüm. Zor olduğunun farkındayım ama hayata karşı tek başıma karşı koyabilirim, bunu göze alabilirim.
Biliyorum annem ablam öldükten sonra çok değişti, hayatın güçlükleri karşısında daha zayıf ve kırılgan hâle geldi, içine kapandı, şeker hastalığı onu ince bir yaprak gibi hırpalıyor. Her yaz Urla’ya yazlığa giderlerdi, bu sene ev boş kaldı, gidemediler…
Reha, evlendikten sonra ikinci bir kişiliğe büründü veya benden gizlemeyi başardığı esas yüzüne döndü ve kabalaşıp çirkinleşti. Ama asıl ürkütücü olan son aylarda delirmiş gibi hareket etmeye başlamasıydı. Gözümün önünde çıldırmış gibi hareketler yapmasından korkmaya başlamıştım.
Oysa okul yıllarında ne güzel arkadaştık, ben iktisattaydım, o bilgisayar mühendisliğinde. Evlendik, iki yıl içinde güzel bir evimiz oldu, fakat mutluluğumuz olmadı. Hâlbuki severek evlenmiştik, demek ki yanılmışım!
Bazen diyorum ben de çok deliymişim ki, bir dönem bu adamı sevebilmişim. Haksız mıyım bilmiyorum ki, gençlik delilik değilse başka nedir ki o zaman?
Aramızdaki sevgi güneş görmüş ilkbahar karları gibi eriyiverdi, ben önce çok şaşırdım. Sonra canım acıdı ve ruhum alev alev yandı. Öfkelendikçe, hırçınlaşıp, ben de kırıp dökmeye başladım… Başka ne yapabilirdim ki?
Annem ve babam bana pek belli etmeseler de içinde bulunduğum duruma çok üzülüyorlardı. Ne yapayım ama bütün bunlar keyfimden olsun istemiyorum ki. Sorun, gelip başıma çöreklendi, ayaklarıma dolandı. İyi ki onlar var yoksa nasıl altından kalkardım ben…
İnsanların, ilişkilerin hepsi sahte ve çürük, hiç kimseye güvenim kalmadı artık; hele erkeklere hiç kalmadı. Sanırım hırsı yeterince geçmemiş olacak ki, bugün iki defa çaldırdı telefonumu bağırıp çağırmak için fakat açmadım. Zor geçirdim günü ve işe bir türlü kendimi veremedim.
Annem de olmasa! Öğleden sonra iki, üç defa arayarak, moralimi yükseltici şeyler söyleyip beni diri tutmaya çalıştı. Bankadan çıkmadan arkadaşlara servise binmeyeceğimi, beni beklememelerini söyleyerek bir taksiye atladım ve Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye geldim. Taksiden inerek sahil kenarına yürüdüm. Boğaz’dan gelen serin esintileri derin derin içime çekince başım döndü durdum, sonra tekrar yürüdüm epeyce.
Boğaz’da dev tankerler, tarifeli yolcu vapurları, balıkçı ve turist gezdiren tekneler, karşı kıyıdaki alımlı yalılar, korular her zamanki gibi bakılması doyumsuz seyirlik bir manzara oluşturuyorlardı.
Reha ile en çok Boğaz’ı seyretmiştik el ele. Okuldan çıkar çıkmaz kulağıma fısıltıyla Atilla İlhan’dan güzel şiirler okurken kendimizden geçmiş gibi inerdik ağaçların arasından Bebek Sahili’ne. Hayatımız hep böyle devam edecekmiş gibi; Bebek Park’ında, onun etrafındaki kahvelerde alırdık soluğumuzu; gün bitmesin zaman dursun isterdik.
Zaman şimdi en büyük düşmanımız ve bin türlü eziyeti hiç durmadan yaşatıyor bize. Ne kadar safmışım, nasıl da yanılmışım öyle… Son zamanlarda insanlar arasında olmaktan sıkılıyor kendimi en yakın Boğaz kıyısına atıyor, biraz olsun rahatlıyorum.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.