Анонимный автор

Elçine Armağan


Скачать книгу

yüzünü görmez. Mehmetbakır kumarbaz arkadaşları tarafından öldürülünce Aliabbas Kişi şükreder, yas tutmaz, cenazeye katılmaz, taziye kabul etmez. Karısının ölümünden sonra tek başına yaşar. Mahallelinin gönderdiği yiyecekleri kabul etmez; mahalleli de ona asla kırılmaz. Aksakal Aliabbas sadece Hanım’ın gönderdiklerini yer, hatta canının çektiği bir şey olursa Hanım’dan ister.

      KASAP DADAŞBALA: Savaş başlayınca et satamayan Dadaşbala kasap dükkanını kapatmak zorunda kalır. Ama kafası ticarete çalıştığı için Gürcistan’dan aldığı çayı semaverde demleyerek yas çadırlarının etrafında çay satarak para kazanır.

      MAHALLENİN MECZUBU BALAKERİM: Belki 40, belki 50 yaşındadır. Gündüzleri kırda, bayırda olur. Geceleri Sarı Hamamın avlusunda kümes gibi küçük bir yerde yatar. Mahalleli Balakerim’e saygı duyar, karnını doyurur, onu sever ve korur. O da mahalleliye odun yarar, dam aktarır. Çevresindekilere insanın kâinatta ne kadar küçük ve aciz olduğunu, insanın bir başka insanı gözünde büyütmesinin ve kibirin abesliğini anlatır: “Her adamın arada bir gökyüzüyle baş başa kalması gerek, göğe bakması gerek…İşte şu yıldızlara bakmalı, şu aya bakmalı… O zaman kendinin ne kadar küçük olduğunu anlar. O zaman başkalarının da ne kadar küçük olduğunu bilir.65

      Balakerim karadut altında kaval çalar. Onun kavalı mahalleye huzur, saflık, temizlik getirir. Çocuklara Ak Deve hakkında hikâyeler anlatır. Çocuklar onun Ak Deve ile ilgili anlattıklarını tam olarak anlamasalar da dünyada “bembeyaz bir Ak Deve” olduğuna inanırlar. Balakerim’in anlattıklarından o kadar etkilenirler ki özellikle Balakerim’in “Ölenleri Ak Deve götürür ve kimi öbür dünyaya götürmek isterse gece gelip o adamın kapısının önünde yatar66 cümlesinin etkisiyle 7 yaşındaki Aliekber’in rüyalarına boynunda çıngırağı ile Ak Deve girer.

      Kimsesiz ve meczup Balakerim, kendisini Sarı Hamamın avlusundaki kümes gibi yerden çıkarıp üstünü başını temizleyen, karnını doyuran Şevket’e minnet, saygı ve sadakatle bağlanır.

      ALİEKBER’İN HAFIZASINDA OLUMSUZ İZ BIRAKANLAR

      SOSYALİST REJİMİN İŞBİRLİKÇİSİ FETULLAH HATEM: Ağakerim’in çocukluk arkadaşı Fetullah Hatem, sosyalist rejimin maşalarındandır. Özellikle rejim aleyhinde yazan ya da yazdığını düşündüğü edebiyatçıların eserlerinden anlamlar çıkararak sosyalist rejime muhalif oldukları gerekçesiyle üst makamlara şikâyet eder. Fetullah Hatem’in hükümete bildirdiği isimlerin kurtulma imkânı yoktur. Bu nedenle etrafına korku saçar.

      SOSYALİST REJİMİN ADAMI MUHTAR: Mahalleye sonradan gelen Muhtar’ın ne iş yaptığını mahalleli bilmez. Hükümet onu bu mahalleye yerleştirmiştir. Mahallelinin arasına karışmaz, kaldırımda komşularıyla tavla oynamaz, dut ağacının dibinde çay içmez. Sadece kuru bir selam verir. Yaz kış sırtında uzun ve kara meşin bir ceket, belinde tabanca, başında meşin şapka, ayağında kara deri çizme vardır. Boğazına kadar düğmeli koyu kahverengi gömlek ve koyu kahverengi pantolon giyer. Mahallede kimsede telefon yokken Muhtar’ın evine telefon çekilmiştir. Kara bir araba onu işe getirip götürür. Mahalleli ne iş yaptığını bilmese de ondan çekinir: “Aslında Muhtar’dan çekinmek o telefondan, o kara “emadin”den, o kara meşin ceketten çekinmek demekti.67 Siyasî gücünü kullanmayı sever. Mahallenin gençlerinden Abdülali’yi kamyonu ile kendi aracını geçtiği ve emadine çamur sıçrattığı gerekçesiyle hapse attırması üzerine mahalle ayaklanır. Hanım Teyze mahallelinin başını derde sokmadan tek başına Muhtar’a haddini bildirir ve hem mahallelinin önünde azarlar hem de daima amirlerinin emriyle hareket eden Muhtar’ı şikâyet eder. Şahsi öfkesi yüzünden Abdülali’yi hapse attırdığını öğrenen amirleri onun rütbesini indirirler ve onların emriyle Muhtar Abdülali’nin annesi Hanım Teyze’den özür diler.

