sevdiği yemeği hazırlatırdı. Jakay’ın sevdiği yiyecek ise koyun dili yemeğiydi. “Benim oğlum kalabalık önünde konuşacak hatip olacak” der, babaannesi çocukluğundan beri dil yedirerek Jakay’ı alıştırmıştı.
“Ne bilelim, oğlunuzun henüz hatip olacak bir insan gibi doğru düzgün bir laf ettiğini görmedik ya. Sadece sizin verdiğiniz dili yiyip, ağzını açmadan sessizce oturuyor” diyerek Üşkempir her zamanki gibi annesine takılırdı.
“Halkın önünde konuşacak hatip olacak, göreceksin! Oğlum çok kitap okuyor, onları beynine kazıyor. Almatı’ya gidip beş yıllık eğitim alıp, hatip olmayı öğrenip gelecek” diyen babaannesinin Jakay’ın geleceğine dair ümidi büyüktü.
Eski bir makamla mırıldanarak şarkı söyler dururdu. Jakay öyle anlarda dışarıdan eve girer girmez babaannesinin kucağına girer. Babaannesi eğirmekte olduğu ip ile yünü hemen sağ tarafına koyup, torununun kuyruğuna vurarak nazlandırmaya başlardı. Torunu ise babaannesinin kimsede olmayan kokusunu içine çekerek önünde yatar…
Sofra kurulunca “Jakay’ı başköşeye oturtun” der ve babası Üşkempir’in yanına kalın bir minderi koyup torunu gelmeden kimseye yemek yedirmez.
“Jakay, çabuk gel!” diyerek elini yıkamakta olan çocuğu bekler.
“Vay canına, oğlun gelene kadar açlıktan karnımız guruldayarak bekleyeceğiz artık, o gelip başköşeye yerleşene kadar bekleyeceğiz” diyerek Üşkempir annesiyle şakalaşırdı.
“Jakay’ım halkına öncü olsun, diye onu başköşeye oturtuyorum. Sen daha göreceksin, Jakay’ım liderlik edecek, halkın öncüsü olacak! İşte, geliyor benim yavrum” deyip minderin üzerini eliyle çırparak oğluna yer gösterdi. Jaksılık ise babaannesinin çok fazla üzerinde titremesinden dolayı utanarak gelip mindere oturur.
“Anne, siz neden benim Jakay gibi olduğum dönemde bana böyle davranmadınız. Şimdi ben en kötü bir ilçeyi yönetirdim ve siz de ilçe başkanının annesi olurdunuz.” diyerek oğlu annesini sözleriyle iğneledi.
“E-e-e, yavrum, ‘göre göre bilge’ olursun dedikleri şey buymuş. Senin çocukluğunda ben ne biliyordum ki? Şimdi etrafıma bakarak ve insanlarla ilişkiler kurarak böyle şeyleri öğrendim ya. Şu kötü anana küsme, koyun güdene akıl sorma derler. Babanın ikimizi koyunların peşinde göndermekten başka ne gördük dersin? Ben olamasam da sen ilçe başkanının babası ol! Göreceksin, bütün iyiliği şu esmer çocuktan göreceksiniz” deyip, ortadaki tabaktan bir kemikli eti alıp önce kendi oğluna verir. Jakay için pişirilen dili alıp torunun eline tutuştururdu.
Böyle büyük hayalle, ümitle yetiştirdiği Jaksılık daha sonra sadece babaannesi ile babasının değil, bütün Kazakların adını dünyaya tanıttı. Dünyanın neresinde olursa olsun, babaannesi rüyasına girerdi. Babaannesini rüyasında gördüğü gün işleri düzelirdi.
“Bugün babaannem rüyama girdi. Bundan otuz sene önceki hâliydi, başı bembeyaz bir başörtüsüyle kapalıydı. Eski bir makamla mırıldanarak şarkı söylüyor ve ip eğiriyordu. Ben ise babaannemin koynuna kafamı koyup hiçbir şeyi düşünmeden peynir yiyorum.” deyip, halkının ümidini gerçekleştiren bahadır oğlan dünyaca ünlü olduğu zamanlarında bile babaannesini hep hatırlar ve yâd ederdi.
Emeğin Tadı
Üşkempir’in ailesinde baba ayrı bir yere sahipti. Büyük anne Batima da, evin anası Küntöre de aile reisinin sözünü dinler, onun ruh haline göre hareket eder ve yaşarlardı.
