Hevir Tömür

Erken Uyanan Adam


Скачать книгу

Tanrıkut benden korkuyor, öyle olmasa küheylanı vermezdi, diye düşünüp: “Batur Tanrıkut’un küçük eşini çok beğendim. Kendime eş almak isterim” deyip elçilerini tekrar gönderdi. Elçiler gelip durumu aktardıktan sonra, Batur Tanrıkut vezirlerini toplayıp onlardan yine fikirlerini sordu. Vezirler bu sözü duyunca öfkelenip sakallarını titreterek: “bu kadar yanlış bir talep olur mu, buna tahammül göstermek mümkün mü? Hemen asker toplayıp onların kökünü kazımanızı talep ederiz” diye kulluk gösterdiler. Batur Tanrıkut vezirlerin sözünü işitip: “Bir kadın, komşu ülkenin padişahının beğendiği bir kadını niçin ona vermeyeyim”, dedi. Çok sevgili küçük hatununu elçilere katıp gönderdi. Tunguzların padişahı Batur Tanrıkut’un itibarlı hatununu verdiğini görünce, Batur Tanrıkut gerçekten de benden korkuyor, yoksa eşini bana gönderip vermezdi diye düşündü. Daha da gururlanıp elçilerini üçüncü defa gönderdi. Bu defa o: “Sınır karakollarımızın olduğu yerin kuzey tarafında Batur Tanrıkut’a tabi bir parça kıraç yer var. Ben bu yere sahip olmak istiyorum. Bundan sonra Hunlar bu yerlere ayak basmasın” diyordu. Batur Tanrıkut vezirlerini toplayıp bu konuda fikir sorduğunda, Tanrıkut birincisinde tulparı, ikincisinde sevgili eşini verdiğine göre, kuruyup çatlamış bir parça yerin verilmesine hiçbir söz söylenilmez diye düşünüp: “Vermemiz gerek, terk edilmiş duran bir parça yer”, diye cevap verdi. Batur Tanrıkut vezirlerin fikrini duyunca, hiddetlenip: “Bu nasıl mümkün olur, toprak denen devletin temelidir, toprak olmazsa devlet olur mu” dedi. ”Herkes atlansın, ülkemde bu seferden geri kalanın kellesi alınsın” diye ferman buyurdu. Bununla birlikte bütün millet hazırlanıp Tunguzların üstüne sefer kıldı. Tek bir hücumla Tunguzları yenip, padişahı öldürüp, önceden Tuman Tanrıkut zamanında elden çıkan birçok toprak da geri kazanıldı.

      –Efendim… Bizim bilmediğimiz ne acayip işler varmış, dedi. Abdusemi Bay heyecanını yenemeyerek. Şairin ağzından çıkacak sözleri iştiyakla bekleyen misafirler Abdusemi’nin sözü bölmesine razı olmayarak, ona dik dik baktılar. Ama şair dikkatini bozmadan sözlerine devam etti:

      Ben bu tezkirede şunu anladım ki: Batur Tanrıkut devlet toprağını, yani vatanı, kendisinin her türlü rahatından, şan ve şerefinden üstün tutan, üstün faziletlere sahip bir devlet adamı. Bana onun bu yönü çok tesir etti, dedi.

      –Hepimize öyle, dedi Mehsut Muhiti şairin fikrine katılıp, bize de işte bu fazileti tesir etti. Tarihte geçen, padişahlar arasında cereyan eden savaşların, kanlı cenklerin çoğu kadın, zenginlik, itibar tartışmaları yüzünden çıkmıştır. Onlar böyle işler için savaşıp, ırmak ırmak kan döküp, vatanlarını harabeye çevirmiştir. Batur Tanrıkut bunun aksine hareket etmiş, izzet itibardan, hatta eşinden vazgeçmiş, ama bir parça toprak meselesine gelindiğinde bütün milleti seferber edip savaşa girmiştir. Bu her padişahta bulunmayan yüce bir erdemdir.

      Konuklar başını sallayıp, çıkarılan sonucun doğru olduğunu tasdik etti. Mehsut Muhiti sözüne devam etti:

      Bugün benim için hoş olan başka bir şey de şu ki, dedi o elindeki piyaleyi oynatarak oturup, okuyan işte Abdülhaluk Uygur gibi okumalı. Bugün o, Çinceyi tercümanlık yapıp geçim sağlamak için değil, belki devletin tarihi, coğrafyası, anane ve medeniyetini bilmek için okuduğunu ispatladı. Buna kim sevinmez? Her insan sevinir, elbette. Bugün o bize Çin’in Yirmi Dört Tarihi’nden denizden bir damla misali küçücük bir tezkireden söz edip hepimizi titretiverdi. Bu kadar çok malumat sahibi yaptı. Vatanperverliğin her zaman kitaplarda zikredilip, dillerde destan olduğunu düşündürdü. Biz onun, bu yönleri için seviniyoruz.

      Mehsut Muhiti’nin methiyesini duyan Abdülhaluk Uygur’un yüzünü bir kızıllık aldı.

      –Bizim evlatlarımız işte böyle okuyup yetişse, o zaman halimiz ne kadar güzel olurdu! –dedi sabahtan beri sessiz sedasız konuşulanları dinleyen Hüsamidin Zuper.

