Ebubekir Güngör

Repressiya


Скачать книгу

Siyaseti) adlı çalışması önemli bir yere sahiptir. Sovyet dönemi boyunca halka düşman gözü ile bakılan Kırgız beylerinin hukuksuz olarak ülke dışına sürülmeleri, mallarına el konulma yöntemleri, hukuksuzluklar, sürgün edilenlerin gittikleri yerlerde düştükleri zor durumlar, ekonomik karmaşa, basmacı hareketi ve Doğu Türkistan veya Afganistan’a göç hareketleri arşiv kaynaklarına dayanılarak değerlendirilmiştir. Kızıl Terör ile doğrudan bağlantılı ve en son (2013) yayınlana diğer bir eser, Kırgızistan Merkezi Siyasi Belgeler Arşivi Müdürü C. R. Baydildeev’in, Kırgızstandagı Sayasiy Kuuguntuktoolor24 (1937 – 1938) (Kırgızistan’daki Siyasi Baskılar) adlı çalışmasıdır. Baydildeev, Sovyet dönemi Kırgız tarihi üzerine çok sayıda çalışma kaleme aldığı gibi, arşiv belgeleri üzerine derlemeleri de bulunmaktadır. Dolayısıyla konuya ve kaynaklara oldukça hakimdir. Onun bu son çalışmasından kızıl teröre kurban edilmiş yeni şahsiyetler, terörün yöntemleri ve güncel çalışmalar konusunda oldukça yardım alınmıştır.

      Mezkur inceleme-araştırma ve belge derlemeleri konusunda yayımlanmış eserlerin yanı sıra Arşiv belgeleri çalışmanın asıl kaynaklarını oluşturmuştur. Çalışmanın ana kaynaklarından en önemlilerini Kırgızistan Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi ve Merkezi Devlet Siyasi Dokümanlar Arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Çalışmada kullanılan arşiv belgelerine iki arşivde yaptığımız detaylı inceleme sonucunda ulaşılmıştır. Arşivde bulunan belgelerin ve katalogların dijital ortama aktarılmamış olması, araştırmayı zorlaştıran unsurlardan olmuştur. Diğer taraftan kızıl terör kurbanı Kırgız milli aydınlarının her biri hakkında oluşturulmuş ve bilgiler bu dosyalarda toplanmıştır. Bu durum Siyasi Dokümanlar Arşivindeki taramaları kolaylaştırmıştır. Ayrıca aydınlar adına düzenlenmiş dosyalardaki bilgiler sadece resmi belgeler değil, aynı zamanda onunla ilgili devlet adamlarının şahsi görüşleri, SSCB döneminde araştırmacıların yaptığı suçlayıcı makalelere de yer verilmiştir. Kullanılan arşiv belgeleri genellikle KRBMSDA’da 10 numaralı fonda bulunmaktadır. Bu Fonda çoğunlukla Sovyet döneminin kuruluş dönemindeki siyasi dokümanlar katolaglanmıştır. Bu sebeple çalışma kaynaklarının büyük bir çoğunluğu fon 10’da bulunan dosyalardan oluşmuştur.

      Kırgızların son iki yüzyıllık dönemlerinde Ruslar etkin rol oynamışlardır. Ancak Türk – Rus ilişkileri çok daha eskilere dayanmaktadır. Rusların, tarih sahnesine siyasi güç olarak çıkmaya başladıkları IX. yüzyıldan itibaren, Türk – Rus tarihi ilişkileri başlamıştır. İlişkilerin miladi I. yüzyıl ve kavimler göçüne kadar gittiği, ihtimal dahilinde olsa da kesin bilgi mevcut değildir. IX – XVI. yüzyıllar arasında Türk – Rus ilişkileri, Türklerin üstünlüğü ve Rusların tabiiyeti üzerine şekillenmiştir. XVI. yüzyılın ortaları, yani 1552 Kazan şehrinin Ruslar tarafından işgali, ilişkilerin Türklerin aleyhine dönüştüğü ve günümüze kadar süregeldiği dönemin başlangıcı olmuştur. Kazan ile başlayan Türkler aleyhine Rus ilerleyişi, Türkistan’ın tamamen işgal edildiği XIX. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Buhara Hanlığı ve Doğu Türkistan Uygurları dışında, İdil – Ural, Sibirya ve Türkistan Türk halkı tamamen Rus hakimiyetine girmiştir. Dolayısıyla XX. yüzyıl Türk tarihinin büyük bir kısmı, Ruslar ile yakından ilişkilidir. Ruslar, Anadolu ve Balkan Türk tarihi konusunda önemli etkenlerden birisi olmakla birlikte, Türkistan Türk tarihi kadar belirleyici bir özelliğe sahip değildir. Bu açıdan XIX. ve XX. yüzyıl Türkistan Türk tarihi, Rusya tarihinde meydana gelen olay ve olgulardan direkt olarak etkilenmiştir. Bu etkilenmede I. Dünya savaşı sırasında, Rusya’da meydana gelen 1917 Şubat ve Ekim devrimleri ve sonrası süreç, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen Türk – Rus etki derinliğine sahiptir.

