Asım Cakıpbekov

Biz Babasız Büyüdük


Скачать книгу

Orozaliev, Lonid Dyduçenko ve ben, aramızda anlaşarak Cengiz Aytmatov’u anlatan bir belgesel film çekme kararı aldık. Bu kararı almakla beraber fikrini almak için hep beraber Cengiz Aytmatov’un yanına gittik. Anlattıklarımızı dikkatle dinleyen Aytmatov, yaptığımız bu teklifi kabul etti. Konuşma bitip de yanından ayrılma zamanı geldiğinde bana ‘Sen biraz bekler misin Aşım?” dedi. Aytmatov’un sözü üzerine başımı ona doğru çevirip bir anda olduğum yerde kaldım. O gün Cengiz ağabeyimin bana söyledikleri bugünkü gibi aklımda: ‘Aşım..” dedi. “..Biliyorsun, zamanım çok az, her işim saatiyle, dakikasıyla. Sen, biraz önce anlattığınız belgesel film işiyle fazla zamanını harcama; benim Rusça yazılan kitaplarımı Kırgızcaya çevir. İsimlerini de sana bırakıyorum, iyice düşün ve kendin koy. Kırgızca yazmak için vaktim yok demedim mi? Eğer vakit bulabilseydim kendim de yapardım ama biliyorsun…” dedi. İşte böylece, Cengiz Aytmatov’la aynı köyün çocukları olmanın verdiği övünç kaynağının üzerine onun eserlerini Kırgızca’ya çevirmek gibi yıllarca düşünsem aklıma gelemeyecek büyük şeref de bana nasip oldu. Büyük bir heyecanla bu görevi kabul ettiğimi hatırlıyorum. Önceleri kendisinin bizzat Kırgızca yazdığı “Cemile”, “Yüz Yüze”, “Birinçi Muallim” ve “Samançının Yolu” vb. adlı eserleri defalarca gece gündüz okudum. Benim için en önemlisi bir şekilde Aytmatov’un üslubunu yakalamaktı. Bu kitapları okurken beni hayretler içerisinde bırakan bir şeyin daha farkına vardım. Her bir kahramanın karakteri bizim Şeker köyündeki ihtiyar neneleri, genç kızları, delikanlıları anlatıyordu. Ben ise üniversitede okuyorum, yüksek tahsilli insan olacağım diye dilimizin kendi yöremize has özelliklerini unuttuğumu fark ettim. Cengiz ağabeyimin eserlerini defalarca okumam, kendi köyümüzdeki halktan duyduğum, küçüklüğümde toz toprak içinde orada burada oynarken ruhumun derinliklerine kadar sinen kelimeleri yeniden hatırlamama neden oldu…

      Cengiz ağabeyimin izni ve ricasıyla onun hem hemşerisi hem de kardeşi olarak bir çok önemli eserini Kırgızcaya çevirdim.13

      Cakıpbekov, Cengiz Aytmatov’un “Selvi Boylum Al Yazmalım,” “Erken Gelen Turnalar,” “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek” adlı hikâyelerini ve Gülsarı, Beyaz Gemi, Gün Uzar Yüzyıl Olur, Dişi Kurdun Rüyaları,14 adlı romanlarını Kırgızcaya çevirmiştir.15 Bunlardan başka Kızıl Elma ve Deve Gözü adlı hikâyeleri de Kırgızca’ya çevirmiştir.16

      Merhumun Kırgızcaya çevirdiği bu eserler çeşitli tarihlerde Ala-Too dergisinde yayımlanmış ve Aşım Cakıpbekov’un ismi, bu eserleri Rusça’dan çeviren sıfatıyla belirtilmiştir. Fakat Cengiz Aytmatov’un eserlerinin Kırgızcalarının bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan üç ciltlik Cengiz Aytmatov külliyatında onun adı Kırgızca’ya çeviren sıfatıyla yazılmamıştır.17 Aşım Cakıpbekov, bu tartışmalı konuya akademisyen Çolpon Coldoşeva ile yaptığı söyleşide kendisi de açıklık getirmiştir:

      Keneşbek Asanaliev adında ünlü bir bilim adamımız, edebiyatçımız, eleştirmenimiz var. Kendisi iyi bir insan. Üç ciltlik Aytmatov külliyatının redaktörleri belirleniyor. Galiba dört beş kişiyiz. Baş redaktör K. Asanaliev oldu. Her cildin başına “eserleri Kırgızcaya çeviren” sıfatıyla benim adım da yazılmıştı. Cengiz Aytmatov’un namını koruyacağım diye telaşa düşen K. Asanaliev benden habersiz matbaaya gidip benim adımı kitaptan çıkarttırmış. Bu olaydan çok sonra haberim oldu. Fakat kitap artık basılmıştı. Aytmatov’a yaranmak için başka birinin emeğini yok saymanın hikâyesi işte böyle oldu.

