Muhtar Auezov

Abay Yolu 1. Cilt


Скачать книгу

hava soğumuş, sabahtan beri serpiştiren kar artık yoğunlaşmış ve yüze vurmaya başlamıştı. Her yan bulutlu idi. Şınğıs’ın zirvelerinden nefes kesercesine kıvrılarak inen ve akarak geçip giden dumanlı bir pus da vardı.

      Kunanbay uzun doru atın üstünde dikildi, etrafa ve güneşin canlılık durumuna baktı. İçinden “kimsenin karartısı görünmüyor, bu oldukça iyi” diye geçirdi. Kaşlarının arasından düşen iki eşit kırışığı vardı. Bunlar şimdi iyice derinleşmiş, sert bir şekilde çatılmıştı. Yanağında uzayıp giden tüyler yüzünü yer yer gölgelendirmiş, büyük ve keskin bakışlı tek gözünü kan bürümüştü. Fıldır fıldır dönen gözüyle etrafa keskin bakışlar fırlatıyordu.

      Halk bütünüyle at bindikten sonra sağında ve solunda duran Baysal ile Maybasar’a bakarak buyruk verdi:

      – Bas, dedi.

      Kamçı basarak atları burnundan solutan, kara susamış yamaçları gümbürdeterek giden büyük ordu Jigiteklere doğru yöneldi.

      Ordunun önündeki Kunanbaylar tepelerin arasında bir görünüp bir kaybolurcasına hızlı gidiyordu. Aynı günün öğle vakti geçmeden yele uçurtarak Tokpambet’in batı yakasındaki yassı tümseğe kadar geldiler.

      Böjey’in kışlağı kuzu otlağı mesafesindeydi. Çiftliğine girmişti. Saf ahbun tütünü, puhariden taşarcasına kesintisiz süzülerek çıkıyordu evin bacasından.

      Çiftlik çevresinde kalabalık çoktu. Fakat yaya idiler. Tam ahırın yanında uygun vaziyette duran tek tük at vardı. Kunanbay etrafı hızla kolaçan etti. Eyerlenmiş atların tamamı kışlağın yukarısında ve aşağı doğru uzanan yoğun ılgınlı çayırlık tarafında kösteklenmiş hâlde yayılıyordu…

      Irğızbay tarafından gelen kalabalık kuvveti görür görmez çiftlikteki herkes aceleyle atlarına doğru koşuştu. Ellerinde sopalar ve mızraklar vardı. Karşılık vermek için hazırlıklı oldukları belliydi.

      İçlerinde bulunan az sayıdaki hanımlar da atlarına binecek gibiydi. Bu durumdaki karşı koyuş, kıran kırana savaşa dönüşecekti. Bunu anlayan Kunanbay kürklü deri kalpağının iplerini çenesinin altından bağlarken doru atı ökçelemiş:

      – Sarın, sarın! Olcay! Olcay, diye nara atarak kamçıyı basmış, öne atılmıştı. Onunla beraber kendisiyle birlikte gelen bütün kuvveti de:

      – Irğızbay! Irğızbay!

      – Topay! Topay!

      – Olcay! Olcay, diye atalarının adlarından gelen boy adlarını bağırarak hep birlikte ileri atılmıştı.

      Sonbaharın sert rüzgârında tutuşarak her yanı kaplayan gür otluk yangınınınki gibi toprağı feryat ettirircesine çok ses çıkıyordu. Gür gür gürleyen bu bağrış çığrış kendinden geçmiş kuvvetin soğuk sesiydi…

      Böjey obasındaki topluluğun sayısı bu kuvvetten her hâlükârda daha azdı.

      Jigitek esasında hazırlanamamış, hazırlıksız kalmışa benziyordu. Savaş olacaksa böyle bir durumda herkese malum bir âdet olduğu üzere karşılıklı olarak “vuruşulacak yeri söylesin” diye haber gönderilir, ondan sonra kuvvetler yığılır idi. Kunanbay böyle yapmamış, tez elden bastırmaya gelmişti…

      Böjey’in yanına toplanmış olanlar Şınğıs bölgesindeki Jigiteklerin sadece çok küçük bir kısmıydı. Bozkırdaki Balpan ile Şiy boyundaki Jigitekler habersiz kalmıştı. Aynı şekilde dağdakilerin çoğu da bugün kendi çiftliklerine girme telaşındaydı.

      Bütün Bökenşiler içinden şu anda Böjey’in yanında bulunanlar ise sadece on kadar sıradan çiftçiydi. Onların başında da Darkembay vardı… Jidebay ile Musakul’dan, Kıdır ve Kölkaynar ile Kızılşokı’dan topuz tutarak Karaşokı’ya doğru at koşturan grup grup atlıları gören Darkembay “bu gidiş boşuna değil. Bunlar Jigiteklere karşı, Böjey’e karşı toplanan bir kuvvet” diye düşünmüştü.

