Tuncay İrade

Yol Romanı


Скачать книгу

hiç görmedim. Hatırlamıyorum…

      –Kendim de hatırlamıyorum, harcadım gitti.

      –Bunu anlaman için seni sıkboğaz mı etmeliydim?

      –Affın yok biliyorum, ama… Yapabiliyorsan affet…

      –Karakterimi yeterince tanıyorsun…

      (Kız doğru diyordu, beni hiç tanımadın, yorgunluğumu tanımadın…)

      –Bitti dedim, geçmişi hatırlama, geleceği düşün.

      –Bütün olanlar, yaşananlar…

      –Benden ne istiyorsun?

      –Hiçbir şey, kimseden hiçbir şey istemiyorum. Anlamaya çalışıyorum. Bu keşmekeşin, kaosun sebeplerini…

      –Uyu, yarın konuşuruz.

      (“Yarın konuşuruz” ifadesi onu çıldırtıyor. Hiç konuşmuyorlar, suç kimde peki? Kimi affetsin-kendisini mi, onu mu? Freud’un felsefesine dalsın, erkekler ömür boyu annelerine benzeyen kadınları arar dururlar. Yakın bir arkadaşı ona, “Freud doğru söylemiyor-erkekler hep kendilerine benzer kadın ararlar. Lanet olsun gecenin bu vaktinde felsefe konusu kafasını karıştırmış.)

***

      İçinde, “Kutsal Meryem Ana, oğlunu bizim günahlarımız uğrunda kurban ettin. Bizi affet, evlatlarımızı bizlere bağışla”-diyor. Kahır, yumruk olup gırtlağında düğümlenmiş onu boğuyordu. Doğru düzgün dua edip etmediğini bile bilmiyor. Ne farkı var peki..! O da annedir. İlahî bir çocuk doğurmuş. Günahkâr kulları doğru yola döndürme mutluluğunu vermiş. (Döndür Tanrım, döndür!)

      Bu muhteşem kilisenin içinde kendini bir kum tanesi gözünde görüyor. Başını kaldırıp çarmıha gerilen Peygamber’in yüzünde akseden ıstıraba bakıyor. Herkesin yerine acı çeken… Kutsal Meryem Ana, sen her bir insanı seviyorsun ama! (Unuttun mu beni, Tanrım?!)

      –Ne muhteşem, çok iyi bir yer seçmişler, şehrin her tarafından görünüyor.

      –Aşağı inelim mi?

      –Burada kalacak değiliz herhalde…

      … Sıcak yaz güneşinin altında kavrulan ırmak kalbine bir serinlik yayıyor. Irmağın sahilinde dolaşmayı seviyor. On gün önce başka bir ırmak sahilinde idi, orada çektiği fotoğrafları bilgisayarının hafızasına aktarmıştı. Şimdi de durmadan çekiyor, bunları da aktaracak.

      –Şu artisti tanıyor musun?

      –Hayır.

      –Tanıyorsun canım. Öleli bir yıl bile olmadı, büstünü yapmışlar, hem de şehrin tam ortasına. Bu milletin böylesi alışkanlıkları var… İlginç bir kadındı. Babası da, annesi de tanınmış artistlerdi, önceki eşi de meşhur bir artist idi. Yaşı elliye merdiven dayayınca meşhur futbol yorumcuları Maharadze ile birlikde yaşamaya başladı.

      –Ne var bunda?

      –Hiiç, büstünü gördüm de o olay aklıma geldi. Orta yaş bunalımı herkesi etkiliyor.

      –Şu bunalım falan bence anlamsızdır ve insanların uydurmasıdır.

      –Psikologların… Ben dönmek istemiyorum.

      –Söz veriyorum, yine geliriz.

      –Verdiğin sözleri hiç tutmadın ama…

      –Onu söyledin, söyledin… Anladım… Geçti…

      (Geçti elbette. İki gün de çok çabuk gelip geçti. Life is moment in space. Hayat yaşanan andır. Kadın güzel icra ediyor, arzular gerçekleşmediğinde, hayat çok garip bir yer oluyor.

      Zaman azdır, az…)

***

      -Bir şeyi unutmadık değil mi…

      –Her tarafa baktım.

      –Belgelerimizi alayım çıkalım. Yolumuz uzak.