      Oysaki çevirdiğim eserlerin birçoğu Ala-Too’da yayımlandığı yıllarda, benim adım, eserlerin sonuna ‘yazarın izni ile çeviren Aşım Cakıpbekov’ diye yazılmıştı… Bildiğiniz gibi çevirmenliğin de kendine göre bir kalem hakkı var. Bu konuda bazılarınca çıkarılan dedikoduların aksine Cengiz ağabeyime herhangi bir lafım yok. Çünkü benim adımın yazılmadığı üç ciltlik külliyat çıktığı zaman dahi Cengiz ağabey beni yanına çağırıp çevirdiğim eserlerini bir kâğıda not etti ve altına imzasını attı. Bu belge hâlâ yayınevinin arşivinde duruyor. Eğer o belge olmasaydı bana herhangi bir ödeme yapmazlardı.

      Şimdiye kadar hep sessiz kaldım. Bunları kimseye söylemedim. Fakat edebiyat tarihine, özellikle Cengiz Aytmatov’un büyük işlerine olan küçük katkım bilinsin istedim, yoksa adaletsizlik olurdu.18

      Görüldüğü gibi bu üzücü olay Cengiz Aytmatov’un iradesi dışında gerçekleşmiştir. Cengiz Aytmatov’un eserlerini Kırgızcaya çevirmek için hayatının yirmi senesini veren Cakıpbekov’a yapılan bu haksızlık elbette ki üzücüdür. Fakat burada üzerinde durulması gereken asıl mesele, bahsedilen yirmi sene boyunca kalem gücünün tamamını Aytmatov’un eserlerini çevirmek için harcayan Cakıpbekov’un bu süre içerisinde şahsî edebî kabiliyetini kullanarak ortaya yeni eserler çıkarmamış olmasıdır.

      Sadık Tural’ın Cengiz Aytmatov’un Dünyası adlı kitap için kaleme almış olduğu “Sunuş” yazısında Aytmatov’un eserlerinin 154 ayrı dünya diline çevrildiğini ifade eden cümlelerindeki 154 rakamına Kırgızcayı da ekleyerek bu sayıyı 155 olarak değiştirmek gerekmektedir.19 Ayrıca bu kitapta Aytmatov’un eserlerinin Kırgızca isimleri bizzat Cakıpbekov’un Rusçadan çevirdiği şekilleriyle verilmesine rağmen kitabın tek bir satırında bile Cakıpbekov’un ismine rastlanmamış olması üzerinde durulması gereken başka bir noktadır.

      Cakıpbekov’un yaptığı çevirilerin edebî değerini ise Beyşebay Usubaliev Kırgız Ruhu gazetesinde yayımlanan yazısında “Aşım ağabeyim vefat ettikten sonra Elveda Gülsarı’nın hem Rusçasını hem de Aşım Cakıpbekov’un çevirdiği Kırgızcasını yan yana koyup karşılaştırarak okudum. Aşım Cakıpbekov, Aytmatov’u Kırgızca konuşturmuyor, şarkı söyletiyordu sanki…” satırlarıyla ifade etmektedir.20

      1985-93 yılları arasında Kırgızistan Madaniyatı gazetesinin yazı işleri müdürü yardımcılığı ve yazı işleri müdürlüğü görevlerinde bulunan Cakıpbekov, Kırgızistan Yazarlar Birliğinden gelen istek üzerine 1985 yılından itibaren Manas Destanı’nı nesir türünde yazmaya başlamıştır.21 Son derece zor ve bir o kadar da zahmetli olan bu görevi Manas Destanı’na yakışır bir şekilde layıkıyla yerine getirebilmek için iki yıl gibi uzun bir süre hazırlık devresi geçiren ve dünyanın en uzun destanını tam manasıyla özümseyerek son derece başarılı bir şekilde romanlaştıran yazar, Tengri Manas adını taşıyan kitabını 1991-92 yılları arasında bitirmiştir. Kitabı yayımlatabilmek için çalmadığı kapı kalmayan Cakıpbekov, Tengri Manas’ın ilgi görmemesi üzerine derin hayal kırıklıkları yaşamış, ilerleyen yaşı ve hayatı boyunca çektiği sıkıntılar Cakıpbekov’un vücudunu yorgun düşürmüştür. Yüksek tansiyon teşhisi konularak iki defa hastaneye kaldırılan Cakıpbekov’un eşi Kükün Ece’den alınan bilgilere göre bir kaç defa sinirlenerek kitabın el yazması metinlerini Kırgızistan Meclis Binası önünde yakacağını dahi ilan eden talihsiz yazar, çocuğu gibi gördüğü Tengri Manas’ın yayımlandığı günü görememiştir.22

      Arkasında 882 som emekli maaşı, basılmamış bir kitabın el yazması metinlerini ve tozlanmış eski dergi sayfalarında kalan “yazarın izni ile çeviren Aşım Cakıpbekov” yazılarını bırakan Cakıpbekov’un yaşamış olduğu sıkıntılar,