      Hasta bir kadın olan Kübra ile evlidir; ona çok iyi davranır ancak hafifmeşrep bir kadın olan Şevket ile ilişkisi vardır. Kübra ölünce dinî tören yaptırmadan gömer ama gizlice Molla Esadullah’a para verip Yasin okuttuğu söylenir. Kübra’nın ölümünden sonra son derece güzel ve hassas bir genç kız olan Adile ile evlenir. Bu evlilik gönlü, Hanım Teyze’nin oğlu Koca’da olan Adile’nin intiharına sebep olur.

      HAYIRSIZ EVLAT İBADULLAH: Gözleri görmeyen Emine Teyze’nin tek oğludur. Uzun süre çocukları olmayınca baba Hamdullah adak adamış ve İbadullah doğunca yolun dibine kara dut ağacı dikmiştir. İbadullah için adak olarak dikilen ağaca İbadullah ağacı denmiştir. Ama baba öldükten sonra İbadullah kendisinden on beş yaş büyük bir Ermeni ile evlenmiş; domuz eti yemeye, içki içmeye, küfretmeye başlamıştır. Yaşlı annesine bakmak şöyle dursun sürekli para ister, olumsuz cevap alınca annesini tartaklar. Etrafa korku saçar. Mahalleli bu davranışları nedeniyle İbadullah’tan nefret eder. Karadut ağacı İbadullah’ın adıyla anılmaz olur. Kendisi için dikilmiş olan bu ağacı kesen yine İbadullah olur. Yaptığı çirkinliklerin farkındadır ve zaman zaman gözlerinden yaş akarak hayatının mahallelinin bilmediği tarafından söz eder:

      “Beni alçak bir adam sanıyorsunuz değil mi? Biliyorum otuz yıl sonra büyük adam olacaksınız. O zaman da hatırınıza gelecek benim bu ağacı kestiğim. Mezarıma söveceksiniz benim. Bir rezil adam vardı diyeceksiniz, İbadullah’tı o rezilin adı. Kemiklerim çürümüş olacak o zaman benim!… Ancak bilmeyeceksiniz ki İbadullah bu ağacı kesecek, odun yapıp satacak, anaları ölmüş evlâtlarını geçindirecek… Bilmeyeceksiniz ki, rezil olan İbadullah değil, dünyadır…”68

      Sol elinin başparmağı olmadığı için orduya çağrılmayan İbadullah bir erkek olarak savaşa katılamamanın ezikliğini yaşar. Cepheden gelen haberleri düzenli olarak takip eder. Alman işgali altında olan Voronezh’in Rusların eline geçmesi üzerine “Hurra-aa-aa!… Hurra-aa-aa!… Faşistleri kovduk Voronej’den! Hurra-aa-aa!…69 naralarıyla, sanki tek başına Voronezh’i kurtarmış gibi gurur ve heyecanla mahallede koşar. Kendi payından vererek mahalledeki sarı kediyi doyurması, onunla dertleşmesi, kedinin ölümü üzerine ağlaya ağlaya “Niye dünyada insanlar insan olmuş? Niye kediler insan olmamış?70 diye söylenmesi bu mahallede yetişen İbadullah’ın mayasının aslında temiz olduğunu gösterir. Ama bu maya işlenmemiştir. Sonunda annesinin beyaz bir bez parçasının içinde sakladığı bir avuç altın sikkeyi gasp ederek mahalleden kaçar; mahalleli onun karısını da terk ettiğini öğrenir.

      AİLESİNE İHANET EDEN SOSYALİST REJİMİN İŞBİRLİKÇİSİ MEHMETBAKIR:

      Evde döşemenin altında gizli bir bölme olduğunu fark edince babasının para sakladığını düşünerek rejimin yetkililerine babasını ihbar eder. Bu ihbar üzerine bir gece yarısı evleri meşin montlu askerler tarafından basılır. Her yer, odalar, mutfak, hol, döşekler didik didik aranır. Döşemenin altındaki gizli bölmeden para yerine Kur’an-ı Kerim çıkar. Asılsız ve hain ihbarından sonra bir daha babasının ve annesinin gözüne görünmeyen Mehmetbakır esrarkeşlere, sarhoşlara, kumarbazlara dadanır. Babasına ve annesine yaşattığı trajediden sonra kendi akıbeti de son derece trajik olur. Kumarda kaybettiği parayı ödememek için kaçınca 1923 yılının kışında yoldaşları tarafından bıçaklanır ve cesedi mahalledeki dut ağacının dibine atılır. Babası onun ölüsünü görmeyi reddeder ve cezasını bulduğunu söyleyerek Allah’a şükreder.

      MEYRANKULU EMMİ: Dövmecilikle hayatını kazanırken Hanım Teyze’nin