Büşra Tuğba Koç

DÜŞ KAPANI


Скачать книгу

isteğine uyuyordu. İçinden gelmeyerek seslendi:

      “Anne!”

      Asiye yerinden kıpırdamadı. Zeynep sesini biraz daha yükseltti:

      “Anne!”

      “Ne var,” diye homurdandı Asiye.

      “Bugün okulumun ilk günü.”

      “Eee?”

      “Beni götürmeyecek misin?”

      “Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Kapat kapıyı. Söyle kardeşine, gürültü yapmasın.”

      Zeynep kapıyı kapattı. Üvey annesi geldiği günden beri böyleydi. Onun bu soğuk tavırlarına alışmak zorundaydı. Düşündü. Okula kendisi gidebilirdi. Biraz uzaktı ama kayıt için babasıyla iki kere gitmişti. Kendine cesaret verdi:

      “Gidebilirim.”

      Hemen hazırlanıp çantasını sırtına aldı. Kahvaltı yapmamıştı ama önemsemedi. Kardeşlerini öptü, “Sakın ses yapmayın. Ben okula gidiyorum. Siz burada güzel güzel oynayın,” diye tembihledi.

      Sokağa ilk defa kendi başına çıkmıştı. Okula gideceği için büyük bir kız gibi hissetti kendisini. Sokak boyunca tedirgin adımlarla yürüdü. Tanıdığı yollar mı diye sürekli etrafına bakıyordu. Evinden uzaklaştıkça yolu kaybetme korkusu büyüdü. Tanıdığı yollardan bile şüpheye düştü. Korktu, geri dönmeyi düşündü ama okula gitmeyi çok istiyordu. Karşıdan gelen bayana sormaya karar verdi:

      “Pardon, buralarda ilkokul var mı?”

      “Bak, tam karşında duruyor.”

      Zeynep rahatladı. Adımlarını sıklaştırdı. Kapıdan içeriye bir kelebek gibi süzüldü. Kalbinin mutluluktan mı, heyecandan mı, yoksa korkudan mı bu kadar çarptığını ayırt edemedi. Şimdi içinde başarmanın haklı gururunu yaşıyordu.

      Görünürlerde kimse yoktu. Ne yapması gerektiğini bilemedi. Daha önce babasıyla birlikte kaydını yaptırdığı büroya doğru yürüdü. Kapıyı tıklatıp beklemeye başladı. Etrafa bakınırken kapı açıldı. İçeriden saçları ağarmış ihtiyar bir adam çıktı:

      “Hayırdır küçük kız? Senin sınıfta olman gerekmiyor mu?”

      “Ben okula ilk defa geliyorum. Hangi sınıfa gitmem gerekiyor bilmiyorum.”

      Adam saatine baktı:

      “Biraz gecikmedin mi?”

      Adam kaşlarını çatmıştı. Zeynep korktu, cevap veremedi.

      “Öğretmenler okulun avlusunda kendilerini tanıttılar. Sonrasında listeye göre öğrencileri toplayıp sınıflarına geçtiler. Geç kaldığın için bunları kaçırmışsın.”

      “Özür dilerim.”

      “Annen, baban nerede?”

      “Babam çalışıyor.”

      “İsmini söyle bakalım. Ben bir listelere göz atayım.”

      “Zeynep Güneş.”

      Birkaç dakika sonra adam onu sınıfına kadar götürdü. Birlikte içeri girdiler. Öğretmen adamı görünce, saygıyla ayağa kalktı.

      “Bu küçük kızımızın adı Zeynep. Sizin sınıfınızın öğrencisi. Biraz gecikmiş. Sınıfla tanıştırıp onu yerine geçirebilir misiniz Bayan Liesewski?”

      “Elbette müdür bey.”

      Müdür teşekkür edip ayrıldı. Sınıfı sessizlik kapladı. Bütün gözler Zeynep’teydi. Zeynep’in yanakları utançtan al al oldu. Göz ucuyla öğretmenine baktı. Siyah kalın çerçeveli gözlükleri olan, sivri burunlu, ince dudaklı bir kadındı Bayan Liesewski. Ağarmış saçlarını başının üstüne topuz yapmış, kulaklarına ise simsiyah kalın küpeler takmıştı. Zeynep, öğretmeniyle göz göze gelmeyi başaramadı. Topuklarını yere vurarak ona doğru yaklaşan bu kadın oldukça ürkütücüydü.

