Muhtar Auezov

Abay Yolu 1. Cilt


Скачать книгу

Irsay, Mırzatay, Ürker yerleşmiş… Göçü ne yapalım? Yük boşaltamadık, afallayıp kaldık, dedi… Artık her yandan, kışlaklarından ve ata yerleşimlerinden ayrılan obaların dörder beşer kişilik genç ya da yaşlı üyeleri geliyordu. Hepsinin beti benzi atmıştı. Öfkeden kudurmuş, hiddeti boğazına kadar dolmuş, yutkunamayan ve nefes alamayan kişiler…

      Arkada bıraktıkları göçlerdeki erkek ve kadın herkesin memnuniyetsizliğini, bedduasını, hiddetini ve haysiyetini yüklenip getirmiş gibiydiler.

      Bökenşi ve Borsak topluluğu çoğalıvermişti. Fakat Kunanbay baş eğecek gibi değildi. Süyindik kendi halkının perişanlığını ve yaşadığı ıstırabı sezebiliyordu. Kendisinin de zavallı durumuna düştüğünü, onurunun ayaklar altına alındığını çok iyi anlıyordu:

      – Ne yapayım, ben ne yapayım? Yabancıdan görsek neyse, deyince yanında duran Jetpis:

      – Adalet ölmüş yahu, deyiverdi. Onun memnuniyetsizce çıkışmasını izleyen kimi gençler:

      – Koruyucun kalmamış ya!

      – Böyle yapacağına, zavallı durumuna düşen bu Bökenşileri, Borsakları yersiz yurtsuz bırakıp kovsa ya, diye sesini yükselterek hareketlenmeye ve tekrar öfkelerini sergilemeye başladılar. Tam o sırada Kunanbay’ın yanına iki grup atlı geldi. Önce gelen yaklaşık on kişinin başında Baysal vardı. Onun yanında da Kötibak boyunun en seçkin kodamanları. Bunların yöneticisi durumundaki Baysal, Kunanbay’la samimi bir şekilde selamlaştı:

      – Yerleşiminiz hayırlı olsun, Mırza, dedi. Onunla birlikte gelenler de:

      – Hayrı uzun sürsün!

      – Mekânın hayırlı olsun, diyerek peş peşe kutladılar. Bu grubun hemen arkasından bir başka grup daha geldi. Bunlar beş altı kişiydi. Bunların başındaki kişi Torğay boyunun en güçlüsü ihtiyar Kulınşak’tı. Kulınşak’ın yanında beş evladı vardı. Meşhur “beş kesici” diye adlandırılan bu oğulların hepsi cengâver, mızrakçı ve savaşçıydı.

      Kulınşak da Kunanbay’a iyice yaklaşarak:

      – Gözbebeğim, Kunancan, aman mısın? Yerleşimin hayırlı olsun, dedi…

      Bökenşi ile Borsak şimdi anlıyordu. Irğızbay boyu bu zorbalığı yalnız Irğızbaylar olarak yapmıyordu. Kötibak, Torğay, Topay boylarının da bütün güçlü kuvvetlileri ile ele avuca sığmayan yiğitleri Kunanbay’ın yaptığını uygun buluyor ve onaylıyordu.

      Süyindik’in ümidi Kötibaklar idi. Bütünüyle olmasa da “sağlam karakter sahibi Baysal, Kunanbay’ın bu işinin dışındadır” diye düşünüyordu.

      Kimseye hissettirmeden ne konuşulmuştu? Ne sırlar vardı? Belli değildi. Şu samimiyetine bakılırsa Kunanbay ganimet sahibi bütün güçlü kuvvetlileri tamamıyla arkasına takmış gibi görünüyordu.

      Hâl hatır sormaya gelen, “hayırlı olsun” demeye gelen Baysal ve Kulınşak boşu boşuna tam da bugün gelmiş değildi. Bökenşi ve Borsak’a gözdağı vermek için gelmişlerdi. Kunanbay bunu özellikle yaptırıyor gibiydi.

      Bunu yalnızca Süyindik değil, Jeksen de sezmişti:

      – Yazık! Kaç göbek atalarımdan beri yerleşimimdi. Bu bir yana! Yahu hepinizin gözünün önünde daha dünkü baharda Borsakların bir yiğidinin kanının döküldüğü yer bu taşların bağrı değil mi, dedi. Bu laf, oradakilerin beklemediği bir laftı. Süyindik içinden “bunun beyni iltihaplanmış” diye düşündü. Söyledikleri hiç hoşuna gitmedi, ama “bunu niye söyledi ki” diye de meraka girdi.

