Hevir Tömür

Erken Uyanan Adam


Скачать книгу

bunaltıcı Turfan gecesi!

      Nefesim sıkıştı, göğsüm daraldı,

      Terletiyor cip cip Turfan gecesi.

      Çaylardan soğusa sıcak rüzgârlar,

      Terleyip beşikte ağlar çocuklar.

      Sussun diye ninni söyler analar,

      Nasıl bunaltıcı Turfan gecesi!

      Parıldayıp durur gökte yıldızlar,

      Bağlarda solgun güller kunduzlar14,

      Elde yelpaze, şikâyetli laflar,

      Nasıl bunaltıcı Turfan gecesi!

      Üzümler ki güya birer damla yaş,

      Ağlıyormuş gibi yurtta keri -yaş15.

      Ne zaman çıkar ki güneş atıp kaş?

      Acayip karanlık Turfan gecesi!

      Ne zaman nur saçıp atar altın tan,

      Doğmaz mı bu güneş deyip şaşırma

      Gün ağardı aydınlandı attı tan

      Er ya da geç biter Turfan gecesi.

      Üçüncü Bölüm

      On beş günlük dolunayın çatıdaki pencereden tıpkı değirmenin ardından akan su gibi görünen şulesi evin tam ortasına düşüyordu. Bu gece yarısına kadar belge düzenledi.

      Abdülhaluk Uygur hala yazmakla meşguldü. Pencere altına konulan büyük masanın ortasındaki elektrik lambası sarı ışık saçıp, aydınlatarak şairin çalışmasına imkân sağlıyordu. Pencereden süzülüp duran serin dağ rüzgârı şairin lamba ışığında parlayıp duran geniş alnını ve yüz, gözünü okşayıp, ona eşsiz bir huzur veriyordu. Böyle sakin, böyle serin bir yerde şairin ilhamı tıpkı taştan taşa çarpıp coşarak akan büyük nehir suyu gibi kabarıyordu.

      Önceki akşamdan gece yarısına kadar şiir yazmakla meşgul olup, sayfa sayfa kâğıtları güzel şiirsel ibarelerle işleyen şair, başının, bedeninin yorulduğunu hissedip mola verdi. Aklına çok mühim bir iş gelip yine durdu. O anda aklına kadirşinas dostu lambaya minnettarlığını bildirmek geldi. Bu yüzden o derhal bir yaprak kâğıt alıp, dikdörtgen şeklinde katladı. Katladığı her bir köşeye gazel şeklinde bir teşekkür name yazmaya başladı:

      Geceyi gündüz kılar tıpkı bir inci bu çırak16,

      Nurunu güneşten almış nur –ı cevher bu çırak

      Kapkaranlık gecede nurun kaynağı bu çırak,

      Gece yolu şaşıranın meşalesi bu çırak

      Gece kalem tutulmazdı olmasaydı bu çırak

      Nice yazsam öyle coşar gece bu derd-i firak.

      Abdülhaluk gece gündüz ayrı kaldın uykudan,

      Tıpkı pervane gibi ol, kalma bu nurdan ırak.

      Abdülhaluk gazeli bir kez gözden geçirip, kâğıdı katlayarak, ortasından bir delik açıp, büyük bir özenle lambaya giydirdi. Ayimhan’ın “uhh…” deyip uzun nefes alışı duyuldu. O uyanmıştı. Bunu anlayan şair lambaya kâğıdı giydirdikten sonra, dönüp Ayımhan’ın yıldız gibi parlayan ahu gözleriyle karşılaştı.

      –Ne oldu, uyandın mı dedi. Şair sevgiyle gülümseyip.

      –Tan atıyor, sen ne zaman uyuyacaksın diye bakıyorum, dedi Ayimhan tatlı bir sesle.

      –Henüz erken değil mi?

      –Aya baksana, öğle oldu, Ayimhan böyle deyip nurlu gözlerini şairden kaçırıp sessizce yattı. O sırada onun keklik kaşlarının altındaki badem göz kapakları tamamen açılıp, bir güzelliğe on güzellik katıyordu. Kadirşinas sevgilisinin bu kadar güzel ve sevimli yüzünden etkilenen şair teselli etmek isteyip:

      –Yazdıklarımı bir kez gözden geçirip yatayım demiştim, dedi.