      “Okulun ilk günü geç kalmak…” dedi ince, kulak tırmalayan bir sesle. Devamını getirmedi. Onun yerine Zeynep’i baştan aşağı süzmeyi seçti. Zeynep, sınıfın önünde duruyor olmanın utancından konuşamadı.

      “Ben senin sınıf öğretmeninim. Arkadaşlarınla daha sonra teneffüste tanışırsınız. Şimdilik boş bir sıraya otur. Kitaplarını ve ders planını sana ders sonunda vereceğim.”

      Zeynep, hemen ilk sıradaki boş olan yere geçti. İlgi üzerinden dağılır dağılmaz, bayağıdır tuttuğu nefesini yavaş yavaş bıraktı ve rahatlamaya çalıştı. Sırtındaki çantayı çıkarıp ayakucuna yerleştirdi.

* * *

      Günler geçiyor, Zeynep sabahları erkenden kalkmak için gayret etse de, çalar saati olmadığı için vaktinde sınıfta olmayı bir türlü başaramıyordu. Bayan Liesewski bu durumdan hiç hoşnut değildi. Her defasında onu uyarıyor, asık suratla yerine oturtuyordu. Zeynep’in okul heyecanının yerini artık korku almıştı. Üvey annesine durumundan bahsetti. Onu sabahları vakitlice uyandırmasını istedi fakat Asiye onu ciddiye almadı.

      Zeynep’in sürekli geç kalması sonunda Bayan Liesewski’nin canına tak etti. Dersleri ciddiye almadığını, kendisine saygısızlık ettiğini düşünüyordu. Kapıdan suçlu suçlu bakan Zeynep’e tek kaşını kaldırdı:

      “Tahtaya geç!”

      Zeynep, ürkek adımlarla tahtanın önüne geçti.

      “Tek ayak üzerinde dur,” diye bağırdı öğretmen ve parmağı ile onu işaret ederek sınıfa emretti:

      “Gülün şimdi buna.”

      Çocuklar öğretmenlerinden aldıkları komutla, Zeynep’in haline acımadan gülmeye başladılar.

      “Daha sesli gülün!”

      Zeynep’in utancı çocuklar için eğlenceli bir oyun oldu. Git gide daha sesli güldüler. Zeynep karşılarında iyice ezildi. Yok olmak istedi. Birkaç dakikalık zaman ona uzun saatler gibi geldi. Öğretmen elini kaldırınca tüm sınıf sustu:

      “Geç yerine. Bir daha ne zaman gecikirsen seni böyle rezil edeceğim.”

      Aldığı tehdit, son zamanlarda içine yerleşen korkuyu daha da artırmıştı. Omuzları düşmüş halde sırasına oturdu. Zeynep o günden sonra okula olan tüm şevkini kaybetti. Okulun neye yaradığını bilmiyordu. Öğretmeninin onu sevmediğini açıkça belli etmesi yüzünden sınıfta arkadaş bile edinemiyordu. Zeynep’in, sınıf içerisinde öğretmenin yıktığı sevgi kalesini kendi başına yeniden inşa etmesi zordu. Sınıf arkadaşlarına kendini nasıl sevdireceğini bilmiyordu.

      Okul biter bitmez hızlı adımlarla evin yolunu tuttu. Ödevini yapmak için odasına girmişti ki, Asiye ile göz göze geldi. Üvey annesi tülbendini arkadan bağlamış, kolları sıvamıştı. Pencerenin perdesini komple kenara çekmiş, camı ardına kadar açmıştı. Belli ki iş başındaydı.

      “Eh, nihayet gelebildin. Odanız leş gibi kokmuş. İnsan bir havalandırır. Şu camların kenarlarına da bir daha bir şey koymayın.”

      “Asiye anne, oraya ufak ödev için bir defter koymuştum. Onu dolabıma mı kaldırdın?”

      “Ne dolabına kaldıracağım, hepsini çöpe attım.”

      “Çöpe mi attın? Okula aitti o.”

      “Başlarım okuluna senin. Ortalıkta bırakmasaydın sen de. Yürü git, kovaya su doldur. İçine cam ilacı dök. Camları silmeme yardım edeceksin. Ondan sonra da koltukları çekip altını alacağız.”

      Zeynep banyoya doğru giderken, adımlarını yavaşlattı. Başını