      Oturur oturmaz kulaklığı çıkarıp takıyor hemen.

      I kiss the morning good-bye…

      Elveda, sabahı öpüp gidiyorum. Seheri mi, şehri mi?!

      –Güzel! Bu yolculuğu beğendin mi?

      –Bana güzel deme, ben güzel değilim.

      –Peki nesin?

      –I am a woman in love!

      –Ne?!

      –Hiiç, şarkının sözlerini diyorum.

      –Kulaklığı çıkar, yine neyi dinliyorsun…

      –Hatırladım, biliyorsun, onlar meyhaneye “duhan” diyor…

Bakü-TiflisTemmuz, 2010

      SEVGİ ADASI

      Tanrım, bu nefret volkanından, gazap fırtınasından, kinle dolu selden bıkıp usandım artık… Bu şehrin balçıklı gözyaşlarından ve kurşun gibi ağır havasından bıktım…

      Gideyim, kaçıp uzaklaşayım…

      Telefonumun hafızasındaki fotoğraflara bakıp da Mart ayının son günlerini hatırlayıp yazıyorum.

***

      -Nereye gideceğiz?

      –Canını sıkma, bir yer bulunur elbet.

      –Evde kalamıyorum, duvarlar üstüme üstüme geliyor.

      –Canını sıkma dedim.

      –Sıkılıyorum, rahatsız oluyorum…

***

      …Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği Nevruz’u kutluyor. Büyükelçiliğin ziyafet salonunda bulunan davetlilerin çoğu tanıdık. Herkesle birkaç kelime sohbet ederek vakit geçiriyorum. Kafamı meşgul eden ise bayram tatili. Gitmek, kaçmak, buralardan bir müddetliğine de olsa uzaklaşmak istiyorum… Ve birden fısıltıyla:

      –Yarın Kıbrıs’a uçuyoruz, biletleri aldım.

      Gözlerine bakıyorum, galiba doğru söylüyor.

      –Kıbrıs’a? Hazırlık yapmamız gerekiyor ama.

      –Ne hazırlanması be, hiçbir şey almana izin vermeyeceğim. Küçücük bir çanta o kadar.

      –Hmm… (Sen öyle düşün, ben küçücük bir çanta ile tatile mi çıkarım. Aman ne güzel sürpriz oldu… Ahh, beyim madem böyle maharetiniz vardı neden şu geçen otuz yılda göstermediniz?!) Peki, gideriz diyorum, daha doğrusu mırıldanıyorum. Deminden beri kayıtsızlıkla seyrettiğim ziyafetin bayram atmosferi bütün benliğimi sarıyor.

      Kıbrıs’a cennet adası diyorlar, ama değil, sevgi adasıdır. Afrodit, Kıbrıs’ta dünyaya gelmiş. Güzellik ve aşk tanrıçası. Orada üzücü olaylar da vuku bulmuş. Otello, Yago, Desdemona… Üzücü olan hiçbir şeyi hatırlamak istemiyorum. Geliyorum ilahem, geliyorum!

***

      İskeleden geçip uçağa ayak basar basmaz bayram tatilini Kıbrıs’ta geçirmek isteyen vatandaşlarımızla ilgili bir problem ortaya çıkıyor. Aynı bilet on, on beş kişiye satılmış. Bir kavga gürültüdür başlıyor (uçak da bir hayli rötar yapıyor), ancak herkes kendine bir yer bulup oturabiliyor. Uçak çarter olduğundan dolayı Kıbrıs hava sahası kendine kapalı, Antalya’ya iniş yapacak sonra gideceğiz. Uçuşlarda da en rahatsız olduğum şey bu tür in-bin işleridir, ancak elden ne gelir, madem iki ayak da obadan aldın katlanacaksın… Yanımda oturan beye bakarsan benim durumum mükemmel. Akil Abbas’ın uçak fobisi ve bu fobiyi alt etmenin de kendine has yolları var. Bu sefer o yolu denemedi. Bir hafta içki ve sigara içmeyeceğine dair söz verdi. Bitişik koltukta oturan Dr. Seyfettin Esat (gazeteci Azer Ayhan’ın kayınpederidir, onlar da ailece bizim uçaktalar) Akil’in heyecanını duyuyor galiba ve bir sohbettir tutturmuş