tekrar edip mutlu oldum ve sonra nedense yeniden utanıverdim.
Evin içini, onların evi ile karşılaştırdığımı hatırlıyorum. Bizim evin duvarları badanası yapılmadığı için kir içindeydi. Üstüne üstlük, annem çamaşır yıkadığı için yüklüğü bozmuş, yatak yorgan ne varsa ortaya dökmüştü. Salima, bu hali görüp, nerede yaşadığımı öğrendiği zaman yüzünü buruşturacak diye nasıl da korkmuştum. Onunla tanıştığımızdan beri hiçbir konuda ondan eksik olmadığımı göstermek için elimden geleni yapar, onunla denkmişim gibi hiç açık vermezdim. Korktuğum başıma gelmişti. Şimdi içimde sakladığım bu gerçeği öğrenecek ve bana küsüp omzunu silkerek gidecekti.
Fakat, öyle bir şey olmadı…
Bizim bahçedeki ağacın gölgesine oturup, derse orada çalıştık. Bense her zamanki gibi çalıştığımız konudan da Salima’nın anlattıklarından da hiçbir şey anlamamıştım…
Aslında aramızdaki ilişki sadece arkadaşlıktan ibaretti. Fakat bende arkadaşlığın üstüne, nedense bir türlü ne olduğunu anlayamadığım başka bir duygu vardı. Salima’nın dış görünüşünü tanıyordum, ama içinde neler olduğunu bilmiyordum. Belki de bu yüzden “Onun hakkında nasıl düşünüyorsam, ona karşı ne hissediyorsam, o da bana karşı aynı duygular içindedir.” diye düşünüyor ve bu düşündüklerime inanıyordum.
Sonraları başımızdan geçen bir olay dolayısıyla pek de doğru düşünmediğimi anlayacak ve bu düşüncelerime baştaki kadar körü körüne bağlanmayacaktım…
Kamçıbek, sadece kızlara karşı değil, bize karşı da kaba saba hareketleri olan vurdum duymazın tekiydi. Onun bu karakterine biz alışmıştık, fakat Salima’nın hoşuna gitmezdi. Bu halin hiç bozulmaması için “Daima Kamçıbek’i böyle kötü görsün” diye dua bile etmiştim. Çünkü Kamçıbek’ten korkardım. Salima’ya bir kötülüğü dokunacağından değil, onun gözünde iyi olacak olursa ikimizin arkadaşlığını bozacağından, Salima’yla arkadaş olacağından korkardım.
Bir gün tam da benim korktuğum gibi bir olay oldu. Erkenden okula gelmiştim. Sınıfta hiç kimse yoktu. Ben sınıfta tek başıma otururken Kamçıbek geldi.
–Hey, Alım! dedi, yerine oturup. Ekmek yer misin? Annem kaymakla yoğurup tatlı ekmek pişirdi.
Sınıfa girer girmez neden ağzından ilk çıkan kelimenin “Ekmek” olduğunu hemen anladım. Kamçıbek ev ödevlerini yapmadığı zamanlarda mutlaka birimizden birini böyle şeylerle kandırıp defterini alırdı. Bu âdeti aklıma gelmiş, içimden Kamçıbek’e kızmıştım.
–Yemem.
–Yemez misin?.. Tamam da… Ha, o zaman karnımız acıktığında gider gizlice yeriz olur mu? Eğer öyle yapmayacak olursak, bizimkiler de işe karışır bize ekmek filan kalmaz.
Hiç sesimi çıkarmadım: “…Yemiyoruz dedik ya, sanki ekmek soran varmış gibi, böyle yalanmasa da düzgünce isteyecek olsa vermeyeceğiz sanki defteri?…”
Kamçıbek, sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi yanıma gelip oturdu. Ne söyleyeceği belliydi, defterimi isteyecekti. Sesimi çıkarmadan pencereden dışarıya bakmaya başladım.
–Alım, sen dünkü… Ev ödevini diyecektim… Yaptın mı?..
–Yaptım.
Aslında bu işte hiç de gönlümün olmadığını, oturuşumdan, sesimden, her hareketimden anlaması gerekiyordu. Hatta anlıyordu da, fakat işte, vurdum duymaz olunca, böyle şeylerin tesiri olmaz ki.
–Alım, şey… Biliyorsun, bazen boş vaktim olmuyor…
“Yapamadım, aklım yetmedi.” diyeceği yerde bahane aramasını, hele hele karşımda sırıtmasını görünce kan beynime çıktı. Sabredemeyerek,
–Vermiyorum, defterimi sana vermiyorum, dedim, Kamçıbek’ten yüzümü çevirdim.
Kamçıbek şaşırmıştı.
–Yahu, ne oluyorsun!… Kızma, senden defter isteyen yok, deyip sözü çevirmeye çalıştıysa da uygun bir şeyler bulamadığından olsa gerek homurdanarak yanımdan kalktı.
İkimiz de ses çıkarmadan sınıfta oturuyorduk. Kamçı-bek ne yapacağını şaşırmış bir halde oturduğu yerde duramıyor, sıkıntıyla sağına soluna bakınıyordu. Bu sıkıntılı halini görüp “Defteri versem mi?” diye aklıma gelmedi değil. Fakat adabı ile istemeyip de her zamanki alışkanlığı ile çocuk kandırır gibi davranmasına çok sinirlenmiştim. Yüzünün aldığı acınası hale rağmen yumuşamadım. Diğer çocukların bir an önce gelmesini bekledim.
Ders saati yaklaştıkça sınıf da dolmaya başlamıştı. Kamçıbek’le boş sınıfta yalnız kalmaktan kurtulduğum için rahatlamıştım. O da rahatlamış olacak ki “Acaba kimin defterini istesem?” der gibi bir yüz ifadesiyle etrafına bakınıyordu. Kafasında bir şeyler tasarladığı her halinden belli oluyordu. Arada bir benden tarafa doğru da bakıyor, gözlerini kırpıyordu. Ben ilgilenmiyormuş gibi yaptım. Salima dışarıya çıktığında Kamçıbek’in onun defterini gizlice aldığını gördüm. Salima’ya söylesem mi diye düşünüp sonra vazgeçtim. Nasıl olsa Salima defterinin olmadığını anlayacak, bir şekilde Kamçıbek’in suçu ortaya çıkacaktı. Hem böylelikle Salima ile Kamçıbek’in arası daha da açılacaktı. Bu fikir hoşuma gitmişti.
Fakat olaylar hiç de benim beklediğim gibi gelişmedi.
Kamçıbek ev ödevini kendi defterine geçirmiş, habersizce aldığı defteri Salima’ya fark ettirmeden yerine koymak istemişti. Uzun zaman Salima’yı bekledi. Fakat Salima sıradan bir türlü kalkmıyor, dışarıya çıkmıyordu. Bunun üzerine defterini arkasına saklayıp her zamanki garip yürüyüşle Salima’nın önüne geldi ve sırıtmaya başladı.
–Salima, acaba ben sana bir şey göstersem mi?… Fakat müjdemi isterim. Bana ne vereceksin?
–Anlamadım, nedir o göstereceğin?
–Bir şey işte… Senin.
–Göstersene?.. Salima Kamçıbek’in ne göstermek istediğini, hangi eşyasının kaybolduğunu anlayamamış, merak içinde kalmıştı. –Neyim kayboldu ki acaba?
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.