      Kunanbay tarafındaki kötü haberi bugün öğleden önce Böjey’e ve diğer Jigiteklere yetiştiren de Darkembaylar idi.

      Yol boyunca Baydalı, Karaşa, Kaumen ve Ürkimbay’a uğrayan ve alelacele at bindirerek buraya yetiştiren de onlardı.

      Şimdi, Böjey çiftliğinin önünde yaklaşık kırk kişi vardı. Bunların ortasında da Böjey’in ta kendisi duruyordu. Onun yanında ise “Böjey’i yalnız bırakmayalım” diye çevreleyen Darkembay, Baydalı, Karaşa, Ürkimbay, Kaumen ve Kojakanlar vardı.

      Bunlar gibi ihtiyar kişilerin yanı sıra Kunanbay saldırısını bekleyen bir grup genç yiğit de vardı. Bunlar Kaumen’in iki sağlam oğlu Bazaralı ve Balağaz ile Karaşa’nın oğlu Abılğazı idi. Yine Jigitek içindeki taraftar akrabaların genç şahsiyetlerinden Beysembi, Abdilda ve Oralbay’da oradaydı. Bunlar Kunanbay kuvvetlerini görünce yaya da olsa evvela kışlık damın yanında duran beş on eyerli ata bindi, ellerine aldıkları sopa ve topuzlarla:

      – Kengirbay, Kengirbay, diye nara atarak karşı koyacak oldu.

      Bunu anlayan Baydalı haykırarak buyruk verdi:

      – Durun! Hey! Böjey’i yalnız mı bırakacaksınız? Ölecekseniz yanında ölün, dedi…

      Kunanbay hızla gelirken hemen hemen yüzer kişiden oluşan iki büyük gurubu çiftliğin sağına ve soluna doğru yöneltmişti. İki yana bölünen kuvvetlerden başka ortadan hücum eden Kunanbay’ın arkasındaki kalabalık da iyiden iyiye çoktu.

      Kunanbaylar yaklaştıkça yakınlaşıyor, duraksamıyordu. Taraftarlarına cesaret, hasımlarına korku vererek ve topuzlarını havada döndürerek önüne çıkanı yok etmek istercesine geliyorlardı…

      Üstlerine doğru doludizgin gelen kuvvetleri gören Böjey:

      – Hay Allah! Rezil olduk yahu! Gafil başım! Yine gafil avlandım ya, diyerek içtenlikle hayıflandı. Bunların azıcık güvencesi kışlağın yukarı yakası ile aşağı tarafındaki yiğitlerdi.

      Bu yiğitlerden yaylımdaki atlarına çabucak yetişenler beşer onar toplaşıp topuzlarını kaldırarak düşmana doğru alabildiğine hızla akmaya başlamışlardı. Öndekiler bu şekilde olmakla birlikte arkadaki büyük çoğunluk atlarını tutamamış ve binememişti. Çünkü yaylımdaki atlar Kunanbay kuvvetlerinin çığlıklarından korkmuş, her biri bir yana kaçışmaya başlamıştı. Anlaşılan o ki Olcay kolu bu yayaların çoğunu atlarına binmeden bastıracaktı…

      Jigitek tarafından at binerek karşı koymak üzere üstlerine gelen seyrek gruplar Kunanbay’ın yönettiği büyük kalabalığa yanaşmıştı. Sel gibi akan kalabalık kuvvet kısa bir süre içinde onları ezip geçti… Topuzların altına aldıkları erkeklerin kaşını gözünü patlatıp un ufak ediyor, kırıp geçiriyorlardı.

      Beklenmeyene maruz kalan yiğitlerin atları büyük bir ustalıkla o hengâmeden sıyrılıyor, çarçabuk dışarı çıkıyordu. Arada kalan bir yiğide tam kırk elli topuz vuruluyor olmalı ki kop kolay ezilerek yere yıkılıyordu.

      Atlarına yetişemediği için yaya kalan yiğitler de üstlerine gelen kalabalık gruplarla yaya olarak savaşmak zorunda kalmıştı. Fakat atlı ile yaya savaşabilir mi? At üstündekiler atın ivmesiyle gelip topuzu vurunca yayaları yıkıyor, yerlere yuvarlıyordu…

      Böylece çiftlik yapılarından uzakta bulunan yiğitlerin hepsinin mecali kesilmişti. Çokluğuna güvenen, sevinip kubaran ve bunların hazırlıksızlığını görüp tamamen kibirlenen Kunanbay kuvvetleri nara ile çığlıklarını artık iyiden iyiye yükseltmişlerdi:

      – Aydos!