Büşra Tuğba Koç

DÜŞ KAPANI


Скачать книгу

acıdı. Böyle şaka mı olur?”

      “Tamam uzatma. Müdüre ters bir şey söylersen hesabını sorarım.”

      Müdürün odasına girdiler.

      “Müdür bey, bu iki kızı kavga ederken bulduk.”

      Müdür ikisini de baştan aşağı süzdü:

      “Nedir derdiniz kızlar, neyi paylaşamadınız?”

      “Müdür bey, bu kızı eşyalarımı izinsiz kurcalarken yakaladım. Kavga bu yüzden başladı.”

      “Yalan söylüyor. Ben kimsenin eşyasına izinsiz dokunmam.”

      Müdür ayağa kalkıp kızlara yaklaştı:

      “Zeynep, sen anlat bakalım. Olay nasıl oldu?

      Zeynep sustu. Bu zamana kadar binlerce çocuk gören ve her birinin derdiyle ayrı ayrı uğraşamayacak kadar yoğun olan müdür, umursamaz bir tavırla kararını verdi:

      “Koyun bunların ikisini bir odaya. Birbirleriyle iyi geçinene kadar oda arkadaşı olsunlar.” Zeynep bu beklenmedik karar karşısında telaşlandı:

      “Ben kardeşlerimden ayrı kalmak istemiyorum.”

      Diğer yandan Zeynep’e tiksintiyle bakan Meltem de karşı koydu:

      “Ben bu kızla aynı odada kalmam. Anlaşamayız biz. Bize başka bir ceza verin. Bir daha yapmayacağız, söz.”

      Müdür kükredi:

      “Burada son sözü ben söylerim. Çıkın hemen odamdan.”

* * *

      Zeynep’in kardeşlerinden ayrı bir odaya geçmesi, Kasım ve İsmail için oldukça zor bir süreçti. Bulundukları ortama tam da ısınacakken ayrı düşmenin verdiği üzüntüyle tekrar içlerine kapandılar. Aradan zorlu günler geçiyor, üç kardeş her hafta sonu ümitle annelerinin yolunu gözlüyordu.

      “Belki bu sefer gelir,” dedi Zeynep gözünü camdan ayırmadan.

      “Annem artık gelmiyor, bizi unuttu.”

      “Hayır İsmail, annem bizi unutmaz. Gelecek.”

      Annelerinin yolunu gözleyen üç kardeş babaları gelince çok mutlu oldu. Üstelik tıpkı söz verdiği gibi kıpkırmızı bir arabayla gelmişti. Annelerinin özlemini bir süreliğine de olsa unuttular.

      “Bu araba çok mu hızlı,” diye sordu Kasım.

      İsmail heyecanlıydı:

      “Tabii ki hızlı, hıphızlı.”

      Ekrem, çocuklarının kendi aralarındaki muhabbeti bir müddet dinledi:

      “Kaldığınız yeri seviyor musunuz?”

      “Çok değil ama Meriç ablamı çok seviyorum.”

      Ekrem, sorularına cevap veren Zeynep’e kaçamak bir bakış attı:

      “Anneniz sizi ziyarete geliyor mu?”

      “Hiç gelmedi baba.”

      Ekrem eski karısının kayıplara karışmasından dolayı huzursuzdu. Boşanmışlardı ama onu aklından çıkaramıyordu. Güvende olmasını istiyordu. Onu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Öfkesi dinmişti. Geriye kırgınlıkla birlikte önüne geçemediği bir özlem kalmıştı. Ara ara beynini kemiren bazı sorulardan kaçamıyordu. Vicdanı rahat değildi. Ona sakince ne olup bittiğini sormamış, kendisini ifade etmesine fırsat vermemişti. Haksızlık etmiş olabileceğini düşünmeden edemiyordu. Öfkesi soğudukça acısı daha da artıyordu. Çocukları yurda bırakma vakti gelmişti.

      “Keşke biraz daha kalsaydık yanında.”

      “Üzülme kızım, sizi yakında buradan çıkaracağım. Sabırlı olun.”

      Yurdun önüne geldiklerinde hiç ummadıkları bir şeyle karşılaştılar. Ülfet kapıda çocukları bekliyordu. Çocuklar bu güzel sürpriz karşısında büyük heyecana kapıldılar. Ülfet’in boynuna atıldılar.