      Bu, Kunanbay için de beklenmedik bir konuşmaydı. Bu olayı “davada delil gösterenler, bahane edenler olur” diye düşünmemişti. Bu yüzden cevabını düşünmeden söyledi. Bundan, buraları Bökenşi ve Borsakların elinden almasını icap ettiren bir sebep olarak faydalanacak oldu:

      – Ne diyorsun? Bunadın mı? “Erim, yiğidim” mi diyorsun? Erin, yiğidin o ise senin halkında ne haysiyet kalır? O er değil, Borsak ervahının sadakası, kurbanı! Aynen Tobıktı ervahının da sadakası, kurbanı! O, iğrenç alçağın biriydi. Ben özellikle o iğrenç alçak yok olsun, “izi tozu kalmasın” diye burayı, bu bölgeyi başkalarına yurt ediyorum. Bu boş konuşma da neyin nesi, dedi.

      Bu konuşma, Bökenşi ve Borsakların kalabalık topluluğuna taşla vurulmuş gibi ağır geldi. Bir anda hepsine Kodar’ın ölümünün arkasındaki sır Bökenşi arazisinin ellerinden alınmasına bahane ediliyormuş gibi geldi.

      Bu konuşmadan önce Süyindik’in takati tükenmişti:

      – Vay canına, ne diyorsun! Ağzına kurban olayım Böjey efendim! Kodar öldüğünde “bu kemendi yalnız Kodar’ın boynuna geçirmiş değilsiniz. Yazgı buyurmuşsa, onunla birlikte kendi boynunuza da takmış olabilirsiniz” demeseydin keşke! Heyhat, Kodar efendim! Bir hayal uğruna gitmişsin ya, dedi ve sustu. Atının yelesine sarıldı, bükülmüş vaziyette öylece kaldı.

      Bunun üzerine Jeksen:

      – Vay arlanmaz başım! Felaketleri çeken yalnızlığım! Ben ne biçim bir itmişim, evladımdan vazgeçmişim? Oy vay kardeşim! Kardeşim Kodar, diyerek hüngür hüngür ağladı, atını ardı ardına kamçılayıp bağıra çığıra Kodar kışlağına doğru koşturmaya başladı. Oradaki Bökenşi ve Borsakların tümü sanki bekledikleri buymuş gibi “oy vay kardeşimleyerek” Jeksen’in arkasından at koşturmaya yöneldi. Süyindik de onlarla birlikte gitti…

      Baysal ile Kunanbay da artık burada duramadı, bet benizleri atmış vaziyette sessizce arkalarına dönüp oradan ayrıldı. Kunanbay içinden “hay Allah, deminki sözleri söylemekle hata ettim galiba” diye düşünüyordu. Fakat bunu Baysal’a dahi belli etmiyordu. Bökenşilerin bu tavrına yeni bir mazeret aradı, kendi kendine “buldum onu” dedi. Baysal’a gözlerini dikerek:

      – Bunları kudurtanın kim olduğunu gördün ya! Kendisini küçük düşürdükten sonra uçurumda yatan sırrını ifşa edişini görüyorsun ya! Yatağına su püskürten, kuytularda çiseleyen Böjey’miş. Açık açık Böjey! Tobıktılar içinde benim önümü kesen kanlı kapan oymuş demek! “Birlik, beraberlik” diyorsun. Günah kimde? Gördün mü? Fakat biricik Allah ta görüyor ya, yenerim onu da, dedi. Bir müddet sonra yalnızca Baysal’a gizli bir sır veriyormuş gibi “sen Süyindik, Sügir ve Jeksen’e söyle. Halkı ayaklandırmasınlar! Bastırsınlar! Şınğıs’ın hangi yakasına yerleştirirsem yerleştireyim, bu üçünün hissesi az değil. Üzülmesinler! Pişman etmem. Bu sözüme güvensinler” dedi.

      Maybasar ise öylece kala kalan topluluğun ortasında, az önce yaşanan olayların olduğu yerde duruyordu. O, ağlayarak at koşturup tepelerle tümsekleri aşa aşa giden Bökenşilere bakarak:

      – Vay yarenler! Bunları “öğleden sonra meleşen topal koyunlar” mı sanıyorsunuz. Hiç te değil! Bökenşi yahu bunlar, öğleden sonra meleyen kuzular. Baharda ölen biri için hasat zamanı mezar kazanları gördünüz mü? “Bunu gören kim” desenize, dedi ve “kark kurk” ede ede güldü…

      Kodar’ın cenazesine ilkbaharda kimse yaklaşmamıştı. Sadece koyun çobanı Aytimbet ile Jempeyis gelerek yasçı olmuştu. O gün Jeksen kendi obasının çoluğunu çocuğunu ve kadınını kısrağını “niye ağlıyorsunuz, gözünüz kör olsun” diyerek dövmüş, kartal çarpmış gibi her birini bir yana savurmuş, Kodar’ın cenazesine de evine de uğratmamıştı. Jempeyis ve Aytimbet’in yanına yalnızca kendileri gibi çoban olanlar ve canı acıyan yoksullar katılmıştı.