      –Ahh… Ayimhan derin bir nefes alıp aniden şaire baktı.

      –Evet… Yine neden ah çekiyorsun?

      –Ben de yazmayı biliyor olsam diye arzu ettim, -deyip gözünü kocaman açıp şairin gözlerine dikti Ayimhan.

      –Bilsen ne yapacaktın? –Şair elini uzatıp onun tıpkı bir kuyu gibi, güzel çift çenesini okşadı.

      –Ne yapardım, sana yardım ederdim işte, dedi Ayimhan salınarak gülüp. Onun bembeyaz dişleri lambanın ışığında sedef misali parlıyordu.

      –Öyle olmasa da çok yardımcı oluyorsun.

      –Nerde? –Ayimhan dertli bir ah çekip sözüne devam etti, babam beni kız çocuğu diye Kur’an okumayı biraz öğrendi deyip okuldan erken aldı. Eğer öyle yapmamış olsa ben okuma yazma biliyor olacaktım. Şimdi senin yazdığın yazılara ben tıpkı bir kör gibi bakıp kalıyorum. Ne kadar hayal etsem bizim böyle okuyanlarımızın hiçbir şeye yardımı olmuyor. Kur’an okumayı öğrenmek bizi teferruatın dışına çıkarmıyor. Bakıldığında, bununla hiçbir iş vücuda gelmiyor.

      Ayimhan’ın yarı uykulu söylediği sözleri basit gibi algılansa da, aslında çok derin manaya sahipti. Onun sözlerinde halkın omzuna dağ gibi basıp duran bütün külfetler, milletin gözünü kör bırakan sebeplerin ana kaynağı olan eski eğitime karşı şiddetli bir isyan ateşi yanıyordu. Bunu düşünen şair Ayimhan’la meseleyi derinlemesine konuşup:

      –Çok önemli bir şey söyledin, ben senin bu kadar derin fikirli olduğunu düşünmüyordum, dedi.

      –Öyle, senin beni düşünmediğini biliyorum, dedi Ayimhan öfkelenip.

      –Yok, öyle değil, ben seni çok düşünüyorum. Ama şimdi böyle paha biçilemez sözler söyleyip beni hayran bıraktığın için öyle söyledim, üzülme sen, canım! Şair özür diledikten sonra sözüne devam etti, başımızdaki külfetlerin kaynağı senin söylediğin teferruatların dışına çıkamamamızda, bunun gibi hiçbir şeyin manasını düşünmememizde. Sen bunu iyi özetledin. Ben buna tamamen katılıyorum, -o Ayimhan’ı yavaşça kendisine çekip, elma gibi parlak ve hoş kokulu yanaklarını koklayıp öptükten sonra, ekledi, teferruatın dışına çıkamamamız yönüyle bizi nadanlık, hurafecilik kıskacına almıştır. Bu zamanda her yerde işan –sofilerin “zikir –sema”sı, falcı kadın, üfürükçü, büyücülerin hurafelerle dolu inançları zirveye çıktı. Onlar işlemeden dişliyorlar, onlar kendi geçimini sağlayabilmek adına yalancılık yapıp, türlü usullerle halkı şuursuzlaştırmaktalar. Bu bizim hayatımızdaki en acıklı, en korkunç afet. Bu afetten kurtulmanın yegâne yolu halkı uyandırmaktır. Bunun için okullar açıp, senin de istediğin ilim irfanla halkı hurafelerin esaretinden kurtarmak gerek. Bu çok mühim ve zor bir iş. Beni geceleri uyutmayan işte bu kaygı.

      Bu sözleri dikkatle dinleyen Ayimhan önünde oturan şairin boyunu Tanrı Dağlarından da yüce, şan şerefte binlerce on binlerce adalet savaşçısının galip komutanlarından da saygın olduğunu düşündü. Sıçrayıp yerinden doğruldu:

      –Okul açılsa, ben de okurum, dedi kararlı bir sesle.

      –Okul açmak güzel iş, fakat ona yol yok!

      –Neden?

      –Onlar okuldan korkuyor. Halkın uyanmasından korkuyor, dedi şair sakince anlatıp, -halk uyansa akla karayı fark edip, onların cahil bırakma siyasetine karşı çıkacak. Halk ayaklansa,