O, biraz duraksasa da henüz sözünü bitirmemişti:
– Yine bekleriz. Şuradaki yaşlı ninesini ve beni çok rahatlattınız. Yolunuz açık olsun! Gelişiniz dolayısıyla dışarıya küçük bir hediye bağlattım. Alıp gidin… Memnuniyetle, güle güle gidin, dedi.
Abay dışarıya çıkıp Barlasgili yolcu ederken gördü. Bu obanın iki yılkıcısı olan Berkimbay ile Jarkın, Barlas için azılı bir atı, Baykökşe için doru bir kunanı gemlemiş tutuyorlardı.
Ozanlar kendileri için hazırlanmış olan iki atı yedeklerine aldılar, bir kez daha “hoşça kalın” dedikten sonra atlarını ökçelediler.
Abay annesinden çok memnun kalmış olarak sevinçle geldi, eski küçüklük günlerindeki gibi şımarıklaşıp sırnaştı. Uljan’ın büyük gövdesine sarılıp kucakladı, sertçe sıktı ve yüzünden, burnundan, gözünden tekrar tekrar öptü…
KAT KAT OLDUĞUNDA
Kunanbay’ın kendi obaları da yakın akrabalarının obaları da bu yılki kışlık ot biçimini Tobıktı soyunun diğer boylarından daha erken yapmıştı. Eskiden, büyük sürülerin ot ihtiyacını yerinde karşılamak için hiç olmazsa biraz kar serpiştirmeden güz yerleşiminden göçmek istemezlerdi. Şimdi ise Kasım’ın ortasına gelir gelmez kışlağa doğru göçe başlamışlardı.
Jigitek, Kötibak, Topay, Torğay gibi yakınındaki komşu yerleşimlerde bulunan akraba boylara göçme yerleşme hususundaki düşünce ve tavsiyelerini de söylememişti Ağa Sultan…
Süyindik bu duruma şaşırmış ve rengi atmış vaziyette Böjey’in evine gelmişti:
– Akrabanın bu hareketini anladın mı? Bu ne için yerinde duramayıp gitti, ha, diye sordu.
Tüsip de Böjey’in evindeydi. Koca burunlu, deste sakallı, gür sesli Tüsip, Jigiteklerin Böjey’den sonra gelen en önemli şahsiyetlerinden biriydi. O:
– Böyle yapmazdı. Bu ne yapıyor? Yoksa güzlüğünün otu mu bitti, dedi. Böjey buna meraklı gözlerle baktı ve “hah” diyerek dudağının ucuyla yalancı bir gülücük attı. Sabırsızlanan Süyindik:
– E, bak hele! Güzlüğün otu biter miydi? Her yer ot, dedikten sonra “Böjey’in bir bildiği var efendim” diye düşünerek ona döndü ve afallamışçasına bakarak “pekâlâ! Mal doyumu da bütünüyle fevkalâde. Gırtlağını erkenden kışlağa götürürse, kış günü ne yedirir sürüsüne? Bunun ot biçimini önceden yapışı da, bu göçme yerleşme işini erkenden yapma hesabındanmış desene! Yoksa sen biliyor muydun? Söylesene” dedi. Süyindik’in merakına ortak olan Tüsip:
– Söylemese de onun köze gömdüğü kömbeyi sen bulursun. Tamamen kuşkulandırma, söylesene, diye üsteledi. Bunun üzerine Böjey:
– Kunanbay baharda erken göçse, basar alır Uvak’ın arazisini de. Yaylaya erken gelse, göz diker Kerey’in yerleşimine. Ama kışa doğru, yoktur atının varamayacağı mesafe. Eğer Tiney’in sarı kuşu gibi kendi kendini öldürmezse, dedi ve bulmaca gibi konuşarak bir tehlikenin varlığına dikkat çekti. Süyindik Böjey’in anlattıklarından iğrendi. Fakat sözlerine bir anlam veremedi:
– Canım efendim! Yoğurt gibi yayıldı, ayran gibi kabardı ya! Juvantayak’ı kovdu. Anet’ten alacağını aldı. Kökşe’yi de sıyırıp attı. Artık arazisine göz dikeceği kim kaldı? Güzlükteki Takırtuma’dan, ta yayladaki Baykoşkar’a değin otuz göz yerde fasılasız onun baharlığı, güzlüğü, kışlağı, yaylası! Bir yerleşiminden ötekine göçerken devesinin sırtını terletecek ıraklık yok yahu, dedi.