      –Eğer bizim açtığımız mektepler kapatılmasa, bu günlere kadar devam etmiş olsa, bir sürü aydın yetişmiş olacaktı!… –dedi Mehsut Muhiti iç geçirip.

      –“Civcivin şomluğundan tavuğun memesi yok!” denildiği gibi, bütün işler yine kendimizden oldu, dedi Latif Efendi hiddetle, onun dudakları gazaptan titriyordu. Onun bu sözünün etkisiyle misafirhanede oturanların gözlerinin önüne; şu yıllarda mutaassıp mollaların yaygara çıkararak, büyük ümitlerle açılan yenilikçi okullara karşı çıkması, bu konuda Urumçi valisi Yan Zenşin’e şikâyette bulunması, müstebit hükümetin onların yaygaralarına itibar ederek, bunu da bahane edip okulları kapattırıp, hocalarını cezalandırıp dağıtması gibi acı hatıralar dizildi.

      –Öyle, bütün her şey kendi uğursuzluğumuzdan oldu, dedi Mehsut Muhiti geçmişi anımsayıp, -mutaassıp mollalar açtığımız mekteplerin üstünden gürültü kopararak şikâyette bulundu. Bu iş yurdumuzu cehalette bırakıp müstebit bir yönetim sergileyen Yan Cyancün’ün çok hoşuna gitti. Bununla birlikte o bir buyrukla okullarımızı kapattırdı. Yıllar geçip gitti, halk gittikçe daha derin cehalet bataklarına saplanıp kaldı. Bilen adama bu, söylemekle tükenmez, dayanılmaz ağır bir dert. Bu dertler insanı öldürür, yok eder!.. Söz buraya geldiğinde, Mehsut Muhiti’nin sesi titremeye başladı. O çok heyecanlanmış ve öfkelenmişti.

      –Tahirbeg13’in Sun Cunşen Efendi ile görüşme işleri de bir tarafta kaldı, dedi Mümin Efendi derin bir nefes alıp, -Sun Cunşen Efendi Doğu Türkistan’da milli eğitimi düzenleyin diye güzel sözler söylemiş.

      –Sun Cunşen Efendi Şinhey ihtilalini başlatıp iki bin yıllık feodal hanlık düzenini devirerek, onun yerine cumhuriyet kuran büyük adam. Bunun için, ona devletin babası deniliyor. Ama bu cumhuriyetin bizim Doğu Türkistan’a uğradığı yok, dedi Mehsut Muhiti gazapla.

      Sözün buraya gelmesiyle, ev içi durgun su gibi sükûta gömüldü. Yüzlerinden, herkesin hayal denizinin derinliklerine dalıp gittiği anlaşılıyordu. Biraz sonra Abduhaluk Uygur konuşup, hüküm süren sessizliğe son verdi:

      –Sun Cunşen Efendi tarihi doğru özetleyip, Çin; Henzu, Mançu, Moğol, Uygur, Zanzu’dan ibaret beş milletin ortak devleti, Çin medeniyeti de bu milletlerin yarattığı ortak bir medeniyettir, bunun için bütün halkın hukuk karşısında eşit olması gerekmektedir, diyerek son derece doğru konuştu. Eşit olmayan milletlerin dost olması, ittifak yapması mümkün değildir. Maalesef, bu söz söylendiği yerde kaldı. Burada hâkimiyet başındakilerse kendi bildikleri yola devam ediyorlar. Yan Cyancün’ün halkı cahil bırakarak yönetmek istemesi, kendi bildiği yolu uygulamaktır. Çünkü o, halk uykudan uyanırsa, eşitsizlik temelinde yürütülen siyasete, zorbalığa karşı çıkıp, eşitlik, cumhuriyet talep eder, diye korkup, milli eğitimimizi baltaladı. Sözü toparlarsak, onun maksadı işte bu!..

      Ev sahibi yemek getirdi. Misafirler yemeğin üstüne yine büyük meseleler hakkında konuştular. Sun Cunşen Efendi önderliğindeki Şinhey İhtilalı, o yıllarda Çin’in içindeki militaristlerin savaşı, Sovyet Ekim İhtilalı, Dış Moğolistan’daki ihtilal hakkındaki söz ve düşünceler onların en çok ilgisini çeken konulardı.

      Yemekten sonra misafirler dışarıya çıkıp, ellerini ayaklarını hareket ettirip, temiz gece havasıyla serinlediler. Törehan’ın kendi eliyle yetiştirdiği, meyvesinin çokluğundan dalları eğilen elma, armut, şeftali gibi meyve ağaçlarını seyre daldılar, inci gibi parlayan üzümlere bakıp hayran kaldılar. Gezinti esnasında herkes kendi istediği meyveden koparıp zevkle yedi. Gün batıp hava karardığında, birer ikişer toplanan misafirler rahat rahat oturup, tatlı sohbetlerle neşelendiler.

      Onların sohbet konusu hayli çoktu. Söz Beycin – Tiyenşan’la başlasa, Moskova, Leningrad’la sona eriyordu. Dünyadaki her tür ilerlemeden söz ediliyordu. Tarihten söz açılsa, İdikut, Beşbalık’tan