Muhtar Auezov

Abay Yolu 1. Cilt


Скачать книгу

Karaşa idi. Onun yanında da Baydalı ve Karaşa’nın yürekliliğiyle tanınan eşkıya yıkıcı yiğitleri vardı. Ulak Cumağul uyanıkça idi. Bunların gelişi içine sinmemiş, bundan hoşlanmamıştı:

      – E-e! Bu ne? Ayaklanmış gibisiniz hep birlikte, deyiverdi. Kojakan adlı uzun boylu kara yağız delikanlı:

      – “Düşman deveni kesiyorsa, beraber tutsana” demişler. Jigiteklerin bütün malını elinden alıp Size vermeye geldik, dedi. Buna öfkelenen Kamısbay:

      – Bütün malı değil, sadece elli koyunu gerekli. Kalan malın çoksa sahibi geldiğinde yanına katar gönderirsin… Acelen ne, diyerek zehrini döktü.

      – Onları alıp verecek olan sen misin, diyen Karaşa, çömelerek Kamısbay’ın tam yanına oturdu ve Kamısbay’la tartışmaya başladı.

      – Ben olsam ne yapmak isterdin?

      – Seni kana susamış cani! Bütün halkı ağlattın yahu! Bu yalakalığı bırakmayacak mısın?

      – Hey, boş konuşma! Çekil şöyle! Şu Baydalı’nın cevabını söyle.

      – Cevabı mı? Öyleyse, cevabı şu, diyen Karaşa, elindeki kızılcık saplı kalın kamçıyı savurarak vurup onu yere yıktıktan sonra yekinip ayağa kalktı, Kamısbay’ın kafasına gözüne vurmaya başladı…

      Kamısbay yediği kamçılara rağmen çarçabuk ayağa kalkıvermişti… Ürkimbay, evdeki yiğitlerine haykırarak buyruk verdi:

      – Tutun! Yıkın itleri, dedi.

      Cumağul ve Kamısbay üzerlerine çullanan yiğitlerle mücadele etmeye ve bağırarak küfretmeye başladı. Fakat yiğitler boyun eğmedi. Ses çıkarmadan üstlerine atılan on yiğit ikisini de vura vura yıktı ve dizüstü çökertti.

      Hiddetinden nefes nefese kalan Karaşa:

      – Baydalı’nın cevabı şu: “İki iti düreye34 yatır, kıpkızıl kızartarak Maybasar’a geri gönder” dedi… Pekâlâ! Başımın belası, dedi ve gelerek Kamısbay’ın omuzlarına oturdu. Kuyruğu ile sırtından at sürer gibi kırbaçlayıverdi. Ürkimbay ile diğer yiğitler de aynı şekilde Cumağul’u kırbaçlayıverdi…

      İki ulak Jigiteklerden olabildiğince dayak yedikten sonra yüzlerindeki kırış kırış kuruyan kararmış kızıl kanları temizlemeden at koşturarak Karaşokı’ya gelip Kunanbay’ın huzuruna çıktı.

      Baysal ve Maybasar da Kunanbay’ın yanındaydı. Kulınşak’ın batır oğullarından Nadanbay ve Manas da onlarla birlikteydi. Ev, Irğızbaylardan Juman, Tölepberdi gibi daha pek çok yiğitle dolup taşıyordu…

      Kunanbay evvela ses çıkarmadan donup kaldı, biraz sonra iki ulağın yüzünü işaret ederek Baysal’a:

      – İşte, gördün mü? Nasıl akrabalık yapayım? Böjey’in bu kamçısı, bunlara değil, bana vurulmadı mı? Kalkın, diye sertçe haykırarak bütün yiğitlere buyruk verdi: “Şimdi gidin! Kendi evinde dövdüren Ürkimbay’ı, elini ayağını bağlayıp sürükleyerek önüme getirin” dedi.

      Başka hiç kimse bir cümle dahi söylemedi. Kunanbay da bundan başka bir söz demedi. On yiğit at biner binmez kamçılayıp gitti. Kulınşak yiğitleri de onların içindeydi…

      Akşam loşluğu başlarken Ürkimbay’ın obasına yetiştiler. Bütün oba erkeklerini kartal çarpmış gibi dövdükten sonra Ürkimbay’ı kendi evinden sürükleyerek çıkardılar.