Karakteri sert, iş deyince canla başla çalışan evin reisi nesillerin terbiyesi konusunda bilgili, çocuklarının terbiyesinde biraz kuralcıydı. İlk çocukları olan Altınkül ile en küçükleri olan Şırınkül’e de kız çocuğu demez evin her işini yaptırırdı. Erkek çocuk olan Jaksılık’a ise ağır işleri verirdi. Sabahtan akşama kadar ailecek devlet çiftliğinin her eve taksim ettiği pancar tarlasından çıkmazlardı. Toprağa tohum ekildiğinden itibaren sulamasını yapar, ekin çıkmaya başlayınca yabancı otları ayıklar, dur durak bilmeksizin çalışırlar, bazen parmaklarının araları kesilip kanardı. Çocuklarına acıyan zavallı ana işin büyük orandaki ağırlığını kendi üzerine alır. Böylece ilkbahardan sonbahara kadar köyün bütün işi pancarla uğraşmak olurdu.
Üşkempir tek oğluna kas gücü gerektiren işler yaptırarak terbiye etti, eğitti ve yetiştirdi. Bazen dokundurarak konuşup oğlunu daha iyi çalışması için sözleriyle kamçılardı. Babasının:
“Jakay’ın gücü az olduğundan mıdır nedir bilmem ama sesi ince” dediğini duyduktan sonra gücünü artıracak, kuvvetlendirecek iş olan hiçbir işten geri kalmazdı.
Tegistik köyünün en önemli işi kışa hazırlık, hayvanlar için ot biçmek, erzak hazırlamaktı. Aksakallar birkaç çocuğu bir sıraya dizip, ellerine tırpan vererek ot biçtirerek yarıştırırlardı. Yemyeşil yonca tarlasına dört yiğit aynı anda girdiği zaman yaş otu biçtikleri tırpandan çıkan ses ile otun hoş kokusu etrafı sarardı. İki üç aksakal biraz ötede oturur kımızlarını içerken gözlerinin kenarıyla tırpanla ot biçmekte olan yiğitlere bakarlar ve koyu koyu sohbet ederlerdi.
Yetmişli yılların ortalarında henüz yaşlı insanlar çoktu. O zaman köyde namaz kılmayan, sakal bıyık bırakmayan ihtiyar neredeyse hiç yokmuş gibi görünürdü. Aksakalların bir araya geldikleri yerlerde birbirlerine gösterdikleri saygı ve onların sohbetleri, çocuk gördüklerindeki merhametlilikleri o zamanki çocukların hiçbir zaman unutmayacakları bir görüntüydü.
Jaksılık kendi yapısının başkalarına nazaran daha küçük oluşuna rağmen hep grubun önünde olmaya gayret ederdi. Ot biçme yarışına hakemlik eden aksakallar bunu fark edip:
“Aferin, Üşeke’nin oğlu çıktı öne!” dediklerinde, bu övgü kuvvetine kuvvet, gücüne güç katardı ve yanındakiler yoğurt çorbası içerken bile Jakay durmazdı. Bir evin yoncasını biçtikten sonra diğer evinkine geçerlerdi. Köydekiler aynı yonca tarlasını yaz boyunca üç kez biçerlerdi.
Jaksılık kendi evlerininkinden başlayarak komşuları ile akrabalarının yoncalarını daha kendisine kimse söylemeden biçerdi ve henüz güneş doğmadan eline aldığı tırpanıyla öğlene kadar bütün işleri bitirirdi. İki üç gün sonra kuruyan yoncayı dirgenle ters çevirir, bir gün sonra da tekrar gidip toplar ve balyalardı. Bu kadarını yaptıktan sonra ihtiyarlar Üşeke’nin çalışkan oğlunu övmesinler de kimi övsünler! Akşamleyin aksakallar eve gelip çay içerlerken Batima yengelerine torununu överlerdi. O zaman Batima Hanım Küntöre’ye unun arasına koyarak sakladığı yılkı etinden yapılan sucuklarını çıkarttırıp yemek yaptırır. Yemek hazır olana kadar ihtiyarlar Jakay’a beyit olarak okunan “Kahramanlık Destanını” söyletir ve dinlerdiler. Birlikte oturup sohbet ederek hoş bir vakit geçirirler. İhtiyarlar ev işlerine yatkın ve çalışkan oğlunu övdükçe babaannesi mutlu olur ve gururlanırdı. Babası Üşkempir ise oğlunun sırtını sıvazlayıp, alnından öpmezdi bile. “Oğlana sert davranmak” lazım diyen babanın tutumu onu yapmasına izin vermezdi. Sadece bazen babaannesine:
“Oğlunuz adam olmaya başladı” derdi, memnun kaldığında.
Öyle anlarda Jaksılık mutlu olur, sevinirdi. Eskisinden daha da gayretli olurdu ve işleri canla başla yapardı.
Üşeke üç çocuğunu da şımartmazdı. Kendisi çok erken yaşta çalışmaya başladı. Sonra kolhozun muhasebecisi olmasına rağmen üç hektar pancar tarlası alıp ailesiyle birlikte çalıştı. Küntöre dersten çıkan çocuklarını yanına alıp tarladan çıkmazdı. “Şu pancar işlerinde iyi çalışırsanız size bisiklet satın alacağım” diye onları heveslendirirdi babaları. Jaksılık kendisiyle