Hakikaten de Irğızbaylarınkilerle karşılaştırılsa nüfusu çok daha kalabalık olan Jigiteklerin bile yerleşim yeri daha az, otlağı daha dar idi…
İnsanlar bir tepeden bahsettiğinde Tüsip için o, sadece bir tepeyi ifade ediyordu. Süyindik’in saydığı Kunanbay yerleşimlerini gözünün önüne getirdi:
– Kuzu göçürecek kadar hepten birbirine yakın yerleşimler yahu, dedi.
Jigiteklerle özellikle bu hususta dert ortağı olan Süyindik Tüsip’le karşılıklı konuşmaya daldı:
– Hem de ne biçim yerleşimler! Tertemiz billur kaynakları, ipek gibi gözeleri, düzgün akan nehirleri, mavi renkli derin gölleri…
– Hele yaylaya gidince… Bütün bir soyun tüm halkı tek bir bulak başına yığılırken, bunun her bir obası derin akan birçok nehirden pay alıyor değil mi?
– Bütün bunları birkaç yıl içinde sahiplendi. Peki, şimdi hangi hisseye niyetlendi!
– E-e-e! Hangi hisseye niyetlendi desene?!
Böjey bu ikisinin konuşmasını öylesine dinliyordu. Artık rahatsız olmuş gibi başını dikleştirdi:
– E-eh! Hisse paylaştırıcı siz olsanız, söyler misiniz, diyerek artık bıkmış gibi ellerini yakasından aşağıya doğru silkeledi. Bu tür konuşmaları dinlemek istemediği belliydi. Arkasından ekledi:
– Konuşursan, hayal çok lafta! Bu büyük hastalıktan ne kazandınız bugüne kadar ha, deyip biraz kaşlarını çattı. Damağı kurumuşçasına yutkunduktan sonra Tüsip’e “o illetlinin de hayali çok! Fakat hayalini bilmek azık olur mu bize? Çaresini, hilesini bulamayınca konuşsak ne, konuşmasak ne” dedi.
Tüsip şimdi algılamaya başlamıştı. “Hayal” dediği şey Böjey’in içini kemiriyordu… Şiy boyunda Tüsip ile Böjey’in meşhur atası Kengirbay’ın mezarı vardı. Onun yanındaki büyük otlaklar Jidebay ile Barak idi. Kunanbay “kışlak yapacağım” diyerek buraları da sahiplenmişti. O zaman Böjey’in gururu kırılmış, çok sinirlenmiş ve eline geçirse öldürecekmiş gibi olmuştu. Fakat Kunanbay Tüsip’i çağırmış ve çözümünü bulmuştu. Tüsip Böjey’e gelerek güvence vermiş, elini kolunu bağlamıştı. Böjey’in Kunanbay’a karşı açık açık yaptığı tek çıkışması da bu olmuştu. Son yıllarda içinde yaşattığı memnuniyetsizliğin en önemli sebebi buydu. O hesap da henüz kesilmemişti. Sonradan kızgınlığı artarak hakikati konuştuklarında, Tüsip’e, nice defalar:
– Kunanbay’la konuşacak söz bitti. İşten başka çare yok. Erkeksen işe dayan! Yoksa alışkanlıklarına göre yaşa, verdikçe ver, demişti.
Bunu Süyindik’e de hissettiriyordu. Onun gibi, Jigitek içindeki kollayıcısı Baydalı’ya da söylüyordu. Bir kenarda baş başa kaldığı her bir kişiye hissettiriyordu…
Güzlükten bütünüyle göçüp Kızılşokı, Kıdırğa, Kölkaynar’a ulaşan Irğızbay boyu şimdi bu yerlerdeki kışlaklarına dağılacak idi… Fakat dün sabah Kunanbay buyruk vermişti:
– Haber almadan göçmesinler! Dağılmasınlar, demiş ve yanına Maybasar’ı alarak kendisi Şınğıs’a gitmişti. Yer uzak olsa da Kunanbay gün boyunca at sürmüş, ancak akşamüstü dönmüştü.
Dönüp indiği yer büyük baybişesi Künke’nin obası idi. Bugün, buraya hediye getiren pek çok hanım konuk vardı. Künke’nin kumasının annesi Tanşolpan da bunların arasında idi. Akberdi’nin annesi de buradaydı. Yaşlı yengesi Bopay’da gelmişti. Künke’ye biri gelin ise diğeri elti olan Irsay’ın annesi, Juma’nın annesi, Jortar’ın annesi gibi pek çok hanım da gelmişti…
Başka boylardan ayrılarak erkenden göçmüş olan bu bir grup oba, Irğızbay boyu obaları idi. Bunlar en fazla yirmiye yakın obadan oluşuyordu. Çoğunluğu