      Ürkimbay ev içinde karşılık verse de dayak yiyeceğini anladıktan sonra mücadeleyi bırakmış ve ses çıkarmamıştı. Yüzündeki kan son damlasına kadar çekilmiş gibiydi. Öfkeden yemyeşil olmuş, nefesi kesilmişti. Dudağını ısırıp yüzünü taş gibi kaskatı katılaştırarak kendini tutmuştu.

      Ürkimbay’ı dışarı çıkarınca ellerini arkadan bağlayıp semiz bir sarı kula ata bindirdiler. Tölepberdi de sıçrayarak onun arkasına bindi. Hiddetli topluluk atlarını çatlatırcasına Karaşokı’ya yöneldi.

      Artık her yan kararmaya başlamış, bütünüyle alaca karanlık çökmüştü…

      Bunlar Şınğıs’ın epey içlerindeki Ürkimbay tavlasından aşağıya doğru yönelmiş, nehir boyunca at koşturarak gidiyordu.

      Kısa süre sonra nehri kesen yamaç yoluna geldiler. Buradan batı tarafındaki Karaşokı’ya doğru döneceklerdi.

      Önlerinde alabildiğine uzamış olan bir grup yüksek ağaç vardı. Bir anda bunların arasından kalabalık bir insan topluluğu çıktı:

      – Çevir, çevir!

      – Giriş, giriş!

      – Öldür itleri, öldür, şeklindeki bağrış çığrışla ve hızla, birçok atlı üstlerine geliyordu. Sayıları otuz kırktan az değildi. Hepsinin ellerinde topuz ile sopa vardı. Bunları gören Kunanbay yiğitleri de haykırdı:

      – Geleceksen gel!

      – Gel de geber!

      – Girişeceksen giriş, diyerek düzensiz bir şekilde dağıldılar ve üstlerine gelen kalabalığın arasına karıştılar. Bunların da sopaları ve topuzları hazırdı.

      Uzun uzun sopalar sıra sıra savruldu, tak tuk birbirine vuruldu…

      Karanlıkta pusuya yatıp hücum eden Karaşa idi. Baydalı gündüz ona buyruk vermişti:

      – Ettin edeceğini, ama artık koru kendini, demişti.

      Karaşa, bu konuşmadan beri, akşam karanlığı basıncaya kadar at üstündeydi… Akşamüstü gölgeler uzamaya başladığında Ürkimbay obasına doğru at koşturan kalabalık topluluğu tam vaktinde görmüştü. Bunların boşuna gitmediği de belliydi. Onları görür görmez atını topuklamış, dağdan inip kendi obasındaki beş altı yiğidini atlandırmış, yol üstündeki Kaumen yiğitlerini de toplamış, böylece gününü bu vakte kadar at üstünde geçirmişti.

      Hasımlarını Ürkimbay obasında bastıramayacağını bildiğinden bu dönüş yoluna gelmiş, burada beklemeye başlamıştı.

      Karaşa sopa kavgasında çok iyiydi. Kendi obasının genç yiğitleri de at üstünde yapılan kavgalarda cesaretini kaybetmezdi. Kojakan gibi “arayan belasını bulur” denen cinstendi…

      Olur olmaz yerde iyi rast gelmişti. Kunanbay kuvvetleri içinde bu çatışmaya ilk başlayan Kulınşak’ın batır oğlu Manas oldu. O, önlerinde pusu kurulmuş olabileceğini düşünen biri gibiydi. Jigitekler kendilerinin etrafını çevirmeye başladığında hiç şaşırmamıştı.

      Eyerindeki kara topuzu hızla sıyırıp alırken bütün yiğitlerine buyruk vermiş:

      – Şaşırmayın! Çok da olsalar korkmadan vuruşun! Çekinmeden vurun, deyip gelenlerin arasına dalmıştı. Kalabalık toplulukla önüne geleni devire devire, eze eze bir süre çarpıştı. Manas, iki Jigitekleri yere indirmişti bile…

      Ürkimbay’ı aldıklarından beri Tölepberdi’nin aklında bir şey vardı. Yolda büyük bir tehlike olursa, o, en azından Ürkimbay’ı yıkıp öyle gidecekti. Ancak karşılaştıkları pusuyla başlayan kargaşa anında bu düşüncesini gerçekleştirinceye kadar Karaşa yetişti, ona bu fırsatı vermedi…

      Elleri bağlı olan Ürkimbay, çatışmanın bir anında Karaşa’nın atını tanıdı ve hemen:

      – Karaşa! Buradayım, beni kurtar, diye bağırdı. Ürkimbay’ın sesini duyan