      Çarlığın Türkleri hakimiyetine alması ile başlayan bağımsızlık mücadeleleri, Türkistan’da çağdaş dünyayı yakından takip etmeyi beraberinde getirmiştir. Çünkü Rus hakimiyetine giren siyasi otoriteler, mücadele konusunda başarısız olmuşlardır. Türkistan işgali ise, Rusların dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeleri ile yakından ilişkili bir özellik taşımıştır. Dolayısıyla Türk mücahitler arasında, çağın gerektirdiği donanımlara sahip Ruslar ile ancak bu şekilde mücadele edilebilir düşüncesi, genel kabul görmüştür. Bu arayışlar, Cedidizm denen ve kaynağını mücadele ihtiyacından; milliyet, milli kültür, din, demokrasi, yeni ve çağdaşlaşmadan alan hareket, XIX. yüzyılın sonunda şekillenmiştir. Kaynağında mücadele bulunan ve zamanın aydın kişiliklerinden oluşmuş Ceditçilik, Türkistan halklarının meşru temsilcisi haline dönüşmüştür. Böylelikle Ruslara karşı mücadele, silah ve savaş alanından, fikri ve demokratik gelişme alanına kaymıştır. Bu sebeple çağdaş okullar, medreseler, gazeteler, dergiler, kongreler ve komiteler yeni mücadele araçları olarak belirlenmiştir.

      Çarlık döneminde başlayan kültürel mücadele, 1905 ihtilali ile birlikte toplanan Müslüman kongreleri sonucu, siyasi mahiyete evirilmeye başlamıştır. Ancak, siyasi hareketin, birlik ve bütünlükten yoksun oluşu, mücadelenin zayıf ve etkisiz olmasını beraberinde getirmiştir. Eksik ve zayıflıklara rağmen bütünlük sağlanamasa da bölgesel siyasi mücadele başlatılmıştır. Türkistan aydınlarının organize ettiği ilk silahlı başkaldırı, 1916 yılında gerçekleşmiştir. Kırgız ve Kazakların etkin olarak katıldıkları bu bağımsızlık başkaldırısı, Rus Hükûmeti tarafından acımasızca bastırılmıştır. Binlerce Kırgız ve Kazak, çarlık cezalandırma birliklerinden kaçarak, Doğu Türkistan’a sığınmıştır. Dolayısıyla hareket başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Bu olaydan çok kısa süre sonra, Çarlık rejiminin Şubat 1917’de yıkılması, Türkistan aydınlarını, tekrardan umutlandırmıştır. Siyasi çalışma alanı buldukları için de çeşitli birlikler kurmak suretiyle bağımsızlık tartışmalarını başlatmışlardır. Ancak güç ve tecrübelerinin yetersizliği düşüncesi, onların daha fazla bölünmelerine ve zayıflamalarına sebep olmuştur. Bu düşüncelerinde haksız değillerdir. Çünkü Çarlık döneminde devlet memurluklarına alınmadıkları için tecrübesizdirler. Ayrıca ekonomik yokluk, silahsızlık, askeri örgütsüzlük ve dış desteğin bulunmayışı, tam bağımsızlık için hareket edilmesini engellemiştir.

      Yoğun siyasi tartışmaların yaşandığı sırada, kimilerine göre dünya mazlumlarının üzerine doğan güneş, kimilerine göre ise haksız, hukuksuz diktatör rejimi olarak görülen SSCB iktidarı, Ekim devrimi ile kurulmuştur. Mart 1898’de 9 kişi tarafından kurulan hareketin bir sonucu olan Bolşevik devrimi, kurucu ve taraftarlarının dahi hayal edemediği kadar kısa sürede, bütün bir Rusya’nın hakimiyeti ile sonuçlanmıştır. İşçilere, köylülere, askerlere, milletlere ve ezilmişlere özgürlük sloganı ile hem Rusya halklarını, hem de dünya mazlumlarını umutlandırmışlardır. Umutlananlar arasında şüphesiz, yıllarca Çarlık sömürüsüne maruz kalan Türkler, en ön saflarda yer almışlardır. Ancak ilk dönemlerden itibaren hakimiyet sınırları olarak belirledikleri, Rus milli çevresi değil de, Çarlık Rusya coğrafyası mefhumu, Türklerin Ruslara karşı yürüttükleri bağımsızlık mücadelesinin gözünden kaçmıştır. Bu sebeple mücahitlerin bir kısmı Bolşevikler ile hareket ederken, aldatmacanın fakına baştan beri varmış olanlar, mücadeleyi vatan toprakları dışında dahi olsa devam ettirmişlerdir.

      Siyasi birlikten yoksun Türkistan bağımsızlık mücadelesi, Bolşevik iktidarı ile daha da zayıflamıştır. Sonuçta güçsüz kalan bağımsızlık taraftarları, kızıl ordu baskınlarına dayanamayarak, özellikle önde gelen liderler ülke dışına kaçmak zorunda kalmışlardır. Böylelikle Bolşevikler, Türkistan’ın tartışmasız hakimi olmuşlardır. Bolşevik iktidarından sonra mücadele bitmiş midir? Neden bitmiştir? Bitmedi ise, Bolşevik dönemindeki mücadelenin çerçevesi nasıldır? Hangi özellikleri, onların mücadeleyi