      Ekrem, Ülfet’in kendisini görmezden geldiğini fark etti. Vedalaşamadığı çocuklarına geriden baktı. Arabaya bindiğinde eski karısını süzdü. Zayıflamış, bir o kadar da güzelleşmişti. Ona baktıkça onu ne kadar özlediğini anladı. Eski günlerdeki gibi ona koşmak, sarılmak, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmek istedi. Sonra silkelendi. “Neler saçmalıyorum böyle? O artık benim karım değil. Yabancı bir kadın, hiç benim karım olmamış gibi yabancı,” diye azarladı kendisini.

      Tam arabayı çalıştıracaktı ki, vicdanının sesine dur diyemedi. Yılların hatırı için bir özür dilemesi gerektiğine karar verdi. Beklemeye başladı. Zaman geçmek bilmedi. Arada bir arabadan çıkıp sigara yakıyor, sonra tekrar yerine geçiyordu. Bu şekilde uzun bir müddet bekledi. Güneş batmak üzereydi ki Ülfet dışarı çıktı. Ekrem’in beklemekten yorulan azaları bir anda harekete geçti. Heyecanla arabadan çıkıp arkasından seslendi:

      “Ülfet!”

      Ülfet başını sesin geldiği yana çevirdi. Karşısında eski kocasını görünce çehresinde acı bir ifade belirdi:

      “Neden hâlâ buradasın?”

      “Konuşabilir miyiz?”

      “Anlamadım, biz seninle daha neyi konuşacağız?”

      Ekrem Ülfet’e yaklaştı. Boşanmadan evvel bu gözlere bakarken nefret duyuyordu. Oysa şimdi nefretin yerini merhamet kaplamıştı.

      “Sana haksızlık ettim. Bir kez olsun seni dinlemeliydim.”

      Ülfet celallendi:

      “Bu neyi değiştirir? Şimdi mi geldin dinlemeye? Her şey bittikten sonra mı?”

      “Kızmakta haklısın.”

      “Kızmak mı? Ne kızması? Ben artık sana kızmıyorum bile çünkü insan sevdiğine kızar. Sen bendeki yerini kaybedeli çok oldu. Güle güle Ekrem Bey.”

      Ülfet, uğradığı haksızlığı hazmedebilmek için bir hayli zaman harcamıştı. Yeni yeni toparlanıyorken, çektiği acıların hesabını iki cümleye sığdıramazdı. Arkasını dönüp yürüdü. Ekrem Ülfet’i kolundan tuttu:

      “Dur, gitme!”

      “Ne oluyor sana? Kendine gel!”

      “Sana söyleyeceklerimi dinle. Sonra dilediğini yapmakta özgürsün.”

      “Bırak kolumu, bağırırım!”

      “Konuşalım. Bırakacağım.”

      “Boşanmadık mı biz? Sen benden daha ne istiyorsun,” diye bağırdı Ülfet.

      “Beni dinlemeni.”

      Ülfet sustu. Ekrem bu suskunluktan cesaret alıp içini dökmeye başladı:

      “Evet, boşandık. Boşandık ama vicdanım bir an olsun susmuyor. Ben çok hata ettim Ülfet. Özellikle de sana karşı. Ailemize dışarıdan müdahale edilmesine izin vermemeliydim. Bugün görüyorum ki, evliliğimize her fırsatta burnunu sokanların umurunda bile değilmişiz. Onlar hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor ama biz bölündük. Paramparça olduk. Yine de kimseyi suçlamıyorum. Ortada bir suçlu varsa o da benim. Biliyorum, bu işin bu saatten sonra dönüşü olmaz ama geç de olsa içimdeki duyguları bil istedim. Ben senin hakkında her zaman yanıldım.”

      Ekrem, Ülfet’ten bir tepki bekliyordu ama o buz gibi duruşunu hiç bozmadı. “Bil ki, hakkımda yine yanılıyorsun,” dedi sadece.

      Ekrem şaşkınlıkla Ülfet’e baktı. Eski karısı, intikam tetiğini çekmişti.

      “Anlamadım.”

      “Pek